Sevgim yeterince gerçekti, acı da öyle. Hepsini kırık kalbimin en ücra köşesinde dahi hissediyordum. Hiçbir kırgınlığı atamamış, onların üzerini sevgiyle öğretmeye çalışan bir kalp. Sevdikçe üstü tozlanıyor ama unutulmuyor. Her bir anda parçalara ayrılmış kalbim yükseliyor, ne hissettiğini anlamaya çalışıyor. O bütün hisleri tanıyor. Neyin sevgi neyin acı olduğunu biliyor. Ve göğsümde en çok hangisi yer edinmiş biliyor.
Nefretim yok. Biliyorum. Farkındayım. Babamı öldürdü. Bana bir nedeni olduğunu söyledi. Ona tutundum. Kabul ettim çünkü onu sevmek için bunu yapmaya ihtiyacım vardı. Babasını öldürdü çünkü tahta çıkmak için daha fazla bekleyemezdi. Haklıydı. Babası zaten yıllardır yataklardaydı. Ona kızamıyordum bile. Tahtı hak ediyordu. Krallık onundu. Herkes onun emrindeydi. Sırrını söyledi. Çocuğu olmayacağı için beni istediğini sanarken bana bununla bir ilgisi olmadığını beni gerçekten istediğini söyledi. Nasıl inandım, nasıl sorgulamadım ve nasıl kabul ettim! Sevgisine inandım. Beni sevdiğine inandım çünkü. Öyle güzel sevdi ki beni, ben bile kendimi böyle sevmedim.
Şimdi bir darağacındayım. Bana söylediği yalanları idam ediyorum. Onları bulmak hiç zor olmadı. Kral Soobin büyük bir yalancı. Ve ben ona inanmış en aptal kişiyim. Onun kilitli bir kutu olduğunu ve her kilidi çevirişimde yeni bir şey öğrendiğimi söylerken haklıydım fakat şimdi fark ediyorum. Kilidi yanlış tarafa çeviriyormuşum. Onu daha fazla kilitlediğimi çok geç fark ettim. Onu bu saraya aslında benim mahkum ettiğimi, ben olmasaydım her şeyin daha güzel ilerleyeceğini şimdi anladım. Çok geç. Her şey bitti. Her şey gitti. Çok geç.
Bana yalan söyledi. İnsanların kendisi hakkında konuşmalarının önemli olmadığını söylerken aslında bana yalan söylüyordu. Benim sarayın içinde gezmemi istemiyordu çünkü tüm lordlar ve soylular bana erkek fahişesi gözüyle bakıyordu. İnsanlar artık biliyordu. Kral Soobin'e karşı değişen bakışlarını fark ediyordum. Değişen üsluplar, tavırlar, yerine getirilmemek için kırk takla atılan emirler...Onun yavaş yavaş nasıl tükendiğine şahit oluyordum. Yalan söylemişti! Herkes arkasından ona oğlancı diyordu. Askerlerin, lordların ve arkadaşlarının konuşmaları...Hiçbirini engelleyemiyordu. Kral Soobin gözlerimin önünde yok oluyordu.
Günlerimi odamda geçirdiğim vakitler bitmek tükenmek bilmiyordu. Burada çürüyordum. Burada kalmalıydım çünkü yaver öyle demişti. Kral Soobin bir süre odandan çıkmanı istemiyor, dedi. Kapıya asker koyduğunu ve odadan ayrıldığım ilk an beni zindana atacağını söyledi. O an anladım. Her şey bitmişti. Kral Soobin konuşmaların, dedikoduların önüne geçemediği için beni hepsinden uzak tutmaya çalışıyordu.
Sabırlıydım. Bunların hepsinin bir gün geçeceğini bilerek beklemeye devam ettim. Odamda, her zaman çimenlerinde oturduğum sarayın bahçesini izlerken gözümden birkaç damla yaş süzüldü. Penceremin önüne bir damla düştü. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gökyüzü de benimle birlikte ağlıyordu. Bahçedeki insanlar kaçışmaya başladılar. Herkes ortadan kaybolduğunda bomboş bahçeye bakakaldım. Bu insanlardı bizim bu halde olmamıza sebep olan. Onlardı bizi bu hayata mahkum eden. Onlar yüzünden ağlıyordum. Odamda, tek başıma olmamın sebebi onlardı. Günlerdir yüzünü bile göremediğim kralın benden ayrı olmasının sebebi onlardı.
Ona daha yeni kavuşmuştum. Yeni saraya dönmüştü. Daha özlemimi bile giderememişken küçücük odada kalmaya mahkum edilmiştim. Canım yanıyordu. Dayanamıyordum. Her gecemi onun odasında geçirmeye alışmışken kendi odamda durmak zor geliyordu.
Aşağıya baktım. En üst kat, pencerem açık ve yağmur şiddetli bir şekilde yağıyor. Buradan gitmek için yalvardığım o günleri hatırladım. Kaçmak için bir fırsatım olduğu o zamanı ama benim kaçmayı aklımın ucundan bile geçirmeyişimi. Her şeyin daha kötü olacağını bilemezdim ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23