KABULLENİŞ

3.1K 696 1.2K
                                    

YILDIZI PARLATMAYI UNUTMAYIN..🦋

ARAS

Saf  sevgi, sonsuz aşk, ölümün bile ayıramadığı aşıklar... Her zaman hepsinin efsane mi yoksa gerçek mi olduğunu merak etmişimdir. Acaba onlarda biz gibi, severken yananlardan mıydı yoksa halkın uydurduğu masallar mıydı? Gerçekten onlarda biz gibi sevmiş miydi? Ölmeden toprağın altına girmek, özlem yüzünden ciğerlerine bir yudum nefes çekememek nasıl bir şey hissetmişler miydi?

Onları bilmem ama ben hissettim. Ölüm ile burun buruna geldiğim an hissettim. Sena'yı ne kadar sevdiğimi, onsuz bir nefes dahi almak istemediğimi anladım. Onu ne kadar özlediğimi ölürken bile onun kollarında can vermek istediğimi enseme dayanan o namluyla anladım. Saçma bir kavga yüzünden ondan vazgeçmemem gerektiğini, insanoğlunun canının pamuk ipliğine bağlı olduğunu lanet olsun ki iliklerime kadar hissettim.

Sena, karanlıktan sonraki gündoğumu gibi girmişti hayatıma. Ruhumda uzun zaman önce öldürdüğümü düşündüğüm güzel olan ne varsa öldürmediğimi, hala bir yerlerde var olduğunu göstermişti. O, benim sol yanımdı, soluğumdu, yaşamam sebebimdi, bense onun katili.. Bebeğiyle güzel düşler kurmasına dahi engel olan, aldırmaktan vazgeçmediğini ona söyleyemeyen aciz katili.

Dudaklarımdan çıkan nefes soğuk havanın etkisiyle buhar oluştururken arabadan indim. Tepedeki güneşin ve yerdeki karın etkisiyle gözlerim kamaşıp kısılırken güneş gözlüğümü cebimden çıkarıp taktım. Arkamdan gelen Yavuz sanki 1 saat önce ölümden dönmemişiz gibi yol boyu sırıtmış peşimden gelirken de sırıtmasından en ufak bir taviz vermemişti. Anlaşılan şerrin içerisindeki hayır kısmıyla ilgileniyordu.

Bahçe kapısından geçip eve uzanan taş döşeli yola girince kafamı kaldırıp kapıya doğru baktım. Tam karşımda soğuktan mı yoksa yaşadıklarının şokundan mı titrediğini bilmediğim Sena kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. Benim ona aldığım şalı omuzlarına örtmüş, bana sığınarak benim gelmemi bekliyordu. Bana öfkeliyken de, benden nefret ederken de sığındığı liman bendim. Gerçi bu duruma şaşırmamam lazımdı. Sena beni ölü sandığı dönemde bile canı ne zaman yansa bana sığınmıştı.

Gözleri gözlerimle buluşunca kalbimdeki karanlık aydınlandı sanki. Sahi ne zamandır içime ışık girmesine izin vermiyordum ben? Ne zamandır Sena'nın gözlerinden mahrum bırakmıştım kendimi? 1 ay, 1 yıl yoksa 1 ömür mü? 1 ömür olmalıydı. Bu kadar hasret kaldığıma göre 1 ömür olmasından başka seçenek yoktu.

Gözlerindeki korku ve özlem bütün bedenimi ele geçirecek kadar güçlü olsa da hala bana koşup boynuma sıkıca sarılmamıştı. Öldüm sandığı için kendini bilmediğim bir cehennemde beş dakika da olsa yakmış olmasına rağmen aramızdaki buzdan duvar hala olduğu yerde duruyordu. Çünkü korkuyordu. Onun gözünde o kadar iğrenç biriydim ki yaşadıklarımıza rağmen kollarıma koştuğunda onu iterim de düşmesine izin veririm diye korkuyordu. Birbirine kilitlenen gözlerimiz bir süre bakıştıktan sonra gelmesini istemek için gözümü açıp kapattım.

Yüzünde beliren acı gülümseme sonrası omuzlarının üzerindeki şalı bırakıp bana doğru koştu. Selim'in ona aldığı şalı arkasında bırakıp Aras'a koşmuştu. Karanlıkla girdiği savaşı bir kenara bırakıp kendisini sevdiği adamın kollarına bırakmaya geliyordu. Beni günahımla sevabımla, olduğum gibi kabul etmeye razı olduğunu tam da o anda anladım. Çünkü beyin bilinçsizcede olsa bilinçaltında düşünüleni yapardı.

Arkadan Esma Ana "Kızım hamilesin, kayıp düşeceksin." diye bağırsa da Sena'nın ne kaymak ne de düşmek umurundaydı. Tek istediği tıpkı benim gibi sıkıca sarılmak, kokumu ciğerlerine çekmekti. Yanıma geldiği an saliselik bir süre yüzüme baktı. Sonrasında da yıllardır görmemişçesine bir özlemle boynuma sıkıca sarıldı. Haftalardır hasret kaldığım kokusunu ciğerlerime çekerken bende onu göğsüme bastırıp sarıldım. Bedeni kollarımın arasında kuş misali titriyordu. Bir elimle sırtını okşarken bana sarılınca artan ağlamasını yatıştırmak için "Geçti Sena. Ben buradayım, her şey geçti." diye kulağına doğru birkaç kez fısıldadım.

ANKA KUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin