cehennem gibi bir ateş

1.4K 180 70
                                    

"Bir şey mi içtin? Kendinde misin?" Sözleri beni yokluyordu. Gözlerimi kaçırdım. Utancımdan bakamıyordum bile. Bu yaptığım hiç doğru değildi. Mantıklı bile değildi.

"Benimle sevişmeyeceğini söyledin ama benim odamda, sana aldığım aynanın önünde kendine dokundun demek." Bu şekilde ifade etmesi yanaklarımı kızartıyordu. Aptaldım. Bir anlık, ne düşünüp de geldiysem...

Prens eğilip yerdeki gömleğimi aldı. Pantolonumu aldı. İkisini de getirip önüme koydu. Ben hala aynı yerde oturuyordum. Üzerim çırılçıplak. Giyinmek için bile hareket edememiştim.

Gömleğimi üzerime çekerken prensin karşıma geçip de oturmasını izledim. Bir dizini yere yasladı ve benimle aynı hizaya gelerek çöktü. "Ne yapıyordun Yeonjun?"

Parmağı sertçe çenemden tuttu. Avucumun içindeki gömleği sıktım. "Biliyorsunuz." dedim zar zor. Yutkunmaya çalıştım. Kalbim çok hızlı atıyordu ve kendimi kontrol edemiyordum.

Gözlerini kıstı. Şüpheyle bakıyordu artık. "Bilmiyorum. Ne yaptığını söyle bana."

Sırf benden duymak istediği için böyle yapıyordu. Ne kadarını görmüştü? En başından beri beni mi izliyordu yoksa? İçimi bir korku sardı. Bu acınası halimi bir başkasının görmüş olması kötü hissettiriyordu. Sanki kendime dokunmaya muhtaçmışım gibi duruyordu.

Parmağı çenemi aşağı doğru çekti. Konuş dermiş gibiydi. Dudaklarım aralandı. "Kendime dokunuyordum." dedim. "Daha önce hiç kendine dokundun mu?"

"Dokunmadım."

Dudağı memnnun olmuşçasına yana kıvrıldı. "İlk defa kendine benim odamda mı dokunuyorsun?" Başımla onayladım onu. Bu bir ilkti. Beni yakalayışı da öyleydi.

"Hmm." Mırıltı gibi çıktı sesim. Ne kadar da aptal bir durumun içindeydim. Kendi kendime yapmıştım bunu. Çenemdeki parmağı yukarı kaydı, alt dudağımı ezerek ağzımın içine girdi.

"Kendi ayaklarınla geldin bana. Seninle sevişmem için hazırlık bile yaptın. Karşımda böyle, çırılçıplak, dağılmış ve muhtaç dururken seni nasıl reddedebilirim Yeonjun, söyle bana." Tam olarak söylediği her şeyi bu halim doğruluyordu. Resmen ona kendim gelmiştim. O kadar sözümden sonra buradaydım. "Em." dedi parmağını iyice ağzıma iterken. Dudaklarımı kapattım. Dilimin üzerindeki parmağını emeceğim sırada tekrar konuşmaya başladı. "İtiraz et. Sizinle yatmayacağım diye bağır bana. Yap Yeonjun, bakma öyle suratıma. Giyin üstünü, çık git odamdan."

Sözleri sert. Gerçek mi değil mi anlayamıyorum bile. Benimle oyun oynuyordu adeta. Yavaş yavaş yanmaya başlayan gözlerimi tutmaya çalıştım. Dilim parmağının etrafında birkaç kez döndü. Prens diğer parmaklarını çeneme yaslayıp ağzımı açtı. "Git!" Yüzüme doğru bağırdı. "Ağlayacak mısın yine?" Dolmaya başlayan gözlerimi gördü. "Neye ağlıyorsun?Burada yakalanmayacağını mı düşündün? Benim odamda! Seni arzuluyorum diye böyle bir şeye göz yumacağımı mı düşündün?" Elini ağzımdan çekip ıslaklığı üzerine sildi. Çeneme doğru akan salyamı hissettim. Kolumdan tutup ayağa kaldırdı beni. O kadar sert tutuyordu ki yüzümü buruşturdum, canım yanıyordu. "Neye sinirlendim biliyor musun?"

"Prensim-"

"Sus! Neye sinirlendim biliyor musun Yeonjun? Seninle yatmayacağım, senden nefret ediyorum diyerek benden kaçıp odamda yakalanacağını bile bile arsızca kendini tatmin etmene sinirlendim. Ne yaptığının farkında mısın?" Yüzü sinirden kıpkırmızı. Bulanık gözlerim yüzünden onu tam göremiyorum. Yaklaşıp kokladı beni. "Hiçbir şey içmemişsin. Kendindesin. Buraya girerken de her şeyi göze aldın mı? Yakalanırsam ne olur diye düşündün mü?"

Gözyaşlarım yanaklarımdan aktı. Ağlamam onu daha çok sinirlendiriyordu. Kolumu bırakmadı. Üşüyordum. "Beni rencide etmeyi bırakın. Üstümü giyinmek istiyorum." Yaptığımın yanlış olduğunu biliyordum ama bu kadar tepki vermesine gerek yoktu. Ona haksız olduğunu da söylemiyordum zaten. Evet, benim hatamdı.

Gömleğimle pantolonumu eline aldığı gibi suratıma attı. "Hiçbir yere gitmiyorsun Yeonjun. Üstünü giyin ve burada kal. Odadan çıkarsan eğer seni öldürürüm."

Beni arkasında bırakıp kapıyı çarpıp odadan çıktı. Kendimi berbat hissediyordum. Bedenimden, bu aynadan, bu kıyafetlerden nefret ediyordum. Karşısında bir hiçmişim gibi benimle konuşmasından, ne halde olduğumu umursamadan bana bağırmasından nefret ediyordum. Bir hataydı. Kendime hakim olamamıştım. Aynada kendimi görmek istemiştim. Aynayı isteme nedenim de buydu zaten. Ama Prens bana o kadar kötü davranmıştı ki...

Sadece gömleğimi üzerime geçirdim. Pantolonumu yere bıraktım. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu. Burada olmak istemiyordum. Beni kendi oyuncağıymış gibi kullanmasını istemiyordum. Beni her hareketiyle daha değersiz hissettiriyordu. Aynaya tekrar bakamadan yanından geçerken kendimi duvara yaslı uzun koltuğun üzerine bıraktım. Şimdi bedenim değil ruhum üşüyor.

Ben kötü bir şey yapmadım.

-

Onların çömeldiği, süründüğü, yakardığı yerde ben ayakta dururum dimdik, öfkeyle, korkusuz, tek başıma, arkadaşsız ve yalnız. Ringa balığı kılçığı gibi aldırışsız. Dağ yamaçları gibi sert ki orda şimşek gibi çakarım boynuzlarımı havada. Bırakırım, devam etsinler sanki uygunmuşlar gibi alınyazısına. Ölene kadar uğraşsalar da ele geçiremeyecekler ruhumu asla. Kendi ruhlarına da benzetemeyecekler. Geri çevirseler de beni kapılarından, ruhum sonsuza dek tiksinecek onlardan.

Bu saray, bu krallık, bu kral ve bu prens. İşlediğimiz bir günahın cezası gibi karşılık veriyor bana. Ne bir istediğim oluyor ne de bir şeyler yolunda gidiyor. Kayboldum. Kendimi kaybettim. Artık kendimi tanıyamıyorum. Kim olduğumu bilmiyorum. Ben değiştim. Daha kötü oldum. Omuzlarım iki yanımda bir dağ gibi dimdik ama yıkıldım. İçten içe bittim ben.

Ne yaptığımı kabullendim. Ne yaptığımı biliyorum. Her şeyin farkındayım. Aptal değilim. Korkudan dilimi yuttuğum zamanların aksine oturup düşündüğümde kim olduğumu hatırlıyorum. Ne için bu şehirden ayrıldığımı neden prensten nefret ettiğimi.

Oturduğum koltukta uyuyakalmıştım. Gözlerimi araladığımda oda aydınlıktı. Prens gelmiş ve mumları yakmış olmalıydı. Gözlerim kapalı bir süre hareket etmeden uyuyormuş numarası yaparak bekledim.

"Öyle mi uyudun cidden?" diyerek beni azarladı kendi kendine. Adım sesleri bana doğru yaklaştı. Bir şey havalandı ve prens üzerime bir örtü örttü. Üzerime eğildi. Nefesini yüzümde hissediyordum. Dudakları uzandı, usulca yanağımdan öptü. Parmaklarının tersiyle öptüğü yeri okşadı. "Sana dokunmak istiyor muyum istemiyor muyum bilmiyorum. Sadece seni istiyorum. Benimle olmanı, benim olmanı."

Tekrardan aynı yere dudaklarını bastırdı. "Hayatımı paramparça ediyorken...Ben kendim...Çelik gibi güçlü, kaya gibi sağlam, sarsılmaz eski ben neredeyim?" Dudakları yanağıma değerken söyledi bunları. Hepsinde çok yakınımda hissettim. Gözlerimi açsam gözgöze geleceğim. Kokusunu aldım, içime çektim. Prens güzel kokuyordu.

Dudakları kulağıma doğru sürtünerek çıktı. Saçları yüzümü okşarken tepkisiz kalmak için çok çabaladım. Bana bu kadar yakın olması iyi değildi. Söyledikleri düşündürücüydü. Boş değildi. Öylesine konuşmuyordu. Dudakları kulağıma değdi.

"Artık bambaşka biriyim Yeonjun ama bir yanımla da hâlâ aynı kişiyim."

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin