BÖLÜM 13

114 6 0
                                    

   Angelina' nın bu çıkışı Mürsel' i kendine getirmeye yetmişti. Aslında Mürsel bile, tam da görev için olgunlaşmaya başlamış durumda olduğunu düşünüyorken, neden bir anda eski hâline döndüğüne anlam verememişti ama kendisini çabuk toparlamıştı. Ortamdaki üst düzey ciddiyet yeniden sağlandığında ise Angelina görev hakkında biraz daha detaylar vermeye başladı:


"Roma' nın bir eyaleti olan İskenderiye bölgesine gideceğiz Mürsel. Yıl 415 olacak ve İskenderiyeli Hypatia' nın öldürüldüğü güne ışınlanacağız. Hypatia, felsefe ve bilim alanında büyük katkılar yapmış bir Romalı ve maalesef dönemin gerici zihniyeti tarafından katledilerek hayattan koparılmış bir kadın. O dönemdeki ayaklanmaların ve iç savaşların ne gibi sebepler yüzünden çıktığına iyi odaklanacaksın ve günümüz dünyasındaki atmosfer ile karşılaştırarak, insanlığın dünden bugüne yaptığı hatalar arasında bir köprü kuracaksın Mürsel... Buna mecbursun, bunu başarmalısın... İskenderiyeli Hypatia' nın yaşadıklarını ve onun döneminde yaşanılanları anlarsan eğer, büyük ölçüde dünyayı da anlamış olursun ve tarihte gerçekleştireceğimiz sonraki iki durağımız ise bunun üstüne tuz biber olur sadece. Dediğim gibi tehlikeli anlar bizi bekliyor olacak ve o hengâmede bizi de hedef alabilirler... Bir yandan arkamızı kollamamız ve diğer yandan da dönemi ve dolayısıyla tüm dünya tarihini anlamaya çalışmamız gerekecek... Ve Mürsel, en önemli kısım ise şu; inan bana sadece o dönemi ve insanların tarihin hiçbir döneminde değişmediğini iyi anlaman bizi kurtarmaya yetmeyecek... İçinde öyle bir hissetmen ve o hisleri öyle bir kağıda dökmen gerekecek ki yazarken adeta transa geçmen gerekecek... İçinde patlayan bir volkan olması gerekecek ve bu volkandan taşan lavların da dünya üzerindeki tüm cehaleti silip süpürmesi gerekecek... Ve Mürsel, bu konuda çok katı gibi görünüyor olsam da inanıyorum ki sen bunu başaracaksın, içinde bir yerlerde böyle bir potansiyelinin olduğunu, ben meleğin olarak çok önceden görmüştüm zaten."


    Mürsel daha önce Hypatia' yı araştırmıştı ve hakkında bilgi sahibiydi ama Hypatia dışında bahsedilen tüm bu konuşmalar ise Mürsel' i iyice kamçılamaya yetti.. Kükremeye hazır aslanlar gibi hissetmeye başlıyordu ama bu uğurda neler yaşayacağını düşünüp duruyor olması da biraz endişelenmesine neden oluyordu... Fakat artık yapacak çok da bir şey kalmamıştı... Endişe duysa da, korksa da, bu görevin getirdiği ağır sorumluluğu, zihninin en unutulmaz köşesinde muhafaza edebilecek düzeye gelmiş olması ve bunu aklından hiçbir zaman çıkarmamaya hazır olması şu an için kâfiydi... Şu an için, her şeyin bilincinde olarak bu yola çıkması ve çıktığı yol boyunca attığı her adımda da bunu kendisine hatırlatması öncelikli işti... Sonrası ise sadece yaşanarak anlaşılabilecek, yaşanarak zihninde olgunlaşabilecek bir dizi olaylar bütünüyle sağlanacaktı... Bu olaylar bütününün, dünyanın da bütünlüğünü sağlayabilmesi ise en büyük temennileriydi tabii ki.


