utanç çanları

832 119 149
                                    

Bir gemi benim ruhum. Dalgalandıkça su daha çok yükseliyor. Sonra durgunlaşıyor. Bir süre öyle devam ediyor çünkü yükseldiği zamanları idrak etmeye çalışıyor. Tüm duyguları hissederek yaşadığı için her birinden etkileniyor. Onu dizginlemek çok zor. Bir rüzgar çıkagelsin, essin gürler gibi ucu bucağı bilinmeyen okyanuslarda öylesine sallanır ki gemim, hem yolunu şaşırır hem de alabora olup okyanusun derinliklerine gömülür.
Bunca zaman tüm dalgalarla tek başıma uğraştım. Gemim savruldukça gözyaşlarım okyanusa karıştı. Rüzgar esmesin, su yükselmesin diye harcadığım tüm çabam boşunaydı. Bir gecede neler olacağını kimse bilemezdi. Tanrı bizi kaderden gizli tutardı. Sırrını kimseyle paylaşmaz, her şey alt üst olunca anlatırdı.
Bir gemi benim ruhum. Ne kadar sağlam inşa edersem o kadar dik durur. Devrilmez. Su yükselsin, rüzgar essin kime ne? Gemim rotasından bile şaşmaz.
Fakat ben gemimi öylesine kötü inşa ettim ki toparlamak her bir adımda daha da zorlaşıyor. Daha fazla dayanamıyorum. Ya bu fırtınaya kapılıp gideceğim ya da yüzerek ayrılacağım.
Fakat bir gün beklenmedik bir şey oldu.
Benim ruhum bir gemiydi. Karanlık gecelerde içinde yaktığı mumlar söndü. Parçalara ayrılıp okyanusa gömüldü. Bir daha inşa edecek miyim? Asla. Fakat onu kurtarmak için elimden geleni yapacağım.

Sonbahar yağmuruyla sarayın bahçesine ilk defa yağmur yağdığını görüyordum. Ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamışlardı ama saray hizmetçileri onları hemen süpürüyorlardı. Bahçe eskisine göre daha sakin ve kimsesizdi. Dışarıya çıkan yoktu bugün. Hava kötüydü çünkü. Herkes içerideydi ve bende öyleydim. Odamdaki pencereden bahçeyi izliyordum. Saraya dair en sevdiğim şeylerden birisi bu pencereden dışarı bakmaktı ama bunu şimdi yapmak istemiyordum. Çünkü ben yağmuru severdim. Beni odama hapseden kralın emriydi.

"Yeonjun!" Odamın kapısı gürültüyle açıldı. Beomgyu nefes nefese kalmış bir halde içeriye girdi. Pencerenin önünden ayrılırken camı kapattım. "Ne oldu?" diye sordum endişeyle. Odanın kapısını kapatıp kendisini yatağıma bıraktı. Soluklandı. "Bilge Taehyun-" dedi zorlukla. Masamdaki bardağı su içmesi için ona uzattım. "Soluklan öyle anlat." Onların benim odama girmesi yasak değildi. Benim sarayda, herkes ayaktayken gezmem yasaktı. Yaver bir isteğim olursa diye buradaydı.

"Bilge Taehyun dedi ki saraya rahipler gelmiş."

Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?" Beni kolumdan çektiği gibi yatağıma oturtturdu. "Rahipler geldiyse işler karıştı demektir."

"Açık açık söyle."

"Bilge Taehyun dedi-"

"Şuna bilge deyip durma Beomgyu!"

"Tamam. Neden sinirleniyorsun ki?"

Bir şey demedim. Bilge değildi. Öyle duruyordu sadece. Sinsi olduğunu gözlerinden bile anlayabiliyordum. Onun benim yanıma yanaşma nedeni de sevdiğinden ya da arkadaş olmak istediğinden falan değildi. Taehyun kendisine faydası olmayacak hiçbir şeyi yapmazdı. Fakat Beomgyu henüz bunları fark edemiyordu çünkü aşktan gözü dönmüştü.

Kendisine geldi. Nefes alışverişi düzene girdi. "Rahipler her yerdeler. Bizi gözetleyecekler. Sarayda günah işlenmesin diye geldiler. Soobin'in oğlancı olduğunu herkes duyduğu için oldu bu."

"Oğlancı mı?" Hayretle sordum. Bu kelimeyi kullanması hiç doğru gelmiyordu. Beomgyu'da tıpkı onlar gibiydi.

"Evet!" diye kabul etti. "Eğer ikiniz bu kadar yakın olmasaydınız böyle bir şey yaşanmazdı."

Sinirleniyordum. "Beomgyu bizim birlikte olduğumuzu bilen yoktu. Onun suçu da değil ayrıca bu dedikoduyu Hyuka yaydı."

Eliyle ağzını kapattı. "Gerçekten mi?!" Yeni öğreniyordu. Bilip bilmeden her şey hakkında konuşması, insanlara iftira atması daha basitti çünkü. "Peki gerçekten doğru mu?" Neyden bahsettiğini hemen anladım. Fakat bunu anlamamış olmayı isterdim.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin