BÖLÜM 50

11 2 0
                                    

   Bahçedeki hazırlıklar son hızıyla devam ederken atların çıkardığı sesler duyulmaya başlandı ve VII. Charles' ın yaklaşmakta olduğu anlaşıldı. Atların toynaklarından çıkan sesler, tüm telaşenin sonlanarak artık anın tadının çıkarılacağı dönemece girdiklerinin habercisiydi. VII. Charles içeriye girdiği anda bir şeylerle uğraşırken yakalanmak istemedikleri için son rötuşları da yaptılar ve ellerindeki işleri bırakarak öylece beklemeye koyuldular. Sesler iyice yakından duyulur hâle geldikten sonra VII. Charles en önde, dış kapının girişinde belirdi. Hemen arkasında on kişi daha yani on atlı adam daha belirdi. VII. Charles kasıla kasıla geniş alanı geçerek tiyatroculara yaklaşmaya başladı. Bir şehir fethetmiş komutan edasıyla şatoya girmesi nedeniyle oldukça havalı görünüyordu ve sanki yaşanılan bu an, taç giyme töreninin bir provası niteliğindeydi. Normalde kasıntı biri olmayan ve rahat bir hükümdar olan VII. Charles' ın havaya girdiği ve kendisini önemli hissetmeye başladığı kesindi. Aslında, genel olarak onun da kendisini pek özgür hissettiği söylenemezdi. Saygı gören bir hükümdar olsa da ülkesi uzun ve zorlu bir savaşla boğuşmaya devam ediyordu... Gönül rahatlığıyla tahtında oturamadığı gibi henüz tacını da giyememişti. Tüm bunlar düşünüldüğünde ve onun bakış açısından bakıldığında da harika bir hayat geçirmediği ortadaydı... En çok rahat etmesi gereken kişi olmasına rağmen tam anlamıyla huzuru bulduğu söylenemezdi. Yine de VII. Charles bugün günündeydi ve kendisini iyi hissediyordu.


    VII. Charles iyice yaklaştıktan sonra ve konuşma mesafesine girdikten sonra "Hepinize selam olsun koca yürekli insanlar." dedi ve atından indi. Tebessüm eşliğinde kendinden emin adımlar atarak; yan yana, ip gibi dizilmiş olan tiyatroculara teker teker sarılmaya başladı. Sıra Mürsel ve Angelina' ya geldiğinde ise Antoine ve Madelyn devreye girerek onları tanıştırdı, Mürsel ve Angelina' nın kim olduklarını anlattı. VII. Charles; Mürsel ve Angelina' yı gayet hoş bir şekilde karşıladı. Tiyatroculara büyük saygı duyduğundan bahsetti ve "Sizi aramızda görmekten memnunum. Antoine ve Madelyn sizi aralarına kabul ettiğine göre gerçekten iyi insanlar ve iyi oyuncular olmalısınız. Umarım bir gün vatanınıza döndüğünüzde burada iyi ağırlandığınızı ve güzel vakit geçirdiğinizi anlatırsınız." diyerek de memnuniyetini ifade etti. Mürsel ve Angelina da burada olmalarından dolayı duydukları memnuniyeti dile getirdi, iyi ağırlandıklarından bahsetti... VII. Charles gibi bir hükümdarla tanışmalarından dolayı ayrıca mutluluk duyduklarını da eklemeyi unutmadı.


    Jeanne d'Arc' ın kılıcı parıl parıldayarak Fransa halkının üstüne bir umut ışığı, İngilizlerin üstüne ise bir kâbus timsali çökerken VII. Charles ise tacını giyeceği günü bekliyordu. VII. Charles' tan beklenen ve Jeanne d'Arc' tan beklenen şeyler çok farklıydı. Jeanne d'Arc şu anda üstlendiği rolden son derece memnundu ama ileride her şey tersine dönecekti. VII. Charles ise çok rahatsız bir konumda sayılmazdı ama daha da rahat edeceği günlerin hayalini kurmakla meşguldu. Tüm bunlardan ötürü VII. Charles' tan savaşçı bir ruhla savaş meydanlarında olması beklenmiyordu. Diplomasi, pratik zeka ve strateji gibi hususlarda hünerlerini konuşturduğu için ve bir soylu olduğu için böyle olması da normal karşılanıyordu. Yüzyıl Savaşları' nda hiç olmadığı kadar kendisini iyi hisseden Fransa, VII. Charles' ın yaptığı kaçamaklara ve eğlenmek istemesine pek ses çıkarmıyordu. VII. Charles da şimdi savaşın stresini atmak ve güzel yemeklerin tadına bakmak için şatoya doğru ilerliyordu.


    VII. Charles şatoya girdikten sonra hemen ardından da yaverleri girdi. Herkes içeriye girdikten sonra da ev sahipleri olarak tiyatrocularla birlikte Mürsel ve Angelina da içeriye doğru yöneldi. Mürsel ve Angelina, VII. Charles' in yanında bulunan ve ona eşlik eden kişilerle de şatoda tanıştı ve ayaküstü sohbet gerçekleştirdi. Antoine, Madelyn ve diğer tiyatrocular o gün şatoda bulunan herkesi tanıyordu ancak Mürsel ve Angelina, VII. Charles dışındaki kişilerle de yeni tanışıyordu. Şatodaki uzun tahta masa, görüp görebileceği en kalabalık akşam yemeği için hizmet veriyordu. Ayrıca bu şato ve masa, önemli konuk sayısının bu kadar fazla olduğu bir ortama hiç tanıklık etmemişti. Bu önemli konuklar içerisinde, diğerleri tarafından bilinmese de en önemlileri belki de Mürsel ve Angelina' ydı... Bugün şatoya gelen konuklar bir döneme ve bir bölgeye damgasını vurmuş insanlardı ama Mürsel ve Angelina tüm dünyaya damgasını vuracak olan, belki de gelmiş geçmiş en önemli insanlar olma yolunda ilerleyen kişilerdi. Mürsel ve Angelina bir nevi görünmez kahramandı ama bu durum, dünya tarihi için çok önemli kişiler oldukları gerçeğini değiştirmiyordu. VII. Charles ve ahalisi şu anlarda sıradan iki insanla tanıştığını düşünse de gerçek bu değildi. Bir başka daha gerçek vardı ki Mürsel ve Angelina' nın, önemli insanlar olduklarını belli etme ya da üstünlük taslama gibi irite edici karakterlere bürünmeleri hem yasaktı hem de beklenemezdi... Onlar kim olduklarını bile gizlemek zorunda kalan mütevazı kahraman rolünü oynamak zorundaydı.


    En gürültülü akşamlarından birini geçiren şatoda başta VII. Charles olmak üzere herkesin keyfi yerindeydi. VII. Charles hazırlanan yemekleri, oluşturulan ambiyansı ve sevgilerinden şüphe etmediği tiyatrocuların sıcak karşılamasını beğenmişti... Bir yandan karnını güzelce doyururken bir yandan da kâh gülüyor kâh ortamın güzelliği karşısında duygulanıyordu. Şu anki ruh hâli yeni tomurcuklanmaya başlamış çiçekler gibi taze ve dinçti... Bir an için soyluluğunu ve sorumluluklarını bir kenara bırakarak, sadece eğlenmekle meşgul olan, sıradan ve normal insanlar gibi hissetmeye başlamıştı... Böyle hissetmesinde içtiği şarabın etkisi de büyüktü. Şimdilik her şeyi unutarak, bu akşamın güzelliğine kendisini kaptırmak ve akşamın güzelliğinden faydalanarak kendisi de güzelleşmek istiyordu. Ortamda koyu bir sohbet ve kahkahalar eksik olmazken Mürsel ve Angelina da ortama ayak uyduruyor ve yabancılık çekmiyordu. Gecenin sonunda ise herkes yorgun bir şekilde odasına çekilse de bunun tatlı bir yorgunluk olduğunun da farkındaydı. VII. Charles ise şatonun bahçesine kurdurttuğu otağa geçerek yorgunluğunu atacak ve uyuyacaktı. At arabalarına yerleştirilen eşyalar sayesinde evinde gibi hisseden VII. Charles, otağı da bu sayede hazır duruma getirebilmişti. Beklenilen tiyatro yarın oynanacağı için herkesin iyice dinlenmesi gerekiyordu ve gecenin sonunda da herkes bir sonraki güne odaklanır hâle gelmişti.

MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin