KESTANE

2.8K 735 1.3K
                                    

YILDIZLARI PARLATMAYI UNUTMAYIN😍😍

ARAS

ÇATIŞMADAN ÖNCE Kİ AKŞAM

Çaresizlik neydi? Senelerdir nasıl olduğunu bilmediğim çaresizlik böyle bir şey miydi? İnsanın nefes almasını engelleyen, hayatını sorgulatan, yediği yemeği uyuduğu uykuyu haram eden şey miydi? Nasıl bir azaptı ki bu; ne uyurken ne de uyanıkken insanın yakasını bırakıyordu? Yaşamak ile ölmek arasında ince bir çizgideydim. Arafta sıkışıp kalmıştım sanki. Ve en kötüsü de çaresizliğimi belli etmemek için sevdiğim kadının canını yakmıştım.

Yumruklarımı öfkeyle duvara vurdum. İçim acıyordu. Sena'ya bu kelimeleri söylediğim için kendimden nefret ediyordum. Onun canını yaktığım için canımı bedenimden çekip çıkarmak istiyordum. Bebeğim annesini, canımın canını aptal bir kitap yüzünden kırmıştım. Elinde bir kitap var diye ona söylememem gereken o kadar şeyi söylemiştim ki artık benden nefret bile etmeyecek hale gelmişti.

Sağ elimi saçlarımın arasına geçirip hırsla çekiştirdim. Sakinleşmek için derin nefes aldım.  Sakinleşemedim. Ruhumu ele geçiren nefret bedenimi her dakika daha da karanlığa sürüklüyordu. Ne kendime olan öfkem ne de nefretimden bir türlü kurtulamıyordum. Sena'nın nefret dolu ama bir o kadar da kırgın sesleri kulağımda yankılandı. "Senin gibi bir adama aşık olduğum için, senin gibi bir adamdan hamile kaldığım için kendimden iğreniyorum. Haklısın sen karanlıkta kalmamışsın, sen karanlığın ta kendisisin Aras Yiğitsoy. Ve senin adına üzülerek söylüyorum ki hayatımda gördüğüm en zavallı insan değilsen bile ilk üçe girersin."

Benden nefret ediyordu. Bize ait bebeği taşıdığı için kendisinden nefret ediyordu. Soğuk ve öfke dolu gözlerle bana bakınca yüreğimin ürpermesini engelleyememiştim. Göğsümü yakıp kavuran ateşin gözlerime vurmasını engelleyememiştim. En az Sena kadar canım yanıyordu. En az onun kadar kendimden nefret ediyordum. Ama yapmak zorundaydım. Sena'yı korumak için gerekirse benden nefret etmesine razı olmak zorundaydım. Çünkü lanet olsun ki başka çarem yoktu.

Elindeki kitabı görünce ruhum çekilmişti. Damarlarım kan yerine asit pompalamaya başlamıştı. Benim ya da Yavuz'un haberi olmayan kitap evimin içine kadar girmişti. Kapıdaki piç kuruları ise bir boka yaramamıştı. Onlara Yeliz'de gelse çantasını aramalarını söylediğim halde yapmamışlardı. Hepsine sıkmamak için kendimi zor tutuyordum. Sırf Sena daha fazla üzülmesin, daha fazla yıpranmasın diye sakin kalmaya çalışıyordum ama bu sakinlik evden çıkana kadar sürecekti. Evden çıktığım andan itibaren hak eden herkese hak ettiğini verecektim.

Yatağa geçip oturdum. Dirseklerimi dizlerimin üzerine dayadım. Ellerimle setçe yüzümü ovuşturdum. Kötü bir kabusun içinde gibiydim. Normal kabuslardan tek farkı asla bitmiyor oluşuydu. Galeriye gelen kutu sonrasında evdeki koruma sayısını arttırmış ve sıkı yönetim denilebilecek kadar katı kurallar getirmiştim. Benden habersiz artık eve ekmek dahi girmeyecekti ama girmişti. Benden habersiz evime 3 tane kitap girmişti.

Öfkem gelen kitaplara değildi, gelen şeyin kitap olmama ihtimalineydi. Gelen Sena'nın canını yakacak bir paket olabilirdi. 6 ayını korkuyla geçirmesine, hamilelikte stres yapmasına sebep olacak lanet bir paket... Düşündükçe kan beynime sıçrıyordu. Sena'nın düşmanlarım yüzünden göz yaşı dökme ihtimali, onların neden olduğu stres yüzünden bebeğimden olma ihtimali... Hepsi ama hepsi düşündükçe delirmeme sebep oluyordu.

Nefesimi tutup gözlerimi yumdum. Dişlerimi sıkıp "Onlara bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Onlara-bir-şey-olmasına-izin-vermeyeceğim-" diye 1 aydır sürekli tekrarladığım gibi yine tekrarladım. İzin vermeyecektim. Gerekirse canımdan vazgeçecektim ama onlardan vazgeçmeyecektim. Onların kılına zarar gelmesine izin vermeyecektim. Gerekirse geçen hafta olduğu gibi ölümle burun buruna gelecektim, hatta canımı verecektim ama onlara bir şey olmasına, canlarının yanmasına izin vermeyecektim.

ANKA KUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin