BÖLÜM 2

163 10 0
                                    

   Üç yıldır Amerika' da yaşayan Mürsel, İngilizceyi ancak şimdi tam olarak öğrenebilmişti ve buradaki hayatını biraz olsun yoluna koyabilmişti. Benliğiyle bütünleşmiş olan yazma hevesinden ise hiçbir zaman vazgeçmemişti ve şu anlarda da ilk kitabını yazmaya devam ediyordu. Long Island' ın bir kasabası olan Patchogue' ın merkezinde, ana cadde üzerinde bulunan bir kafede yazmaya devam ediyordu. Teması seksenler olan bu kafe, en çok Michael Jackson ve Queen şarkılarına yer veriyordu. Müziğin sesini kısık sayılabilecek düzeyde tutarak, adeta seksenlerden hafif bir esinti şeklinde ortamın üstüne üşüşmesini sağlayan bu seksenler temalı kafe; bu sebeplerden ötürü, kitap yazmak için de idealdi. Dışarıdaki sağanak yağmur yeryüzüne vurdukça, Mürsel' in ilham perileri de onun dört bir yanını sarıyor ve yere düşen her yağmur damlası, ondaki yazma tutkusunun ıslak bir yansıması oluyordu. Her zamanki masasında oturmuyor olması hatta köşeleri seven bir adam olarak hiç hoşlanmadığı orta bölümde oturmak zorunda kalmış olması bile onun yazma aşkına darbe vuramıyordu. Tek katlı sevimli yapılardan oluşan, kasabanın merkezi olmasına rağmen yine de çok kalabalık olmayan, şehir gibi olup da aslında şehir olmayan bu merkezi bölge, Long Island' ı, Long Island yapan ağaçların en az bulunduğu bölge olmasına rağmen klasik Amerikan Kasabası görüntüsüyle ve yağmurun asaletiyle birlikte ilham vermeye yetiyordu da artıyordu bile.


    Mürsel tam hızını almış gidiyorken yağmurun kesildiğini fark etti ve kulaklarının alıştığı yağmur sesi birden kesilince hipnoz etkisinden uyanmış kişiler gibi hissetti ve birden irkildi... "İnsanlar bir ses duyunca irkilir ama ben ses kesilince irkiliyorum." diye geçirdi içinden ve kafasını bilgisayarından kaldırınca konsantrasyonunu yitirdiğini fark etti... Önünden yemek kabı alınan kediler gibi sağa sola kısa bir bakış atarken de her zaman oturduğu fakat bugün, kendi yerinde başkasını otururken görmesi yüzünden oturamadığı masa görüş alanına girdi ve o esnada kafasını sabitleyerek dikkat kesildi. Hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı bu kafede hiç kimse onun yerine oturmazdı... Bunu ancak bir yabancı yapabilirdi ve öyle de olmuştu: Arkasından görebildiği bu kadın bir yabancıydı, mekânda ilk kez görülen, kurtların arasına giren kuzu misali kendini belli eden, orta yaşlı, güzel bir kadındı. Ortamdaki tek yabancı olması dolayısıyla kurtların arasındaki kuzu denilebilerdi ancak kesinlikle bir kuzu gibi mülayim gözükmüyordu... Boylu poslu ve hafif etine dolgun ama sportif görüntüsüyle... Buğday teninde, bir elmasın parıltısı gibi duran ve göz alıcılığını perçinlemekle mükellef olan açık kestane saçlarıyla birlikte; ihtişamlı, heybetli ve hükümet gibi kadın sözünün hakkını verebilecek biri imajı çiziyordu. Kadın, arkası Mürsel' e ve kafenin orta bölümünde bulunanlara dönük, yüzü ise tamamen cama dönük bir şekilde oturuyordu ve sadece boş gözlerle dışarıya bakıyordu... Hayatın sırrını çözmeye çalışıyormuş gibi bir hali olduğu da sanılabilirdi, boş boş dışarıya bakan amaçsız biri olduğu da...


    Yakışıklı genç Mürsel; bu esrarengiz kadının çizdiği tabloda, kadın açısından bilinmezi oynasa da bilinen konuma geçmeye çalışmayı ise aklının ucundan dahi geçirmiyordu. Amerika' da, orta yaşlı evli kadınların hatta orta yaşlı evli ve çocuklu kadınların, gözüne kestirdiği genç erkeklere kur yaptığını bilen ve bir kaç kez de bu durumu bizzat yaşayan Mürsel, bu esrarengiz kadından da uzak durmaya çalışacaktı. Dünyanın her yerinde benzer şeyler yaşansa da ya da yaşanma ihtimali olsa da Amerikalı kadınlar cinsel kimliklerini, sadece kendi istek ve arzularına göre şekillendirdikleri için ve rahat bir yapıları oldukları için bu tarz olaylar, onlar arasında oldukça yaygın olmakla birlikte tabii ki tüm Amerikalı kadınlar arasında bu tarz bir yaşam tarzı söz konusu değildi. Mürsel, evli bayanlarla birlikte olmayı reddeden ve her zaman onların kıskacından uzak durmaya çalışan boylu poslu, yakışıklı bir gençti. Aklını kurcalayan bu esrarengiz kadın da otuz yaşında ya da otuzlu yaşların başında gösteriyordu ve Amerika kırsalındaki kadınların erken evlenerek, erken çocuk yaptığı da düşünülürse eğer çocuğu olma ihtimali bile oldukça yüksekti. Yani kadın kendisine yanaşmaya yeltenirse eğer uzak durmaya çalışacaktı.


    Mürsel düşüncelerini, arkadan görebildiği kadarıyla Beyaz Amerikalı olduğunu tahmin ettiği bu kadın üstünde yoğunlaştırmaktan vazgeçti ve tekrar ilham perdesini açarak tutkusunu yazıya dökebilmek, satırların arasında kaybolabilmek için kafasını öne eğdi ve kendisini düşünmeye zorladı. Tam o anda ise üstünde mini bir kot şort olan iki güzel bacak gördü ve kafasını biraz daha kaldırdığında ise esrarengiz kadının kendisine doğru gelmekte olduğunu fark etti. Mürsel oldukça şaşkındı... Prensipleri gereği bu kadından uzak durması gerekiyor olsa da kadının tüm ihtişamıyla giderek yaklaşıyor olması, midesine kramplar girmesine ve düzensiz atan kalbine de söz geçiremiyor olmasına neden oluyordu... Fakat bunun adı aşk değildi, ilk görüşte aşk kesinlikle değildi, bu farklı bir şeydi... Yoğun bir şekilde harmanlanmış gizem ve heybetin, ete kemiğe bürünmüş haline hayran hayran bakmak gibi bir şeydi... Onun attığı her adımın ayrıntılarında, siyah kuğuyu da beyaz kuğuyu da başarılı bir şekilde canlandırabilen bir balerinin, zarif figürlerini izliyor olmak gibi bir şeydi. Zerafetin saçtığı ışık karşısında, gözlerini bir an bile kırpmadan bakarak gözlerini kör etmeye yetecek bu ışığa meydan okumaya çalışıyordu Mürsel.


    Bu kısacık sürede bu kadar yoğun duygulara yol açan bu melek, artık tam karşısında duruyordu... Böyle bir durumda; Mürsel' in, kadının parmağında yüzük olup olmadığına bakması gerekiyordu ama o, kadının yüzünün kıvrımlarında geziniyordu adeta... O kocaman yeşil gözlere kilitlendiğinde ise kadının tüm fizyolojik özelliklerini beynine kazımakla meşguldu... Hafif kemerli ama düzgün burnu, üstünde bulunan ince çizgilerin ayrı bir hava kattığı bal dudakları, Amerikalılara has şekilli çenesi ve yüzü ve bu yüz üzerindeki, neredeyse karanlık bir odayı aydınlatmaya yetecek büyüklükteki ve canlılıktaki yeşil gözleriyle birlikte çok karakteristik bir yüze bakıyordu şu anda... Öyle ki; kadının dolgun göğüsleri ile uzun ve pürüzsüz bacakları bile gözüne ilişmiyordu. Mürsel kolay aşık olacak bir genç değildi ama ilk kez bir kadından böylesine farklı bir şekilde etkilendiğini hissediyordu, bu aşk değildi ama esrarengiz bir canlının gölgesini üzerinde hissetmesi gibiydi.


    Tam karşısında duran kadın, bu kısa bakışmanın ardından "Oturabilir miyim?" diye sordu...


    Mürsel, kadının rüzgâr gibi esmesiyle birlikte başka diyarlara çoktan uçmuştu ama şimdi de cennette olmadığını bilecek kadar kendisine gelmişti. Ayrıca kadının ağzını açmasıyla birlikte dudaklarının arasından süzülen kelimeler ağır Amerikan aksanıyla çıkınca kadının bu insani tarafı da onu kendine getirmişti. Her ne kadar bu Amerikan kırsalı aksanını yoğun bir şekilde kullansa da ona farklı bir hava kattığını da düşünmüyor değildi ama bir melekten bu tarz bir ses çıkmamalıydı... Bu aksan, dünyaya dönerek kendine gelmesini sağlamaya yetmişti. Sağlıklı düşünme yetilerini tekrar kazanan Mürsel, her zaman yaptığı şeyi bu durum karşısında da yapmak zorunda hissederek, kendisinden büyük olan bu kadını da kesin bir dille reddetmek zorunda kaldı ve "Hayır, üzgünüm!" dedi.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin