SENA
Huzur... Bitmek tükenmek bilmeyen, bedenimin her zerresini ele geçiren ve geçtiği her yerde mükemmel hisler bırakan huzur. Varlığını uzunca zamandır unuttuğum kalbimin yeniden atmasını sağlayan, beni yaşama döndüren huzur... Benim lügatimde ise Aras eşittir huzur. Aslında sadece huzur değil güzel olan duyguların tamamının bendeki karşılığı Aras Yiğitsoy..
O yokken aldığım nefes, içtiğim su, doğan güneş, geçen günler... Hepsi ama hepsi bomboş, anlamsızdı. Onsuz yaşama dair her şey anlamsızdı. Aras varsa hava vardı, su vardı, yaşam vardı o yoksa hayat sadece ve sadece hiçlikten ibaretti...
Uzun zamandır hissetmediğim mutluluğun verdiği huzur ile gözlerimi yeni güne açtım. Kış mevsiminde olmamıza rağmen içeriye giren güneş ışıkları gözlerimi kamaştırıyordu. Anlaşılan dışarıya da kalbimdeki gibi bahar havası hakimdi. Baş ucumda duran saate baktığımda 8:00 olduğunu gördüm. Aras yanımda uyuyor olmalıydı. Şimdi soluma dönecek ve Aras ile karşılaşacaktım. Yüzümde büyük bir gülümseme oluşurken keyifli bir iç çektim.
Gözlerim kapalı bedenimi sola çevirdim. Aras'ın kaç zamandır hasret kaldığım pürüzsüz yüzünü yatağımda görecek olmanın verdiği heyecanla gözlerimi yavaşça açtım. Gördüğüm şeye inanamadım. Daha doğrusu göremediğim şeye.. Gözlerimi sıkıca kapatıp tekrar açtım. Rüyada falan olmalıydım. Ama sonuç değişmedi, Aras olması gereken yerde yoktu. Burada olması gereken adam yoktu.
Uyanması gereken saatten erkendi. Aras her sabah güne 8:30'da başlardı ve saat daha 8:00'dı. Yokluğuna hala inanamazken elimi kaldırıp Aras'ın olduğu tarafa götürdüm. Olması gereken yeri elimle yokladım. Yorganı kaldırıp altına baktım. Buralara bir yere mi sakladı acaba diye düşünürken iç sesim olaya dahil olup "Saçmalama Sena, düşen küpe tekin mi bu bir yere saklansın, kocaman adam ve burada olmayan adam." diye çemkirince az da olsa beynim devreye girdi.
İç sesim haklıydı. Koskoca adamın bir yere saklanacak hali yoktu ya. Belki banyodadır diye düşünerek sessizce dinlemeye başladım. Banyodan da her hangi bir ses gelmedi. Aras odada yoktu. Ellerimi saçlarıma geçirmek için yatağın olduğu kısımdan çekerken üzerimdeki pijamalar dikkatimi çekti. Ben gece uyurken pijama giymemiştim. Aras'ın göğsünde uykuya daldığımda ikimizde çıplaktık. Yani öyle olmalıydık. Yoksa değil miydik?
Yatakta Aras'ın olduğu taraf topluydu, ortalıkta Aras'a dair en ufak bir şey yoktu. Dün gece yaşananlara ve Aras'ın yanımda uyuduğuna dair bir belirti olmadığına göre çıplak da değildik. Oflayarak sırt üstü yatıp gözümü tavana diktim. Ellerimi saçlarımın arasına geçirirken yanaklarımı şişirip nefesimi içimde tuttum. İçimden "DÜŞÜN SENA DÜŞÜN.." diye geçirdim.
Dün gece olan her şey o kadar gerçekti ki rüya olma ihtimali yoktu. Olamazdı. Bedenimde gezinen elli, dudaklarının altında eriyen dudaklarım, içimdeki hareketleri... Yok rüya falan olamazdı, hepsi gerçekti. Hem bu kadar gerçekçi bir rüya olması mümkün değildi. Ya da mümkün müydü? Bahsettiğimiz kişi bense mümkündü. Sonuçta ben seneler öncesinde ölü bir adamla yaşamış onun varlığına inanmıştım. Şimdi de aynı şeyin olma olasılığı yüksekti.
Buda demek oluyordu ki ben deliriyordum. Sadece bir kez görülen rüya tam olarak delirme sayılmasa da o yolda ilerliyordum. Ellerimle sertçe yüzümü ovuşturdum. Kendimi Alacakaranlık serisinde ki Bella'nın gibi hissediyorum. Şafak Vakti kitabında Edward ile birlikte olduklarını görmüş uyandığında ise gerçek olmadığını anlamıştı. O zamanlar ne kadar aptalca bir rüya demiş olsam da aynısını bugün ben yaşıyordum. Tabi benim delirmiş olma olasılığımı göz ardı edemezdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KUŞU
ChickLitAşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdiği kadının attığı cehennemde masumiyetini kaybeden Selim Egeli... Sevdiği adamı öldü diye bildiği i...