SENA
Uykudan "Selim" diye haykırarak fırladım. Elimi kalbimin üzerine bastırmış hızla çarpan kalbimin şiddetini elimde hissederken bir taraftan da derin derin nefes almaya çalışıyordum.
Odanın kapısından içeriye giren Yeliz yatağa gelerek yanıma sokuldu. Kalbimin üzerindeki elimin üzerine elini koyarak çaresizlik dolu sesiyle "Yine mi aynı kabus?" dedi.
Düzensiz nefeslerim arasında başımı onaylar anlamda salladım. Aras Yiğitsoy'u gördüğüm günden bu yana her gece aynı kabusu görüyordum. Karanlık, pis bir köprünün altında bana öfke, hayal kırıklığı ve nefretle bakan Selim'i. Ayaklarına kapanıp ondan özürler diliyor. Beni affetmesi için yalvarıyordum. O ise ifadesiz bir halde beni uzun süre izliyor sonra da ayakkabısına yapışmış olan bir pislikten kurtulmaya çalışır gibi iğrenerek ayağından öteye itiyordu.
Ben kenara hafifçe savrulurken Selim ise arkasını dönüp beni öylece bırakarak karanlığa karışıyordu. Arkasından bağırmak istesem de onun her adım atışın da sesim de kayboluyordu. Peşinden gitmek için ayağa kalkacak gücüm ise asla olmuyordu.
Saçımı okşayan Yeliz "Sena bu iş sana zarar vermeye başladı. Yine aynı şeyler olacak diye korkuyorum. Bu sefer de kliniğe yatarsan seni oradan çıkaramam. Çıkarsam bile işine devam etmeni sağlayamam. Beni dinle vazgeç bu kurtarıcılık işinden. Sen iyilik perisi değilsin. Herkese yardım etmek zorunda hiç değilsin." dedi. Doğru söylüyordu. Bir daha aynı şeyleri yaşarsam oradan asla çıkamazdım. Aklım başıma gelse bile babam oradan kurtulmama asla müsaade etmezdi. Biliyordum. Olabilecek her şeyin farkındaydım. Ama bu işten geriye dönemezdim.
Düzensiz olan nefesimin izin verdiği kadar "Vaz geçemem Yeliz. Ölürüm ama yine de vazgeçemem. Selim benim" derken durdum. Boğazıma takılan yumru ile yutkundum. Onun ölmüş olduğunu hele de benim yüzümden ölmüş olduğunu kaldıramazken dudaklarımdan dökülmesi de kolay olmuyordu. Kurumuş dudaklarım akan göz yaşlarım ile ıslanırken "Selim benim yüzümden öldüyse bende onun idealleri uğruna savaşırken ölürüm. Onun yapmak isteyip de yapamadığı her şeyi son nefesimi verene kadar yaparım." dedim.
Elini saçlarımdan çekerek tekmil verir gibi başına götüren Yeliz "O zaman bizde kanımızın son damlasına kadar savaşırız komutanım." dedi. Onun bu haline gülmeye başlayınca elini akan göz yaşlarıma götürüp silerken "Yeter ki sen mutlu ol." diye fısıldadı.
Ona sık sıkı sarılarak "Her şey için teşekkür ederim " diye fısıldadım. "Rica ederim canımın içi" diyerek saçlarımı sıvazlarken çalan telefonun sesi bizi birbirimizden ayırdı. Kollarını benden çeken Yeliz ,"Dur tahmin edeyim. Bu güzel pazar gününü araması ile şereflendiren Yavuz Egelidir kesin. " dedi.
Söylediğine gülerek arayanı görmek için komodinin üzerinde duran telefona uzandım. Ekranda "Yavuz Egeli" yazısını görünce telefonu Yeliz'den tarafa çevirdim. Yeliz sıkıntı ve bıkkınlık dolu yüzüyle puf diye bir ses çıkarıp başını iki yana salladı.
Cuma günü olan patlamadan sonra Aras bir kez bile arama zahmetinde bulunmamıştı. Ama Yavuz her gün en az 20 kez arayıp nasıl olduğumu, bir sorun olup olmadığını, tekrar mesaj gelip gelmediğini sormuştu. Bu da o rutin telefonlardan biridir diye düşünerek "Efendim Yavuz Bey." dedim.
"Günaydın Sena Hanım. Umarım uykunuzdan uyandırmadım sizi."
Gülümseyen sesimle "Daha öncesinde uyanmıştım. Günaydın." karşılığını verdim.
"Uyanmış olmanıza sevindim. 1 buçuk saate kadar Kadir sizi almaya gelecek. Bu süre hazırlanmanız için yeterli olur değil mi?" diye sorunca "Ne için?" dedim. Bu adam iyiydi hoştu ama her şeyi emri vaki yaptırmaya çalışması sinir sistemimi fazlasıyla zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KUŞU
ChickLitAşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdiği kadının attığı cehennemde masumiyetini kaybeden Selim Egeli... Sevdiği adamı öldü diye bildiği i...