meleklerin likörü

1.4K 207 109
                                    

yorumlarinizi bekliyoruumm^^

Kendimi kayıp, umutsuz, her an ağlayacakmışım gibi hissettim. Yalnızdım. Koskoca odada bir başımaydım. Prens beni soyduktan ve öyle büyük laflar ettikten sonra odada bırakıp gitmişti. Arkasından hayal kırıklığı ile bakmıştım. Yaptığım tek şey yere çöküp dakikalarca öylece ne yaşadığımı sindirmek ve sonrasında da kalkıp üzerimi tekrar giyinmek olmuştu. Şaşkınlık içinde ve pişman bir halde kendi odama dönerken çıplak ayaklarımın bastığı her bir yer altımda parçalandı.

Bu kadar mıydı benim sınırlarım? Yapmak istediğini yapıp beni bırakıp gitmişti. Hiçbir şeydim. Belki bir köle kadar bile değerim yoktu. Duygularım onun için önemsizdi. Tek istediği bedenim ve yüzümdü. Ne halde olduğum, ne hissettiğim umrunda bile değildi. Bu yüzden kolayca arkasına bile bakmadan çekip gitmişti kendi odasından. Kendisini aşağıda bekleyen soyluların yanına inmişti.

Odamda bir ayna yoktu. Bir tane istiyordum. Kendime bakmak istiyordum. Prens beni nasıl görüyor bilmiyordum. Daha önce hiç bedenime bakmamıştım ki. Her odada ayna var mıydı? Prensin odasında koskocaman bir tane vardı. Bende istiyordum. Buna hakkım var mıydı?

Sabahın erken saatlerinde yemek için mutfağa inerken prensin yaveriyle karşılaştığımda ona bir ayna istediğimi söyledim. Bunun mümkün olmayacağını çünkü özel olarak tasarlanıp şehir dışından geldiklerini söylese de itiraz ettim. Prense de söyleyecektim. Kendime bakmak istiyordum. Yaver bu isteğimi gözden geçireceğini söyledi.

O gün ve onun peşinden birkaç gün daha aynayı beklemekle geçti. Her odaya geldiğimde etrafı inceleyip gelmiş mi diye baktım. Yaveri her gördüğümde, son zamanlarda çok sık göremiyordum, aynanın ne durumda olduğunu sordum. Bana tasarlanıyor deyip duruyordu. Ne kadar sürede tamamlandığını bilmediğim için onu beklemekten başka bir çarem yoktu. Fakat bir tüccar olarak, bu aynaların yapımının çokta uzun sürmediğini iyi biliyordum. Yine de istekle bekliyordum işte.

"Prensin uzaktan akrabası!" Beomgyu alayla bağırarak omzuma kolunu attı. Arkadan bana sarılır gibi yapıp selam verdi ve yanıma geçip oturdu. "Prensin akrabası olmak nasıl bir şey?" Gözlerimi devirdim. Eğleniyordu benimle.

"Yok öyle bir şey." diyerek reddettim.

"Aman başkasına da deme sakın. Kimse senin prensin her gece altına yatan bir fahişe olduğunu-"

"Ne diyorsun lan sen?!" Elimi masaya vurup sinirle ayağa kalktım. Üzerine doğru edildiğimde beni durdurmaya çalıştı. "Öyle değil, yanlış anladın beni Yeonjun. Şaka yapıyorum. Hani bu bizim aramızda bir şaka!"

"Bunun şakası mı olur?" Tekrardan yerime oturduğumda gözlerim hâlâ ondaydı. "Şakayı kendine yap Beomgyu. Bir daha duymak istemiyorum."

Önündeki yemeği yerken yan gözle bana baktı. "İki gün önce bana daha siz diyordun şimdi dövmeye kalktın. Sana da Şaka yapmaya gelmiyor Yeonjun. Kendine gel bir şey olduğu yok. Herkes neyin ne olduğunu biliyor."

"Herkes neyin ne olduğunu bilirken sen mi bilmiyorsun?"

"Ben sana takılıyorum. Hiç arkadaşın olmadı mı?"

"Senin gibisi hiç olmadı." Kaşığı masaya sertçe atıp yerimden kalktım. Arkamdan bağırdı. "Nereye? Yemeğin bitmedi daha!"

"Doydum!"

Mutfaktan çıkıp sarayın bahçesine giderken merdivenlerden askerleri toplu bir halde inerken gördüm. Hızlı hızlı gidiyorlardı. Birkaç gündür prensi de görmeyince bu beni meraklandırdı. Duvarın arkasına saklanıp hepsinin gitmesini beklerken mutfaktan çıkan Beomgyu yanıma geldi. "Nereye gidiyorlar?" diye merakla sordu bana.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin