✨YILDIZI PARLATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.. ✨
SENA
En güvendikleri kazarmış insanın mezarını. En güvendikleri gömermiş günahsız bedenini kara toprağa. Benim mezarımı da en güvendiklerim kazdı. Daha küçücük bir kızken gömdüler beni. Gömülen bedenim değildi lakin gençliğimi, aşkımı, ruhumu, bebeğimi gömdüler o mezara. Ben acılar içerisinde kıvranırken gram acımadılar. Aksine yüzlerindeki şeytani gülümseme asla kaybolmadı. Delirdim, kendimi unuttum ama yetmedi onlara. Benimle uğraşmayı bir an olsun bırakmadılar. Bir gün bile bir insan bu kadarını kaldırabilir mi diye düşünmediler.
Yarattıkları yıkımın altından kalkmam senelerimi aldı. Ruhumda ve bedenimde açılan yarlar ise asla kapanmadı. Nasıl kapanabilirdi ki? Kapanmasına izin mi vermişlerdi sanki? Vermemişlerdi. Zaten her acımın üzerine buda yetmez deyip yenilerini gönderen onlar değil miydi? Kapanmayan yaralarımın üzerine yenileri ekleyen en sevdiklerim değil miydi? Sanırım en kötüsü de buydu; en büyük yaralarını en sevdiklerinin açması...
Şaşkın gözlerim bir saniye bile olsun Fırat'ın üzerinden ayrılmazken arkamda duran Aras duvarları titreten sesiyle "Orospu çocuğu." diye kükredi. Tenimi yakan öfke esintisi ile yanımdan geçti. Olanca gücüyle, Fırat'ın yüzüne sıktığı yumruğunu geçirdi. Aldığı darbeyle ağzından yere doğru kan sıçrayan Fırat'ın yüzü yana doğru savruldu. Eski haline gelmesine izin vermeyen Aras arka arkaya yumruklarını sıralarken bazen "Bebekti lan o masum bir bebekti." diyor bazen de küfürler savuruyordu.
Hıçkırmamak için ağzımı elimle kapattığımda sendeledim. İnanamıyordum. Bu kadar ileri gidebileceğine inanamıyordum. Yazları beraber zaman geçirdiğimiz, çocukluktan beri her an yanımda olan, Selim'in ölümünden sonra aramıza mesafe giren lakin birbirimizi gördüğümüz ilk anda bile bana olan sonsuz sevgisini hissettiğim adam bebeğimin katiliydi. Karmakarışıktım. Ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Kendimi kurtarmanın hiçbir yolu yokken kapana kısılmış hissi tenimi istila ediyordu.
En son attığı yumrukla Fırat'ın sandalyesi yere düştü. Sandalyeye bağlı bedeninin izin verdiği ölçüde darbelerden korunmak için kıvrılsa da pek başarılı olamadı. Aras'ı durdurmak Fırat'tan bizzat kendim hesap sormak istesem de yapamadım. Sanki ben orada yoktum. Olanları film izler gibi izliyordum. Dizlerim titriyor, bacaklarım beni taşımıyordu. Aras'ın tekmeleri Fırat'ın her yerindeydi. Yüzüne attığı tekme sonrası Fırat'ın dişi ayağımın dibine doğru fırladı. Yavaşça başımı yere eğdim. Dişin olduğu zemine gözlerimden akan sıcak yaş düştü. Hıçkırıklarım arasında derin bir iç çektim. Ellerim boynumu sıkıca kavradı. Aldığım derin nefesler arasında boynumu sıkıca birkaç kez sıvazladım.
Yavuz'un "Abi dur." diye bağıran sesiyle başımı yerden kaldırıp Aras'a çevirdim. Belindeki silahı çıkarmış Fırat'ın başına doğrultmuş haldeydi. Ona ait olduğuna inanamadığım sesiyle "Sen demedin mi bana 'bu piç kurusunu öldürmeliyiz abi' diye, bende senin söylediğini yapıyorum." derken hızlı adımlarımla yanlarına yürüdüm. "Dedim abi, dedim ama şimdi burada demedim." diye kendini açıklamaya çalışan Yavuz'un konuşmasını bölerek keskin çıkan sesimle "Aras, hayır." dedim. İstediğim şey beynini dağıtması olsa da neden yaptığını bilmek istiyordum. Neden kalbinin bu kadar karardığını duymak hakkımdı.
Yüzünü bana döndü. Gözlerindeki aklar kırmızıya dönmüş hale gözlerime baktı. Bana bakan maviliklerde vahşetin ve caniliğin her tonunu görebiliyordum. Karşımda duran adamın sevdiğim adamla alakası yoktu. Herkesin korktuğu adam karşımdaydı. Gözleri gözlerimi delerken söyleyeceklerim boğazımda yumru oldu. Öyle sert bakıyordu ki söyleyeceklerim konusunda beni dinleyip dinlemeyeceğine emin olamıyordum. Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Beni dinlemek zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KUŞU
ChickLitAşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdiği kadının attığı cehennemde masumiyetini kaybeden Selim Egeli... Sevdiği adamı öldü diye bildiği i...