Tavşan tepesi, ölüm gecesi. Ben prensesim, kelebekler etrafımda çember.
Kim olduğumu unuttuğum bir gece tekrardan prensin kollarında uyumuştum. Güçlü kollarıyla sarmıştı bedenimi. Sıcacıktı. Anne kuş gibiydi. Yeni doğan yavrusundan asla ayrılmıyordu. Benden ayrılmıyordu. Tüm gece onunla birlikte yıldızları izlerken fark ettiğim şey buydu. Prens bana açtı. Beni arzuluyordu. Tilkisi bendeydi. Ona sahiptim. Onun bana vermek istediği hissi biliyordum. Önce kendisi hissetmeliydi elbette. Kalbi etkileyecek şeylerin kalpten gelmesi gerekirdi. Bu yüzden prensi anlıyordum. O hislerinde en az benim kadar toydu. Benimle yaşıyordu. Bana ne yaşatıyorsa kendisi bile ilk defa tadıyordu hepsini. Daha önce kimseye dokunmamış tenim onu kabul ediyordu. Her bir dokunuşu bana cenneti yaşatıyordu. Daha fazlasını istettiriyordu.
Prens de bendeki etkisinin farkındaydı. Bedenimde kurduğu krallığı acıtmadan, zarar vermeden, sevmeye çalışarak yönetiyordu. Ona sert çıkışlarım ve karşı geldiğim için beni altına alacağını söylüyordu ama şimdi öyle değildi. Onunla sevişmemiştim. Aylardır tek dokunduğu yer erkekliğimdi. Ruhumu emdiği dudaklarımdı. Aynı yatakta yatarken bile birbirimize dokunmuyorduk. Prens istese bana dokunurdu ama dokunmuyordu. Ben ona bu kadar kendimi bırakmışken onun tek yaptığı parmaklarını kullanmaktı.
Yıldız okyanusdan bir saniye bile ayrılmayan gözlerimiz birbirini bulmadan önce bir yıldız kaydı. İkimizde gözlerimizi kapatıp içimizden bir dilek tuttuk. Onun ne dilediğini bilmiyordum. O'da benimkini. Tahmin bile edemeyecek kadar uzaktım ona. Krallıkla ilgili mi, benimle ilgili mi yoksa başka bir şey mi...bilmiyordum.
"Ne dilediğini biliyorum." Tek söylediği buydu. Ne dilediğimi bildiğini söylüyordu ama ben bile ne dilediğimden emin değildim. Aklımdan geçen miydi dileğim yoksa içimdeki sesle söylediğim birkaç kelime mi? Her gece yatarken Tanrı'ya yalvarışlarım bile bir dilekti. Hangisi gerçek olmuştu ki bu da gerçekleşecekti? Onlarca kez dilediğim dilekler cevapsız kalırken bir yıldız bana dileğimi getirebilecek miydi?
"Ne diledim?" Bilmesini istemiyordum. Ne aklımdan geçeni ne kalbimi ne de içimdeki sesle söylediklerimi bilsin istemiyordum. Fakat prens sanki kendisi söylemiş gibi hepsini biliyordu.
"Gitmek istiyorsun Yeonjun. Saraydan gitmeyi diledin." dedi bir kez bile titremeyen, sert ve duygusuz sesiyle. Kafamı çevirip ona baktım. Gözlerinin içine baktım. Nefes alışverişlerim yüzüne çarptı.
"Nerden biliyorsunuz? Belki başka bir şey dilemişimdir?" Onu ikna etmeye çalışır gibi söylediğim sözler hiç de etkili olmadı. Gökyüzüne bakmaya devam ederken konuştu. "Ölmeyi istedin. Seni öldürmem için bana kılıcımı getirdin. Ölmek için yalvardın Yeonjun. Ama ben seni bir kere bile öldürmeyi düşünmedim. Her şey sözdeydi. Seni bu kadar çok arzularken nasıl öldürebilirdim ki?"
Kafasını bana çevirdi. Kayan bir yıldızın arkasında bıraktığı karanlık gibi çarptı gözleri gözlerime. "İnanmıyorum." dedim istemsizce bir yaş gözümden düşerken. "Beni öldürmeyi düşündünüz. İstediniz. Ama hiçbir zaman yapmadınız."
Kabul etti. Usulca kafasını salladı. Sanki bu hareket pişmanlığını dile getirir gibiydi. Beni öldürmeyi düşünmüştü. İstemişti. Göğsüm daraldı. Onunla konuşmaya devam etmek istiyordum ama konuştukça kendimi kötü hissediyordum. Ellerimi bacaklarımın yanından yere koydum, doğruldum. O'da benim gibi doğrulup oturdu. "Ne zaman?" diye sordum istemeye istemeye. İkimizde benim için ölümü istemiştik.
"Benden seni öldürmemi isteyen sendin-"
"Sadece bilmek istiyorum."
Bekledi. Neyi bekledi ne düşündü bilmiyorum. Gözlerini bir kere bile üzerimden çekmedi ama ben ona bakamadım. "O gece sen odamdan canlı çıkmayacaktın. Seninle sevişip öldürtecektim. Sonra karşıma geldin. Kendi kıyafetlerinle. Üzerinde herkesin giydiği o beyaz tül yoktu. Cesurdun. Bana karşı geldin. Sana ilk defa orada dokundum. Saflığın beni etkiledi. Cesur oluşunu sevdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23