DÖNÜM NOKTASI

2.9K 758 1.5K
                                    

YILDIZLARI PARLATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN🦋

ARAS

NİKAHTAN ÖNCEKİ AKŞAM

Başımı koltuğun başlığına dayamış olanları zihnimde sıraya koymaya çalışıyordum. Her şey çok iyi ilerlerken nasıl da bir anda bu hale gelmişti? Sebebi beliydi aslında. Hayatın bana öğrettiği bir şey varsa oda yapılan bir hatanın diğer hataları da peşinde sürüklediğiydi. Tıpkı şu anda yaşadıklarımız gibi... Sena'nın tokadı ile sızlayan yüzünü ovuşturmamak için kendimi zor tutuyordum. Bunca yıl tokattan daha ağır darbeler almışken bir tokat ne kadar da çok yakıyordu canımı. Durmam gereken yeri aşmamın bedeliydi bu tokat.

Kendime inanamıyordum. Savcı ile ilgili aşığın kelimesini söyleyebilecek kadar ileri gitmiş olmama inanamıyordum. Sena'yı her şeyden, herkesten sakınırken Savcı ile ilgili cümlenin ağzımdan dökülmüş olmasına, onu bile isteye kanatmış olmama inanamıyordum. Yüzüme acıyla bakana kadar ağzımdan çıkan acımasız sözleri fark etmemiştim bile.

Savcı'nın acısını Sena'dan çıkarmaya hakkım yoktu. Bana güvenmediği için ona sitem edebilirdim. Bana güvenmediği için, kor gibi yanan kalbim soğusun diye ona bedel ödetebilirdim. -Ki ödetiyordum da.- Ama sırf bana güvenmedi diye onu sadakatsizlikle suçlayamazdım. 13 yıl boyunca bana sadık kalan kadına yaptığım saygısızlıktı, onur kırmaktı.

Karşımda oturan Yavuz yerinde kıpırdanırken "Ağrıyan yüzün değil kalbin. Oranın acısı da ovalayınca geçmez." diye mırıldandı. Anlamaz halde bakışlarım ona dönerken elimle bir süredir yüzümü ovuşturduğunu fark ettim. Dokunmamak için savaş verdiğim yere dokunmuştum. İnsan ne olursa olsun canının yandığı yere geliyordu demek ki. Elimi hızla yanağımdan çektim. Yavuz'un sesi ise o kadar belli belirsiz çıkmıştı ki sanki hem duyulmak istiyor hem de istemiyor gibiydi. "Ağzının içinden konuşma. Ne diyeceksen doğru düzgün söyle."

Oturduğu koltuğa tekrar yerleşip gömleğinin yakalarını çekiştirdi. Gömleğinin omuz kısmında olmayan tozu silkelerken "Diyorum ki; ağrıyan yüzün değil kalbin. Sadece sen kalbinin varlığını o kadar unuttun ki sızlayan yerini yüzün sanıyorsun. Kalbinin acısını da ovuşturarak geçiremezsin yaranı saracak birisi lazım. Sana varlığını hatırlatacak birisi." dedi.

Kaşlarım çatılırken kısılan gözlerimi yüzüne diktim. O kadar olan sonrasında sorun benim kalbim miydi yani? Ben kalbimi unuttuğum için mi olmuştu bunlar? Sıktığım dişlerimin arasından "Ben onun varlığı hatırlamıştım Yavuz. Hatta o küçük şeytanın bütün hayatımı yönetmesine izinde vermiştim." deyip kollarımı iki yana açtım. "Lakin son olaylar gösteriyor ki en sevdiklerine da olsa kalbini savunmasızca sunarsan kırmaktan çekinmezler. Hem kalbini kırılır hem de güvenin yerle bir olur." derken istemesem de sesim kalbimin çektiği acıyı barındırdı.

Yüzüme baktı. Sesimde hissettiği acının gözlerinden yansımasını gördüm. "Abi sürekli söylediğim gibi yine söylüyorum; evet tepkilerinde haklısın ama fazla acımasızca davranıyorsun. Sena senin düşmanın değil. İkinize de yazık ediyorsun. Hatta üçünüze de yazık ediyorsun." Duraksayıp bedenini tamamen benden tarafa çevirdi. "Evleniyorsun abi sen. Seni sevmedi, senden vazgeçti diye İstanbul'u ateşe verdiğin, karanlığında boğulup masumiyetinin her zerresini kaybettiğin, kendinden bile vazgeçtiğin kadınla evleniyorsun."

Ruhumun çekildiğini hissettim. Gerçekler canımı yaksa da alayla güldüm. "Senin de söylediğin gibi bu aşk bana zarardan başka bir şey vermemiş Yavuz." Başımı iki yana salladım. Düştüğüm çıkmazdan çıkmaya çalışarak "Elimdeki her şeyi kaybetmemin sebebi 13 yıl önce de oydu şimdi de o. Ve sen gelmiş bana bu kadınla her şeyi yoluna koymamı mı söylüyorsun?" dedim. Yavuz'un ne demek istediğinin farkındaydım. Bu kadar çok severken ikimize de yazık etmememizi istiyordu, bunca yıllık acıdan sonra mutlu olmamızı istiyordu ancak lanet gururum ve öfkem işlerin onun istediği gibi yürümesine izin vermiyordu, vermeyecekti de...

ANKA KUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin