nasıl kalalım ayrı

601 117 41
                                    

Saatler, günler, haftalar geçti. Onu en son ne zaman gördüm hatırlıyorum. Ve son olmasın diye sabaha kadar ağladığım o günü. Unutmak mümkün değil. Tüm güçsüzlüğüm, çaresizliğim o zaman başladı. Her şeyin bittiğini biliyordum. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Sarayın bahçesinde oturmayacak, mutfağa inmeyecek, onun odasında kalmayacak ve onunla başka bir sabaha uyanmayacaktım. Bunların farkında olsam bile kalbim söz dinlemiyordu. Beni hâlâ hayata bağlayan tek şey kalbimdi. Dur, diyordu. Belki bir gün her şey eskisi gibi olur.

Yalnızlığım şimdi benimle. Ona alışmak istemediğim her an kendisini bana daha çok hatırlatıyor. Tekim. Bir başımayım. Yapacak hiçbir şeyim yok. Onsuz bir yaşamın nasıl olduğunu bile hatırlamıyorum. Bütün düzenim ona göreydim. Her şeyimle ona aittim. Benim her saniyemi o belirliyordu. Şimdi bu kalede, bir başıma her şeyden bir haber yaşamak zor geliyordu. Gözlerim sürekli onu arıyordu. Kalbim onunkini hissetmek istiyordu. Bana dokunsun, saçlarımı öpüp okşasın, bana yine güzel sözler söylesin istiyordum. Yatağımın bir kenarı onun içindi. Geldiğinde yatsın diye. Hiç gelmeyeceğini bile bile bekliyordum işte.

Kapı birkaç kez ardarda tıklandı. Yorganın altından üzerimdeki beyaz tavanı izliyordum. Yataktan çıkmak istemiyordum. Kahvaltı için bile hareket etmek istemiyordum. Son kez kapı tıklandığında ve hizmetçi kadın aralık kapıdan bana baktığında gözgöze geldik.

"Banyoyu hazırladım. Geldiğinizden beri girip de yıkanmadınız. Yaver yıkanmanız gerektiğini söylüyor. Kahvaltı yaptıktan sonra mı girmek istersiniz şimdi mi?"

Gözlerimi ondan çektim. Onun dokunduğu yerleri nasıl olur da yıkardım? Her bir yerimde, bedenimde onun izleri vardı. Parmakları değmişti oralara. Dudakları. Kokusu benimkine karışmıştı. Hâlâ burnumda. Saçlarımdan öpmüştü. Bir suyla akıp gitmesine nasıl izin verirdim ki?

"Yeonjun." Yaverin sesini duydum. Kapıdaydı. "Kahvaltı yapıp girsin. Bir şey yemedi. Bayılabilir." Hizmetçi kadın yaverin dediklerini onayladıktan sonra kapının önünden ayrıldı. Kahvaltı hazırlamak için aşağı indiğini söyledi. Yaver içeriye girip kapıyı arkasından kapattı.

"Yeonjun." diye seslendi yine. Kafamı yavaşça çevirip ona baktım. "Aynadan baktın mı hiç kendine?" Sesi kızar gibiydi.

Aynaya bakamıyordum.

"Gözlerinin altı mosmor. Vücudun bembeyaz olmuş hastalıktan. Kahvaltını yaptıktan sonra yıkan. İstersen hizmetçiler sana yardım edebilirler."

Yıkan. Benden yıkanmamı istiyorlardı. Onun çiçeği burada tek başına soluyordu. Ben bile farkında değildim. Hüznüm her şeyiyle yansıyordu bana. Mahvoluyordum. Her şey gittikçe daha da kötüleşiyordu. Önceden ondan duyduğum sözleri şimdi bir başkasından duymak ağır geliyordu. Gözlerim doluyordu. İyi değildim. Olmayacaktım da. Oraya dönmedikçe, onunla olmadıkça kendime gelmeyecektim. Bu bir gerçekti.

"Ben pazara gideceğim. Bir şey istiyor musun?" Baygın gözlerim hareketlendi. Kalbim hızlandı. Gözlerim usulca onun gözlerini buldu.

"Oraya da gider misin?" dedim mahmur sesimle. Umutsuz ve beklentisizdim. Haftalardır bu isteğimi reddediyordu. Nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Ve bu riskliydi. Bu yüzden sormadı. Sadece kafasını salladı. O kafasını sallar sallamaz göğsümden bir hüzün yükseldi, dudaklarım titredi, gözlerim doldu. Kabul ediyordu.

"Mektup yazacağım." dedim titrek sesimle. "Ona verdiğinden emin ol."

"Emin olacağım." Ona güveniyordum. Kendimden çok ona güveniyordum zaten. Mektubu okuyacaktı. Her şeyi yazacaktım ona. Neler hissettiğimi, onsuz yaşayamadığımı, onu ne kadar çok sevdiğimi yazacaktım. Bana geri dönecekti. Belki beni yanına alırdı. Her şeye rağmen, belki de mektubumu okuyunca dayanamazdı.

"Bir şartım var Yeonjun." dedi odadan çıkmadan önce. "Kahvaltını yapıp yıkanacaksın."

Mutluluğum bana her şeyi yaptırabilirdi. Ona bir kelimem bile ulaşsa razıydım. Bu yüzden başımla onayladım onu. Kahvaltı yapacak ve yıkanacaktım.
Beni yataktan kaldıran bu oldu. Bir mektubun gideceğini öğrenmem bile yetti. Umutlarım yeşerdi. Biraz bile olsa kendime geldim. Göğsüm doldu taştı. Aklımdan bir sürü hikaye yazdım. Hayal ettim. Saraya tekrar döndüğümü, kendimi onun kollarına attığımı hayal ettim. Ağlamaya hazır bir halde oluşumla gözlerim doldu.

Yaver odadan çıktı. Yorganımın altından çıktım. Yataktan indim. Yerlerin sıcaklığı soğuk ayaklarımla buluştu. Titredim. Gözüm hafif bir karartıyla dengesini sağlamaya çalışırken zaman kaybetmeden ayaklandım. Buraya ilk geldiğimizde ben uyurken başımda beklerken oturduğu koltuğa oturdum. Hemen önünde bir masa vardı. Üzerinde kağıtlar ve bir kalem. Onun okuduğu kitaplar da buradaydı ama hiçbirine dokunamamıştım. Çünkü ne zaman dokunacak olsam ellerim titrer parmaklarım sızlardı. Buna cesaretim yoktu.

Fakat şimdi kelimelerim uzaklardan ona ulaşsın, kalbimin onda olduğunu bilsin diye onun oturduğu yere oturup onun tuttuğu kalemle ona bir mektup yazacaktım. Kaç sayfa süreceğinden habersiz, gözyaşlarımın bir göl oluşturup beni halsiz bırakacağından habersizce oturdum oraya.

Kalbimde bir sızı, canım yana yana yazmaya başladım mektubumu.

"Sevgili Kralım."

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin