BÖLÜM 56

18 2 0
                                    

   Mürsel yoğun ve karmaşık duygular arasında gezinirken aşağıdan bir tıkırtı geldiğini duydu. Aşağıdaki kişinin ya da kişilerin eve dadanmış yabancılar da olabileceğini veya herhangi bir nedenle ev halkından birinin ya da birilerinin erken de dönmüş olabileceğini düşünmüştü. Bu sesler üzerine biraz ürperen Mürsel, yattığı yerden doğrularak yatağında oturur hâle geldi. Tam ayağa kalkmak için hamle yapacaktı ki kapı çaldı ve hiç beklemediği bir şekilde Sophie' nin sesini duydu:


- Fatih ben Sophie... İçeriye girebilir miyim?


- Tabii, şey, tabii ki girebilirsin... (Şaşkınlığın ve hastalığın etkisiyle bunları söylerken teklemişti ve ses tonunu tam oturtamamış bir vaziyette söylemişti.)


    Kapı açıldıktan sonra güzel Sophie belirdi ve nur gibi parladı. Elinde bir bardak tutan Sophie gülümsemeyi de ihmal etmedi ve bu görüntü de Mürsel' in içini ısıtmaya yetti. Sophie' yi ve onun gülümseyen yüzünü gören Mürsel' in kalp atışları ve nabzı tekrar normal seviyeye dönmüştü. Ağır adımlarla ufak odaya giren Sophie "Yanına oturabilir miyim?" diye sordu. Bu ufak odada oturacak başka bir yer olmadığı için Sophie' nin böyle demiş olabileceğini düşünen Mürsel de "Tabii ki... Birdenbire seni karşımda görmeyi düşünmüyordum ama gördüğüme de sevindim. Otur da biraz konuşalım, ayakta kalma..." dedi heyecanlı bir ses tonuyla. Sophie, Mürsel' in bilmediği değişik bir içecek barındıran bardağı takdim etti ve "Senin için alkolsüz bal likörü yaptım. Lütfen bunu iç, hastalığına iyi gelecektir." dedi şefkat dolu bir ses tonuyla.


    Bal likörünün tadı oldukça iyi geliyordu ve gerçekten de rahatlatıcı bir etki yapıyordu. Aynı zamanda Sophie' nin yanı başında oturuyor olması da Mürsel için daha iyi hissetme nedeniydi. Hiç beklemediği bir anda Sophie' nin bu ziyareti ona ilaç gibi gelmişti... Ancak hiç beklemediği anda neden karşısına çıktığını da oldukça merak ediyordu. Biraz soluklandıktan ve bal likörünün tadına vardıktan sonra çatallı bir sesle konuştu hastalığı dolayısıyla:


- Dediğim gibi seni burada görmek güzel bir sürprizdi Sophie... Fakat diğerlerinin yanında olman gerekmiyor muydu? Buraya dönmeni sağlayan şey neydi?


- Sanırım yağmurun geliyor olmasından dolayı hava hızla soğumaya başladı ve ben de dışarıda çok üşümeye başladım. Bu öyle bir üşümeydi ki titreme düzeyine kadar varıyordu. Evet, hava soğumuştu ama insanı titretecek düzeyde soğuk da değildi. Hasta olmak üzere olduğum için titrediğimi düşünmeye başlamıştım bu yüzden. Tıpkı senin gibi hasta olacağımı düşündüm ve üşümenin etkisiyle bir iş de yapamaz hâle geldiğim için eve dönmek istedim. Vick beni dış kapıya kadar bıraktı ve tekrar diğerlerinin yanına döndü. Eve varır varmaz da hastalığa deva bir şeyler yapıp içmek istedim ve aklıma da hemen sen geldin. Uyumadıysa eğer Fatih' in yanına uğramalıyım ve ona da içecek götürmeliyim diye düşündüm. Ayrıca biraz konuşabilirsek eğer birbirimize derman olabiliriz ve rahatlayabiliriz diye de düşünmüştüm.


- Kendini kötü hissetmen beni üzse de buraya gelmiş olmana ve beni de düşünmüş olmana oldukça sevindim... Hatta en başa dönecek olursak eğer senin gibi birini tanıdığım için kendimi oldukça şanslı hissediyorum ve iyi ki seninle karşılaşmışım diyorum kendi kendime...


- Biliyor musun Fatih... Eşim öldüğünden beri hiçbir erkek ilgimi çekmedi hatta hiçbir erkeğe o gözle bakamaz oldum. Eşimin gözlerinde hem kararlılık ve başarı azmi hem de sevecenlik ve şefkat vardı... Aynı anda hem sert hem de yumuşak olan erkekler gibiydi bir anlamda. Onun asker olmuş olması, şefkat dolu bakışlarla bana bakmasını engellemiyordu. Ben de aynı şekilde tüm kalbimi ona açmıştım ve şefkat dolu bakışlarla ona bakıyordum, kılına bile zarar gelmesini istemiyordum. Tekrar yüreğimde bir coşku seli oluşturacak bir adamla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim ama ta ki seninle karşılaşana dek... (Bu cümleyi tamamladıktan sonra yüzü kızarır gibi olmuştu ve utanmanın etkisiyle de başını hafifçe öne eğmişti. Mürsel' e açılmak istiyormuş gibi bir hâli vardı. Uzun bir süredir içinde bir yerlerde gizlemek zorunda kaldığı bastırılmış duygulardan kurtulmak ve her şeyi itiraf etmek istermiş gibi bir hâli olduğu da söylenebilirdi.) Evli olduğunu biliyorum ve mutlu olduğunuzu da gözlemliyorum... Ama sanki sen de aynı şekilde benden etkilendin. Gerçi etkilensen de etkilenmesen de bunun pek bir önemi yok çünkü evlisin.


    Tam bu noktada Mürsel, Sophie' nin sözünü kesti ve sağ elinin parmak uçlarıyla onun çenesine dokunarak başını yukarı kaldırmasını sağladı. Başını hafifçe kaldıran güzel Sophie' yle göz göze geldikten sonra da tüm iyi niyetiyle ona baktı ve gerçeği söylemenin getirdiği rahatlığın, ses tonuna yanısımasıyla birlikte konuştu:


    "Ben evli değilim ki..."


    Sophie, bu cevap üstüne hem şaşkınlıkla hem de sevinç dolu bakışların karışımıyla birlikte Mürsel' e baktı ve gözleri dolmaya başladı. Sanki geleceğe dönük umudun olmadığı bir erkeğe evlilik teklif etmişti ve beklemediği bir şekilde de olumlu cevap almıştı. Hiç umudun olmadığı bir anda sevgiyle yeşeren ağaçlar gibi hür ve coşkulu hissediyordu. Bunun nasıl olabileceğini sorması gerektiğini mi yoksa anı bozmayıp Mürsel' in gözlerine bakmayı sürdürmesi gerektiğini mi kestiremiyordu. Bu kararsızlıkla geçen yaklaşık on saniyeden sonra istemsizce bir harekette bulundu ve dudaklarını Mürsel' e doğru yaklaştırmaya başladı. Sanki bu hareketi kendisi yapmıyordu ve Mürsel' in çekim gücüyle ona doğru ilerliyordu. Aralarında güçlü bir çekim olduğu kesindi ve bu durum tek taraflı da değildi... Nitekim çok geçmeden, ne Mürsel söylememesi gereken bir şeyi söylediğini umursadı ne de Sophie yaptığı hareketten pişmanlık duydu... Artık ikisinin de dudakları birbirine değmişti ve aşama aşama öpüşmenin dozajı artıyordu. Kontrol artık ikisinde de değildi, her şey kendiliğinden gelişiyordu, taşlar kendi kendine yerine oturuyordu. Sanki başka diyarlarda, bulutların üstünde yolculuk ediyorlardı ve kendilerini tüm kötülüklerden soyutluyorlardı. İki bedenin bir olduğu anda artık hiçbir şeyin önemi kalmamış gibi hissetmişlerdi. Birbirlerine besledikleri tutkunun enerjisi öpüşme anına ve birbirlerine temas etme anına öyle bir yansımıştı ki adeta iki kıta birbirine kavuşmuştu... Bir olarak kenetlenmesi gereken, tek vücut olması gereken kişilerin evrene, "İşte bu kadar..." diye haykırmasıydı sanki bu...


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin