Gece saraydan ayrılacağım, dedi. Hiçbir şey için beklemenin bir anlamı yokmuş. Beklemek sadece vakit kaybıymış. Ne gerekiyorsa, ne emredildiyse onu yapmalıymış. Nasıl tüm askerler, halk, yaverlerim, sen bile benim tek bir emrimle hareket ediyorsan şimdi bende öyle hareket etmeliyim, dedi. Bir dakika bile beklemek istemiyormuş. Zamanda bile kaybetmek istemiyormuş.
"Kaç gün daha dönmeyeceksiniz?"
Öfkeliyim. Mutluyum. Hüzünlüyüm. Hepsini bir arada nasıl hissettirebiliyor bilmiyorum. Kendisi ne hissediyor onu da bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum.
Şimdi koltuğunda birlikte otururken ve sanki o hiç gitmeyecekmiş gibi gelirken konuşmak kolaydı.
"Bilmiyorum. Ama endişelenme yaverim seninle." Elini elimin üzerine koydu. Dokunuşlarını tekrar hissetmek için her şeyimi verirdim.
"Peki ya siz? Sizin için nasıl endişelenmeyeceğim?"
Tebessüm etti. Burada, tam karşısında onun için endişe eden birisi vardı. Daha önce hiç olmuş muydu? Onu sarayda bekleyecek, gelene kadar düşünecek, verdiği hediyelere özlemini gidermeye çalışacak ve hiçbirinin yeterli gelmediğini hissedip ağlayacak birisi vardı. O bendim. Bunları yapacak olan kişiydim.
Parmaklarımızı iç içe geçirdi. "Ben sağ salim saraya geri döneceğim Yeonjun."
"Bende sizinle geleyim. Her seferinde bir çocuk gibi beni arkanızda bırakıyorsunuz. Ok atmayı da kılıç tutmayı da öğretin bana. Kendimi koruyabileceğim kadarını bilsem yeter. Sadece yanınızda durmak istiyorum."
Ellerimizi kaldırdı. Ters çevirip benimkinin üzerini öptü. "Kendini koruyacağından hiç şüphem yok fakat aklım sende kalır. Hiçbir şey yapamam. Sürekli senin iyi olup olmadığını düşünürüm."
"Ben buradayken aklınız bende kalmıyor mu?"
"Kalıyor ama burada güvende olduğunu biliyorum. İtiraz etme Yeonjun. Kal burada yine. Benim odamda. Birkaç güne döneceğim saraya. Bir kral sarayından haftalarca ayrı kalır mı hiç?"
Kafamı iki yana salladım. "Kalmaz." dedim ama her şeyin farkındaydım. İkimizde bu sözlerin faydasız olduğunu biliyorduk. Yine de bunlar birbirimize söylememiz gereken sözlerdi. Duymaya ihtiyacımız vardı.
Kalbim kırıldı. Beni bırakıp gitmesi ağlamak istememe neden oluyordu. Onun varlığını bile bilmek iyi geliyordu. Kafamı önüme eğdim. Elimi çekmek istedim ama izin vermedi. "Yeonjun. Küstün mü?" Elimi kendisine doğru çekti. "Kızdın mı bana?"
Başımı salladım. Konuşmak istemiyordum. "Tamam gitmeyeceğim." dedi. "Bana bak bi. Kafanı kaldır da bana bak hadi." Diğer eliyle çenemi kavradı. Beni kendisine çevirmek için çabaladı ama öyle bi direndim ki pes etti. Ellerimizi ayırmadı. Oturduğu yerden kalktı, önüme geldi ve dizlerinin üzerine çöktü. Kral Soobin dizlerinin üzerine çöktü!
Aşağıdan bana bakarken gözgöze geldik. Doldu dolacak gözlerimi görmesi hiç iyi olmamıştı. "Gitmeyeceğim. Tamam mı? Buradayım." Eliyle yanağımı okşadı. "Asma suratını. Nereye gidersem gideyim eninde sonunda döneceğim yer burası," Eliyle göğsümün sol tarafına dokundu. "Evim."
Dudaklarım titredi. Gözümden bir damla yaş aktı ve kendimi tutamayıp boynuna atladığımda dengesini kaybedip geriye doğru sendeledi ve üst üste yere düştük. Kafamı hemen utançla göğsüne sakladım. Elini saçlarıma atıp okşamaya başladı.
"Gitme diyorsunuz ama sürekli beni bırakıp giden sizsiniz." Sesim bir çocuğun yalvarışları gibiydi. Hüzün doluydu.
"Gitmeyeceğim." Kendisini toparladı. Hafifçe doğruldu ve beni kollarımdan tutup kaldırdı. "Bana bak." dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. "Gitmeyeceğim." dedi tekrardan. Bacaklarının üzerine oturdum. "Ne zamana kadar gitmeyeceksiniz?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23