ruhum mezarda

1.2K 156 30
                                    

Benim evim sensin Yeonjun.

Tüm gece aklımda dönüp duran, kulaklarımda yankılanan ve beni uyutmayan tek bir cümleydi. Kalbimi hızlandırmıştı. Beni hiçbir şeyin etkilemediği kadar etkilemişti. Ona evin ne demek olduğunu ben söylemiştim. Şimdi bana evimsin diyordu. Güvendiği, sevdiği, yanından ayırmak istemediği kişiydim. Bunu tek bir kelime ile söylemişti bana. Ev.
O uyudu. Yorgun ve sessizdi. Eli yanağımda kalırken gözleri kendiliğinden kapandı. Ben ise uyuyamadım. Onu izledim. Yüzünü izledim. Ezberlermişçesine baktım çehresine, sinirlendiğinde kasılan çenesine, kalın dudaklarına...
Ben uyuduğumda güneş doğuyordu. Arkamı ona döndüm. Pencereden dışarıya baktım. Kuş sesleri kulağıma dolarken gözlerimi kapattım. Aramıza düşen elini tutup karnıma yerleştirdim. Öyle uyuduk. Yanyana, birbirimize dokunarak. Ondan ayrılmadım. O'da benden.

Uyandığımda yanımda yoktu. Korku dolu bakışlarım tüm odada onu aradı. Beni bırakıp gitmesinden endişelendim. Yataktan nasıl kalktığımı bile bilmezken hemen kapıya koştum. Daha kendime bile gelmemiştim. Kapıyı zorlukla açtığımda askerlerin ikisi karşıladı beni. Yaveri yoktu. Gitmişlerdi. Hani beni de yanında götürecekti? Neden bırakıp gitmişti yine?

"Prens nerde? Nereye gitti?" Ağlayacak gibiydim. Dün gece rüya gibiydi. Onu görmek istiyordum. Dün gecenin bana rüya olmadığını ispatlaması gerekiyordu. Askerlerin ikisi de şaşkınlık içinde bana bakıyordu. "Nereye gittiğini biz bilmeyiz." dedi bir tanesi beni tersleyerek. Doldum. Hislerim boğazımdan yükseldi, oraya kocaman bir düğüm attılar. Tavşan Tepesinden sonra onunla geçirdiğim ilk geceydi ve yine beni bırakıp gitmişti. Beomgyu prensin beni sevdiğini söylerken yanılıyordu. Eğer sevseydi bırakıp gitmezdi. Ben sabaha kadar uyumayıp onu izlerken o bana haber vermeden gidemezdi. Bu sevgi değildi.

Koridordan ses geldiğinde oraya doğru ilerledim. Kafamı duvarın arkasından çıkarıp baktığımda prensin ve yaverinin peşpeşe yürüdüğünü görmemle rahatlayarak omuzlarımı düşürdüm. Duvarın arkasından çıkıp ona doğru koştuğumda beni fark etti. Kollarını iki yana açıp beni kabul ettiğinde ve onun beline kollarımı doladığımda gözyaşlarım birden akmaya başladı. "Yeonjun, ne oldu?"
Hıçkırdım. Saçlarımı okşarken yüzüme bakmak istedi ama kafamı daha çok göğsüne bastırdım, saklandım. "Bana bak bir, iyi misin?" Elleri ıslak yanaklarımı kavradı. Kafamı kaldırıp bana baktığında karşısında çocuk gibi ağladığımı görünce endişelendi. "Ağlama. Neye ağlıyorsun?" Sesi beni teselli etmek ister gibiydi. Dudaklarını alnıma bastırdı. "Gittiniz sandım." dediğimde gözümün altındaki ıslaklığı öptü. "Gitmedim Yeonjun. Buradayım. Seni bırakıp gitmem." Kafamı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Sıkıca sarıldım ona. İçimden gelerek. Kendim isteyerek. "Habersiz gitmeyin." dediğimde kafasını salladı.

Tavşan Tepesinden sonra bir şeyler değişmişti. Hissediyordum. Fakat neyin değiştiğini çözemiyordum. Onu artık sık sık göremiyor olmamın nedenini merak ediyordum. Geceleri yanına çağırıp benden yıkanmamı istemiyordu, onunla uyumamı istemiyordu. Artık beni altına almak istediğini bile çok sık dile getirmiyordu. Bunlar değişen şeylerdi. Babasının ölümünün onu etkilediğini düşünecek olsam bile Prens Soobin bundan bile etkilenmezdi. Onu kimse kolay kolay yaralayamazdı. Kendisi demişti. Öyleyse sorun neydi? Neden farklı davranıyordu?

Elimi tuttu. Parmaklarımızı iç içe geçirdikten sonra elimizi kaldırıp benimkinin üstünü öptü. İçim kıpır kıpır olurken onu izliyordum. Her bir hareketi nefesimi kesiyordu. Dudaklarında sihir vardı. Beni öptüğünde her şeyi unutturan bir sihir.
Odaya doğru birlikte yürürken yaveri ve askerleri bize bakıyordu ama hiçbiri umrumda değildi.
Odaya girip kapıyı arkamızdan kapattığımızda prens beni ani bir hareketle kapıya yasladı ve öpmeye başladı. Sırtım sertçe kapıya çarptığında kapı gürültüyle sallandı, prens kendisini bana iterek kapıyla arasına sıkıştırdı. "Senin uyanmanı bekliyordum." dedi nefes nefese geri çekilirken. Sulu gözlerimle ona baktım, omuz silktim. "Uyandığımda yanımda olsaydınız bu kadar korkmazdım." Elleri kıyafetimin altından tenimi buldu. Parmakları belimi okşadı. Sıcak, temiz. "Neyden korktun?" Avucu belimi okşayarak pantolonumun içinden aşağı indi. Telaşla kolunu tuttum. Parmaklarım sıkıydı. "Şimdi yapmayın." dedim benden güçlü kolunu itmeye çalışırken. Beni dinlemedi, eli kalçamı sıktı. "Neyden korktuğunu söyle." derken sesi hırıltılıydı. "Beni-" Parmakları deliğimin etrafında gezinirken konuşmak çok zordu. "Beni bırakıp gitmenizden." diyebildim nefes nefese. Kuru parmakları deliğimi kontrol etti. Elim hala kolundayken ve prens nefessiz bırakarak beni öperken karşı koymak bir hayli zordu. İttiremiyordum. O'da zaten beni dinlemiyordu.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin