YILDIZI PARLATMAYI UNUTMAYIN🦋
🌸Kafanızın karışmaması için baştan söylüyorum; önce 6 ay sonraya gidip sonrasında gittiğimiz 6 ayın 2 ay öncesine gideceğiz..🌸
ARAS
6 AY SONRA
Acılarımızı kendine katık eden zaman su gibi akıp gitmişti. En derinlere gömdüğümüzü düşündüğümüz yüreğimizdeki yangının her an boğazımızda yumru gibi duruyor oluşunaysa alışmıştık. Daha doğrusu alışmak zorunda kalmıştık. Çünkü hayat bazı acılara alışmaktan başka çare bırakmıyordu. Yüreği yana yana, içi kanaya kanaya alışıyordu insan... Ya da öyle olduğunu sanıyordu. Aslında bilmiyorlardı içimi, görmüyorlardı yüreğimdeki yangını.. Yavaş yavaş eriyordum. Sanki gökten bela yağıyordu da altında şemsiyesiz kalan bir tek bendim.
Geçen zaman; senelerce uğruna yaşayıp savaştığım itibarımı, paramı, gücümü, acımasızlığımı ve daha sayamadığım bir sürü şeyi katlayarak getirse de hala mutlu değildim. Eksiktim.. Yarımdım.. Ne yazık ki acı da olsa anlamıştım ki mutluluk; güç, para, itibar değil sevdiklerinin yanında olmasıydı. Benim ise evladım yanımda değildi. Onsuz varlığımın bir anlamı yoktu. Ailemi ayakta tutmaya bile yetmeyen adımın anlamı yoktu. Bir tek Sena'nın yüzünde gördüğüm gülümseme eksik parçamı tamamlıyordu. Bir tek onun gözlerinde gördüğüm parıltı ruhuma şifa oluyordu. Geriye kalan her şeyse boştu.
2 AY ÖNCE
Fırat'ı öldüren Sena en başta intikamını aldığını düşünüp rahatlatsa da vicdanı ile cebelleşmesi uzun sürmedi. Beni çıkarmaya çalıştığı karanlığa kendisinin saplanıp kaldığını düşünmesiyle ne eskisi gibi yüzü güldü ne de yaşama sevinci geri geldi. Sanki öldürdüğü Fırat değil de ruhundaki masum kız çocuğuydu. Evladımın kaybının üzerine birde Sena'yı vicdan azabının cehenneminde kaybetmeye dayanamıyordum. Hepsinin suçlusunun ben olduğumu bilme düşüncesinin her aklıma gelişiyse kafama sıkıp geberip gitme isteği uyandırıyordu. Onu bile yapamıyordum. Sena yaşasın diye yaşamaya devam ediyordum. Tabi nefes almak yaşamak sayılırsa...
Karanlık tüm bedenimizi sarmış, tüm mutluluğumuzu almış gibiydi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum lakin ne yapmam gerektiğini biliyordum. Sena'yı kaderine terk etmeyecektim. Senelerce aşık olduğum kadınla karşımda duran kadın birbirinden tamamen farklı olsa da ne yapıp edip ona eski masumluğunu ve neşesini geri verecektim. Gülümsemesi ile tekrar hayatıma güneş gibi doğacak, ışıl ışıl parlayıp sonsuz okyanusunu andıran mavi gözleriyse benliğimin huzur bulma sebebi olacaktı.
Elimi çenemin altına koymuş işaret parmağımla yeni çıkan sakallarımı okşarken Sena'nın yüzünü nasıl güldüreceğimi düşünüp duruyordum. Hem yaralarımızı saracak hem de yüzünün gülmesini sağlayacak bir şeye ihtiyacım vardı. Hamdi Babalar düğün fikrini verseler de aradığım şey bu değildi. Düğün Sena'nın yüzünü sadece o an için güldürürdü sonrasında yine hüznün kara bulutları etrafına çökerdi. Bana onu aydınlıkta tutacak, kalbini ısıtacak bir şey lazımdı.
Dalgın düşüncelerim arasında aklıma gelen şeyle duraksadım. Kaşlarım çatıldı. Kendi kendime "Olur mu ki?" diye sorunca beynimin ücra köşelerinden bir ses "Başladığı yerde bitirmek en doğru olanı." cevabını verdi. Haklıydı. Acımızın başladığı yere gitmeliydik. Ruhumuza açılan yarayı söküp atmanın yolu elbette yoktu lakin oraya gidersek en azından yaramızı sarabilirdik. En azından öyle olmasını umuyordum.
Ayağa kalkıp koltuğa asılı olan ceketimi aldım. Odadan hızla çıktım. Ceketi sırtıma geçirirken merdivenleri hızlı adımlarla indim. Arabaya geçince Sena'yı arayıp hazırlanmasını söyledim. Nereye gideceğimizi sorgulasa da benden istediği cevabı alamayınca daha fazla direnmeden kabul etmek zorunda kaldı. Yarım bıraktığım işi tamamlayacaktım. İkimizin de ruhuna iyi gelecek olan o hamleyi yapacaktım. Zaten bundan başka çaremde çözümümde yok gibi duruyordu. Yüzleşmek en doğru olanıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KUŞU
Literatura FemininaAşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdiği kadının attığı cehennemde masumiyetini kaybeden Selim Egeli... Sevdiği adamı öldü diye bildiği i...