    İşin iyice ciddiye binmeye başladığı şu anlarda, Mürsel' in kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başlamıştı... Kalbindeki hareketliliğe söz geçiremiyordu ama zihnindeki hareketliliğe söz geçirmiş sayılardı. Mürsel, kendi kendisiyle yüzleşirken Angelina da geceyi üzerinde geçirdiği çarşafları kontrol ediyordu... Çok geçmeden ise kafasını çevirdi ve "Mürsel bana beyaz çarşaflar lazım! Orada öyle durma, ev senin evin! Bana işe yarar bir şeyler bul, döneme uygun kıyafetleri çarşaflardan yapmaya çalışacağım, üzerimizdeki kıyafetlerle ışınlanmamız iyi olmaz." diyerek yardım istedi. Bunun üzerine Mürsel de, basit bir çarşaf bulma eylemini bile inanılmaz ciddiye alarak harekete geçti... Kısa süre içerisinde de yeterli sayıda çarşaf buldu ve ardından da getirdiği makasla çarşafları kesmeye başladılar. Roma yönetimi altındaki, 415 yılının İskenderiye' sinde pek göze batmayacak elbiseler çıkarmayı başarmalarının ardından ise geriye sadece bunları giymeleri kaldı... Ayrı ayrı odalarda üzerlerini değiştirdikten sonra salonda buluştular ve her şeyi kontrol ettiler... Bu sıralarda Mürsel, "Ayakkabı işini ne yapacağız." diye sordu ve Angelina' dan da "Ayakkabı meselesi benim de aklımdaydı ve bu yüzden kıyafetleri, ayaklarımız pek görünmeyecek kadar uzun bıraktım... Yani günümüz spor ayakkabılarıyla oraya gideceğiz ama ilk etapta kimse ayaklarımızı görmeyeceği için göze batmayacağız, ilerleyen zamanlarda da kendimize birer Roma sandaleti ayarlarız." cevabını aldı.


    Her şey halledildikten sonra artık gitme vakti gelmişti. Angelina, Mürsel' i salonun ortasına getirdi ve ellerinden tutarak, kollarını hafifçe yukarıya kaldırdı. Gitmeden önce son kez Mürsel' in gözlerinin içine bakan Angelina, adeta omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettirircesine bir bakış attıktan sonra güzel gözlerini kapattı ve böylece uzun, kıvrımlı kirpikleri iyice ortaya çıktı. Mürsel, kapanan gözlerden sonra gördüğü uzun kirpiklere daha fazla bakamadı ve yoğun ışık hüzmesinin esiri oldu... Yoğun beyaz ışık nedeniyle önce gözlerini kıstı sonra da tamamen kapatmak zorunda kaldı... Gözleri tamamen kapalı olsa da ışığın gücü nedeniyle her yer beyaz görünmeye devam ediyordu ve her şeyin döndüğünü hissediyordu... Bu mistik yolculuk başını mı döndürüyordu yoksa hızla geriye sarılan zaman kavramının etkisiyle dünya mı dönüyordu kestiremiyordu bile... Her şey o kadar mistik ve doğaüstüydü ki adeta uçtuğunu, göçmen kuşlar gibi oradan oraya kanat çırptığını hissediyordu... Belki de bu yoğun beyaz ışık, meleğinin bir gölgesiydi. Mürsel bu hayatta kimsenin gölgesinde kalmaktan hoşlanmasa da, gerçekten meleğinin karşısında olduğu anlar... Meleğinin, bir gölge gibi üzerine vurduğu şu anlar, hayatının anlamı olabilirdi. Hayat her daim zordu ama insan daha zor olanı yaşadığı anda; önceki zorluklar, anımsandığında tebessüm ettiren tecrübelere dönüşebiliyordu... Mürsel belki de hiçbir zaman, daha zoru olmayacak olan bir zorlukla yüzleşiyordu ancak bu tecrübenin en tatlı tarafı, meleğinin sıcak yüzünü görebiliyor olmasıydı kuşkusuz.


    Mürsel, bu kısa ama etkisi sonsuza dek geçmeyecek olan zaman yolculuğu sonlandığında ise gözlerini Roma döneminde açtı ama tam anlamıyla açabildiği söylenemezdi. Angelina ise hemen etrafı süzmeye başlamıştı fakat Mürsel henüz kendine gelememişti... Yoğun beyaz ışığın etkileri hâlen geçmiş değildi. Mürsel gözlerini açmakta öylesine zorlanıyordu ki işittiği seslerin ve karmaşanın, kulaklarında çınladığını bile fark edemiyordu... Bulunduğu yer, ışınlanmadan önce Angelina' nın da belirttiği gibi, Hypatia' nın kanına susamış olan kan emici, gerici vampirlerin cirit attığı, büyük bir kaos fırtınasının yankılanmasıyla kulakları tırmaladığı, dünyanın görüp görebileceği en büyük vahşetlerden birine sahne olmuş olan bir alandı. Tarih sahnesinden bir karenin içine düşen Mürsel, gözlerini alan ışığın kaybolmasıyla birlikte, insaniyetin de nasıl bir anda kaybolabildiği gerçeğini gözlemlemeye başlamıştı. Sanki insanları kontol edebilen bir mekanizma vardı ve dilediği zaman da her şeyin çığrından çıkmasını sağlayabiliyordu... İnsanları bir anda; içi boş, sadece kan, et ve organlardan oluşmuş olan, işe yaramaz canilere çevirebiliyordu... İnsanlığı; düğmesine basınca duran veya çalışan, yaptıklarını sorgulama yetisi olmayan oyuncaklara, pilli bebeklere çevirebiliyordu.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin