RANPO EDOGAWA
Bir süredir ajansta asistan olarak çalışıyordun, bu da oradaki herkese oldukça yakın olman gerektiği anlamına geliyordu, değil mi?Bu çıkarım yanlıştı.
Neredeyse herkesle yakındın evet, ama onun dışında. Gülünç derecede ateşli vücudunu ilk gördüğünden beri ondan kaçıyordun.
Sadece iki saniyelik bir bakışla düşüncelerini okuyabilen dedektif; onun hakkında her şeyi duymuştun ve bu seni korkutmuştu çünkü onun hakkında sahip olduğun düşünceler kesinlikle uygun ve edepli değildi.
Daha önce gördüğün hiç kimseye benzemiyordu ve dürüst olmak gerekirse, sadece sesi bile seni sırılsıklam yapabilirdi. O, gözlerini diktiğin en seksi adamdı ve ona aşık olduğunu itiraf etmekten oldukça utanıyordun. Kızarmış yanaklar ve zayıf dizlerle, onunla bu durumda konuşmanın, kendini onun üzerine atmakla aynı şey olacağını biliyordun.
Bu yüzden hem onun hem de kendi iyiliğin için ondan olabildiğince kaçındın. Ama tabii ki bu onun gözünden kaçmadı.
Seni yanına çekmek için birçok fırsat denedi ama her seferinde senin bahaneler bulman ve kıpkırmızı bir suratla kaçmanla sonuçlandı.
Ama o gün bugünlerden biri değildi.
İş için içeri girdiğinde, etrafın ne kadar sessiz olduğunu hemen fark ettin. Boş ofise göz gezdirirken, arkanda bir ses duyunca neredeyse yerinden fırlayacaktın.
"Hepsi acil bir görev için gittiler." dedi Ranpo, seni kapı eşiğinden uzaklaştırmak için belinden hafifçe tutarken.
"Ah, anlıyorum." Kolu gereğinden çok daha uzun süre belinde kaldığında içten içe çığlık attın.
"Öyleyse bugünlük tamamen benimsin gibi görünüyor." Ranpo sana sırıtıyor.
Kahretsin, bu tam olarak korktuğun şeydi. Ama görünüşe göre artık bundan kaçışın yoktu bu yüzden sırtını dikleştirip profesyonelce davranmaya çalıştın. "Evet efendim, hangi konuda yardımcı olmamı istersiniz?
"Efendim?" Ranpo sana bakmak için tatlılarını yemeyi bıraktı. "Kulağa oldukça hoş gelse de, bana sadece Ranpo diyebilirsin."
"E-elbette, uhm, Ranpo." gergin bir şekilde eteğinle oynadın ve hemen dikkatini çekti.
"Bu kadar gergin olmana gerek yok. Bir süredir seni izliyorum."
"Öyle mi?"
"Evet, senin gibi sevimli bir kadınla kim ilgilenmez ki?"
Yanakların artık kıpkırmızıydı ve hızla ondan uzaklaştın. "Ne demek istediğinden emin değilim." Seni geri kendine çevirmek için bileğinden tutarken ve ona bakmanı sağlarken mırıldandın.