ARAF

2.8K 703 946
                                    

ARAS

BİRLİKTE OLDUKLARI GECE

Dönüştüğüm canavar için senelerce beni suçladılar. Kimse yaramın nerede olduğuna ne kadar büyük olduğuna bakmadı. Karanlığımdan şikayet edip düzelmem için nutuk attılar. Ama kimse karanlığımdan kurtulmam için bir şey yapmadı. Döktüğüm kanlar, kazandığım zaferler sonrasında beni tebrik etmek dışında en ufak bir hamleleri olmadı.

Peki onlar başarılarım yüzünden bana saygı duymaya, efendileri ilan etmeye başladıkları halde dönüştüğüm canavardan neden ben suçluyum? Neden yaşattıklarım ve yaşatacaklarım için onlardan özür dilemek zorundayım. Beni bu hale getirdiği için kimse benden özür dilememişken neden benim onlardan özür dilemem, pişmanlığımı dile getirmem bir zorunlulukmuş gibi hissetmeme sebep oluyorlardı.

Oysa bu hikayede en çok acı çeken bendim. Kaybolan parçalarını bulup kendini yeniden inşa etmesi gereken bendim. Benden koparılan masum her parçamın yerine  katran misali karanlığı sıvamak zorunda kalan bendim. Beni bu canavara onlar dönüştürmüştü ve şimdide yarattıkları canavarın sonuçlarıyla yüzleşmeleri gerekiyordu. Çünkü yarattıkları canavar artık onlara korku veren, ezip geçen, nefeslerini kesen bir sorun haline gelmişti.

Peki ya bu canavarın yaratılmasında en ufak payı olmayanlar? Onlara ne yapacaktım? Onların canını yakmaya, kapanmaz yaralar açmaya hakkım var mıydı? Elbette yoktu. Dünyaya gelmeyi kendisi isteyen evladımın, karanlığımda kaybolmaya hakkı yoktu. Beni babası olarak seçen o değilken, benim gibi bir canavarla başa çıkmak zorunda değildi. Benim yanlışlarımla yanmak zorunda değildi. Ben onun hatalarıyla başa çıkmak zorundayım, o, benim hatalarımla değil.

İç boğucu bir havada olan oda var olan gerginliğimi daha da arttırıp nefessiz kalmama sebep oluyordu. Sena'nın üzerini giydirdikten sonra yavaş adımlarla yatak odasından çıktım. Normalde en ufak tıkırtıya gözleri açılırken şimdi uyku sersemi haliyle üzerini giydirmeme izin vermiş sonrasında da saniyeler içinde uykuya tekrar dalmıştı. Sanırım sonsuz güven böyle bir şeydi. Birinin yanında kendini güvende hissedince kalkanlarını indirip en savunmasız haliyle kalıyordu insan.

Merdivenlerden yavaş adımlarla aşağıya indim. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Temiz hava alıp aklımı başıma toparlamak için omuzlarıma kabanımı alıp bahçe kapısına yöneldim. Mutfaktan çıkılan bahçe kapısını açmamla soğuk hava içeriye doldu. Sertleşmiş karlara basarken kulaklarıma dolan kırt sesleriyle çardak kısmına ilerledim. Hava tahmin ettiğimden daha soğuktu, nefesim buhar olup gecenin karanlığına karışıyordu.

Çardak kısmına gelince köşede duran sobanın fişini prize taktım. Karşısına geçip otururken rahatlamak amacıyla birkaç kez derin nefesler alıp verdim. Zihnime üşüşen her yeni düşüncede kalbim acımasız bir mengene tarafından sıkıştırılıyordu. Ben baba oluyordum. Bu işlere girerken asla hesaba katmadığım, olacağına bile zerre ihtimal vermediğim şey gerçek oluyordu. Benim bir çocuğum olacaktı. Ve ben ona, huzur bulacağı güneşli günleri değil karanlığı sunacaktım.

Diğer çocuklar gibi özgürce parka gidemeyecekti. Gençlik çağında arkadaşları ile kafelerde gezemeyecekti. Korumalar olmadan nefes alamayacaktı. Başını nereye çevirirse çevirsin etrafında ona etten duvar ören insanları ya da öldürmek için pusuda bekleyen akbabaları görecekti. Belki de onu böyle bir cehenneme getirmeye kalktığımız için bizden nefret edecekti. Ama daha kötüsü olma ihtimali de vardı. Benim işlerimi devam ettirmek istemesi...

Oğlumun olmasını sırf bu yüzden bile istemiyordum. Silahlara özenip, güç hırsı ile hatalar yapmasının önüne geçememe ihtimalimi düşündükçe kafayı yiyecekmiş gibi oluyordum. Sonuçta armut dibine düşerdi ve oğlum da benim dibime düşecekti. "Sena buna asla izin vermez." diye bir ses yükseldi zihnimden. Haklıydı, Sena buna isteyerek izin vermezdi, oğlunu bile isteye ateşe atmazdı. Peki ya işler Sena'nın kontrolünden çıkarsa ne olacaktı? Ben ölürsem o zaman oğlumu kim durduracaktı?

ANKA KUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin