BÖLÜM 21

141 4 0
                                    

   Artık dört yılanı da kontrol etmekte zorlanan Angelina, Mürsel' e bir bakış attı ve Mürsel de yardım etmek için hareketlenmeye başladı. Bunu gören Angelina ise "Duuurrr! Olduğun yerde kal!" diye bağırdı. Yılanlarla uğraşmak onu zorlasa da yardım istemiyordu... Bu dört sürüngeni aynı anda kontrol altında tutmak zor olduğu için suratına yansıyan ifade de bu zorlanmadan ibaretti ama yardım isteme ifadesi değildi kesinlikle... Bu yüzden Mürsel' i durdurmuştu. Angelina tüm gücünü ve konsantrasyonunu topladıktan sonra elindeki yılanları bırakmadan havaya zıpladı ve bu sırada yüzeye çıkmakla meşgul olan kum altındaki yılanlar belirdi... Yere düşer düşmez de aşırtma vuruş yapmak için ayağını topun altına sokan futbolcular gibi iki ayağını da yılanların altına soktu ve onları havaya fırlattı. Ne olup bittiğini bile anlayamayan iki yılan döne döne havada süzülmeye başladı. Yılanlar yere düşmek üzereyken Angelina onları da eliyle tuttu. Şimdi sağ ve sol elinde ikişer tane yılan vardı. Dört yılanı da tutması zor olacağı için hepsini sert şekilde yere vurdu... Ardından da hızlı bir şekilde yere çömeldi ve neredeyse Mürsel' in bile göremeyeceği bir hızla dördünü de birbirine bağladı. Yılanları birbirine bağlayarak kördüğüm eden Angelina, işini haklı bir şekilde bitirmenin gururunu yaşayan savaşçılar edasıyla "Lanet olsun size!" dermiş gibi, adeta paket hâline getirdiği yılanları önüne attı.


    Bir tehdit unsuru daha bertaraf edilirken Mürsel, meleğiyle göz göze geldi. Önce gözleriyle ve başını hafifçe sallayarak daha sonra da bunu dile getirerek teşekkür etti. Angelina' nın özel güçlerinden biri de nabız atışlarının ve kalp ritminin iyice hızlanması durumunda yapabileceklerinin sınırsızlaşmaya başlamasıydı. Bu gücünü, ortada bir tehlike yokken ya da tehlikeyle mücadele sırasında yaşadığı adrenaline kendisini kaptırmadan kullanamıyordu. Yani yılanlara karşı yaptığı bu hamleleri, bir gösteri esnasında bilinçli bir şekilde yapması imkânsız sayılırdı. Yaşanılan hareketliliğe kendisini kaptırması ve Mürsel' e karşı tehdit oluşturan şeylere ya da canlılara karşı; Mürsel' i benliğinin bir parçasıymış gibi içinde hissetmesi durumunu, olayların seyrini çok daha değiştiren bir etmene dönüştürmesi gerekliliğiydi bu. Karşılaştıkları yılanlar zehirli çöl kobralarıydı ve bir tanesiyle bile başa çıkabilmek oldukça zorken dördünü birden dumur etmeyi bilmişti. Birlikte gezen bu dört çöl yılanını bir daha birbirlerinden hiç ayrılmayacakları şekle sokan Angelina' nın ani patlamaları bundan ötürüydü.


    Biraz soluklanmanın ardından Mürsel' e doğru yaklaşan Angelina, "İyi misin?" diye sordu. Mürsel ise olayın şaşkınlığını henüz üstünden atamamış bir hâlde "İyiyim, sadece yılanlardan nefret ederim ve bir kez daha onlarla karşılaşacağımızı düşünmemiştim. Üstelik sayıca üstünlükleri olan, öncekinin gelişmiş versiyonuyla karşılaşacağımı ummamıştım." diye yanıtladı. Tüm bu aksiyonun ardından inci gibi parlayan güneş eşliğinde yollarına devam etme kararı aldılar. Sabah rüzgârı tenlerini gıdıklıyor, ayakkabılarına dolan her bir kum tanesi ise onları aşağıya çekmek istiyormuş gibi hissediyorlardı. Zorlu çöl koşullarının acımasızlığı tekrar yüzünü göstermeye başlamıştı. 415 yılının Romasında çölleri aşmak zorunda kalmak, iki binli yıllardan gelen bir insana göre değildi. Görevinin kutsallığı ile meleğinin sıcaklığıyla harmanlanan gönül bağı olmasaydı eğer, belki de Mürsel daha ilk görevde havlu atacaktı... Onu hayata bağlayan ve sonraki aşamalara geçmesini sağlayan bağ buydu.


    Yaşanan son olaydan sonra burada dik durabilmek için kendisini kamçılayan Mürsel ve Angelina yollarına devam ederken ufukta hiçbir yerleşim yeri görünmüyordu. Zaten Angelina' da bunu biliyordu, en yakın yerleşim yerine ulaşmanın kısa sürmeyeceğini çok iyi biliyordu. Hâl böyleyken karşıda bir karartı gördüler. Bunlar hayvan da olabilirdi, insan da... Metrelerce uzakta görülen bu siluet çok geçmeden yanlarında bitebilirdi. Mürsel ve Angelina, gördükleri şeyin ne olduğunu anlamaya çalışırken çok geçmeden Angelina her şeyi anladı... Bunlar Romalı askerlerden başkası değildi. Roma lejyonundan bir tabur asker onlara doğru geliyordu, muhtemelen şans eseri karşılaşacaklardı. Tabii bu lejyonun arkadaş canlısı olup olmadığı ve kendilerini nasıl karşılayacakları ise bilinmiyordu, lejyonla karşı karşıya gelindiğinde her şey olabilirdi. Bu kadar kalabalık bir topluluğun önünde Angelina' nın bir şey yapabilmesi ise imkansızdı, doğaüstü ya da özel güçlerini kullanamazdı. Aslında kaderleri tamamen bu lejyonun elindeydi ve her şey az sonra netlik kazanacaktı.


    Angelina sakin olmaları gerektiğini, askerlerle karşılaşana dek yapabilecekleri bir şeylerinin olmadığını belirtti. Mürsel başta epey panik yapsa da sonrasında soğukkanlılığını koruyabildi. Askerler iyice yaklaşmaya başlayınca ikisini de fark etti. Kumların üstünde, üstlerindeki beyaz çarşaflarla birlikte operadaki hayalet gibi oradan oraya savrulmakla meşgul olan ikiliyi fark ettiler. Her ne kadar kıyafetlerine leke bulaşmış olsa da uzaktan bembeyaz giyinmiş iki Romalıya benziyorlardı. Artık beklenen an gelmişti ve tüm lejyon etraflarını sarmıştı. Atların tamamen durması için onları dizginlemeye çalışan lejyon sayesinde havalanan kum taneleri adeta bir toz bulutuna dönüşüyordu. Ellerini çoktan havaya kaldırmış olan Mürsel ve Angelina ise bu toz bulutunun arasında sıkışıp kalmıştı. Genizlerini yakan çöl kumları nedeniyle öksürmeye başlamış olan ikili, atların tamamen durmasını ve kendilerini muhatap alacak olan kişinin öne çıkmasını bekliyordu çaresizce.


    Çok geçmeden atlar sakinleşti ve toz bulutu da dağılmaya başladı. Havada dağılan toz bulutları görüntüyü berraklaştırdıkça lejyonun heybeti de iyice belirginleşiyordu. Tarih merakı olan Mürsel, içinde bulunduğu duruma rağmen askerlerin kıyafetlerini ve tiplerini incelemeye başlamıştı bile. Lejyonerlerin tam ortasında ve biraz önünde yer alan bir adam daha da öne doğru çıkmaya başladı. Romalıları anlatan filmlerde ve belgesellerde görmeye alışık olunan asker kıyafeti vardı... Başında tüylü bir miğfer, kırmızı kıyafetin üstüne geçirilmiş ve tüm ihtişamıyla parıldayan bir zırh... Bunlara ek olarak bu lejyonerde kırmızı bir pelerin de bulunuyordu... Rütbesi yüksek bir lejyoner ve bu lejyonun da komutanı olduğu belliydi. Lejyonerlerin kıyafetleri, atların üstündeki kararlı bakışları ve tam bir Roma askeri olduklarını sonuna kadar hissetirmeleri durumu, büyülü bir anın fitilini ateşleyen etmenler gibiydi.


    Komutan olduğu düşünülen ve Mürsel ile Angelina' ya iyice yaklaştıktan sonra da atından inen lejyoner kendisini tanıtarak başladı. Roma dilinde yani Latincede Legatus Legionis adı verilen lejyon komutanı olduğundan ve aynı zamanda senatör sınıfında yer aldığından bahsetti. Kısacası bu Komutan, ünvanlarını bir bir sıralayarak ortamdaki ağırlığını hissettirdi ve kiminle karşı karşıya olduklarını açık bir şekilde ortaya koydu. Ünvanlarını adından önce dile getirmeyi tercih eden Komutan, adının da Tiberius olduğunu söyleyerek kendisini tanıtma faslını sonlandırdı. Tiberius' un vücut dili ve mimikleri, bu ikiliye karşı şüpheci bir tavır takındığını gösteriyordu. Angelina tüm bunları ve nasıl biriyle karşılaştıklarını Mürsel' e anlattı ve ardından da kendilerini tanıttı... İskenderiye' ye geldiklerinden beri kullandıkları isimleri yine tercih etti ve "Ben Laeta, yanımdaki kişi de kuzenim Maximus." dedi. Tiberius İkiliyi şöyle bir süzdükten sonra içine Jül Sezar kaçmışçasına bir hamle yaparak asil bir şekilde elini havaya kaldırdı, ardından da yeri işaret ederek konuşmaya başladı:


"Elbiselerinizi yukarı kaldırın! Ayaklarınızı görmek istiyorum!" (Angelina Mürsel' e durumu anlattı ve yavaşça Tiberius' un isteğini yerine getirdiler.)


    Tiberius, ikiliyi ve ayaklarını şöyle bir süzdükten sonra tekrar sessizliği bozan taraf oldu:


- Ayaklarınızdaki şeyler de ne öyle?


- Bunlar bir çeşit sandalet efendim. (Angelina ve Mürsel Roma dönemine ışınlandıkları andan itibaren sürekli bir şeylerle boğuşmak zorunda kaldığı için ayakkabı işini halletmeyi unutmuştu ve zaman bulamamıştı.)


- Atlarla etrafınızı sardığımız zaman eğilip bükülerek öksürmeye başladınız ve Maximus olarak tanıttığın şu adam da kıyafetini çekiştirmeye başladı. O esnada bu garip şeyleri gördüm ve oldukça şaşırdım. Ayrıca hayatım boyunca senin gibi iri ve bakımlı bir kadın görmedim hiç.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin