BÖLÜM 33

116 4 1
                                    

   Antoine nevi şahsına münhasır bir adam olduğunu belli ediyordu. Şimdilik eşiyle birlikte güven veriyordu ama Angelina insanoğluna fazla güvenilmemesi gerektiğini iyi biliyordu. Antoine kısa boylu, sakallı, tıknaz bir adamdı. Saçı ve sakalı hemen hemen aynı oranda kırlaşmış olsa da yer yer siyahlıklar da göze çarpıyordu. Yaz mevsimi dışındaki mevsimlerde güneşli bir güne rastlamanın çölde bir vaha gibi olduğu Orléans' ta yaşamasına rağmen yanık bir tene sahipti. Tiyatro dışında çifçilikle ve tarımla da uğraşmasından ötürü yanmıştı ancak bu soğuk yanığıydı. Top gibi göbeğinin aksine ince parmaklara ve bileklere sahipti. Kırmızı şarabı ve yanında da domuz etini sevdiği için ve bunları da sık sık tükettiği için kilo alması kaçınılmaz olmuştu. Soğuk kış mevsimlerinde bile hasatlar verimli olmasa dahi dışarıda uğraşacak bir şeyler bulurdu. Vücudu soğuğa alışkın olduğu için yaşadıkları şatonun soğuk ve nahoş yüzü onun için depresif ama iyi bir arkadaş tınısı gibi geliyordu. Savaş borazanlarının hararetli çığlıkları yerine kıyıda köşede kalmış büyük bir şatonun soğuk yüzüne yönünü çevirerek, kendisini sanata vermeyi seviyordu. Ancak Fransa' da yaklaşık yüz yıldır süregelen savaş nedeniyle her şey allak bullaktı ve neredeyse tüm insanların psikolojisi bozuktu. Psikolojilerinin bozuk olması ve her an bir savaşın ortasında kalma endişesi nedeniyle sanatla, ilimle, mucitlikle uğraşan insanlardan bile beklenmedik kötü hamleler gelebiliyordu... Sadece cahil ve kötü insanlardan beklenecek bazı kötücül hamleler gelebiliyordu. Zaten imkânların kısıtlı olduğu bir çağda yaşamalarının yanı sıra savaş nedeniyle de imkânları biraz daha kısıtlanmıştı... Bu yüzden de kendilerini tam anlamıyla sanata verebildikleri de söylenemezdi. Yani sanatla uğraşan kişilerin neredeyse tamamı gerçek sanatçılar değildi... Mesleği çiftçilik ya da çobanlık olan insanların ek iş olarak tiyatroyla uğraşması gibi bir durum vardı. Fransa' da şu anda öncelikli olan şey savaşı bitirebilmek ve Fransa' nın bütünlüğünü koruyabilmekti. Tek gündem maddesinin savaş olduğu bu yıllarda da geriye kalan her şey ikinci planda kalıyordu... Tiyatrolar bile sadece VII. Charles ve yakınındakiler eğlensin diye yapılır hâle gelmişti adeta. Yüz yıllık savaşın izlerini bu savaş bittikten sonra bile tam anlamıyla kazıyabilmek oldukça uzun süreceğe benziyordu.


    Mürsel tiyatro kelimesini duyar duymaz yelkenleri suya indirmişti ve tiyatroyla uğraşan insanlardan zarar gelmeyeceğini düşünmüştü... Ancak bu insanlar sarayın soytarısı kıvamında insanlar da olabilirdi... Çünkü gerçek sanatın nasıl bir şey olduğunun unutulmaya başlandığı yılların havasını soluyorlardı şu anda. Angelina bunun bilincindeydi ama Mürsel kendisini sanatın büyüsüne kaptırmıştı. Angelina, içinde bulundukları dönem Orta Çağ olsa bile insanların tamamına ön yargıyla bakmanın ve güvenmemenin yanlış bir şey olduğunu da biliyordu ve insanı paranoyaklığa kadar sürükleyebilecek bir sanrı olduğunun da farkındaydı... Ama yine de dönemin şartlarını iyi bildiği için her zaman her yerde tetikte olmayı tercih ediyordu... Hatta aradan biraz zaman geçmesinin ardından Mürsel' in de bu Polyanna ruhiyatından çıkması için kendince uyarılarda bulunacaktı. 1789-1799 yılları arasında gerçekleşecek olan Fransız İhtilâli' yle birlikte Fransa çok farklı bir havaya bürünecekti ve bunu yaparken neredeyse tüm dünyayı da etkileyecekti. Kitaplar yaygınlaşarak pek çok insana ulaşacak, ebeveynler çocuklarının okumalarını ve üniversiteye gitmelerini isteyecekti... Kültür seviyesindeki artış ya da kültürlenme çabaları tüm ülkeyi bir ağ gibi saracaktı. 1799' da birinci konsül için General olan Napolyon Bonapart ise Fransa tarihinin n önemli liderlerinden birisi olacaktı. Devrimden sonra gelen yönetim ve General Napolyon Bonapart sayesinde Fransa toparlanmış ve belki de günümüzdeki hâlinin temellerini atmaya başlamıştı. Belki Napolyon döneminde de bazı hatalar olmuştu ve günümüz Fransa' sında hatalar ve yanlışlar oluyordu ama sonuç olarak Fransa birçok şeyi değiştirerek güçlenmesini bilmişti. Angelina ve Mürsel' in içinde bulunduğu Fransa ise Avrupa' da üvey evlat muamelesi gören, siyasi ve ekonomik açıdan güçsüz sayılabilecek Fransa' ydı... Ancak güçsüz olduğu dönemlerde bile Jeanne D'Arc gibi önderler çıkartabiliyor ve kendisinden beklenmeyecek başarılara imza atabiliyordu.

MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin