BÖLÜM 94

12 2 0
                                    

LONG ISLAND - PLAINVİEW HASTANESİ


    Mürsel derin bir uykudan uyanmış gibi hissediyordu. Sanki günlerce uyumuştu da ancak şimdi gözlerini açmıştı... Uzun ve derin bir uykudan sonra gözlerini açmış gibi hissetse de bir terslik olduğunun da farkındaydı, çünkü yine yoğun bir ışıktan başka bir şey göremiyordu. Gözünü alan bu ışıktan sonra gözlerini kırpıştırmaya başlamıştı ki yavaşça kaybolan yoğun ışıktan sonra hemen önünde bir silüet belirmeye başladı... Karşısındaki kişi bir doktordu ve az önce gözünün önünde olan ışık da doktorun tuttuğu ışıktı sadece. Uzun boylu, siyah saçlı, beyaz tenli ve bünyesinde Asya ırkıyla Batı ırklarının genlerini barındırdığını anlamanın zor olmadığı yakışıklı melez bir doktor, şimdi de eliyle bazı hareketler yaparak Mürsel' in bilincinin yerinde olup olmadığını tespit etmeye çalışıyordu. Onun kendisine gelmesi için çabalayan doktora karşın, Mürsel ise ortalığı buğulu görüyordu ve her şey sallanıyormuş gibi geliyordu. Şimdilik boş gözlerle doktora bakan Mürsel aynı zamanda konuşamadığını da fark etmişti. İçinde gür çığlıklar atan sesler yankılansa da bunları ifade edemediği bir çıkmazın içerisinde bulmuştu kendisini. Burnundan çektiği hava, olması gerektiği gibi kayıp gidemiyor ve soluduğu şeyin hava olduğundan bile şüpheleniyordu. Gözleriyle etrafı taradığında ise bu küçük odanın gitgide sıkışmaya başladığını ve duvarların da üstüne gelmekte olduğunu sanmaya başlıyordu. Tüm bu net olmayan görüntüler nedeniyle gözleri fıldır fıldır dönmeye başlamıştı ve derdini de gözleriyle anlatmaya başlamıştı sanki. Üzerine geçirilmiş önlük şeklindeki hasta kıyafeti, üstündeki hastane örtüsü ve bu ortam onu bir deli gibi hissettiriyordu. Yüreğinin derinliklerinde kopan fırtınalar da bünyesini sarsmaya devam ediyordu ve bilinçaltındaki başarı arzusu da yapabileceklerine itiraz eden ağırlaşmış bedenine isyan ediyordu. Üstüne kara bulut gibi çöken ve sanki kanına karışarak damarlarında gezinmeye başlamış olan bu ağırlık hissine karşı savaş açmak istiyordu ama şu anda onu aşağıya çeken gücün esiri olmaktan kurtulamıyordu. Karşısında, elini yukarıya kaldırıp indiren doktorun hareketleri ise ağır çekimlerle dolu kısa metrajlı bir filmi andırıyordu ve bu filmin bir an önce sona ermesini istiyordu. Doktor uzuvlarını hareket ettirdikçe ayağının altındaki yer kayıyormuş gibi hissediyordu. Onu iyileştirmeye çalışan doktora durmasını ve yaptıklarının daha da kötü hissettirdiğini söyleyemiyordu bile... Bu duruma içerlerken de kalbinin derinliklerinde tüm bu yaşanmışlıkların kederini hissediyordu.


    Genç doktor elinden geleni yapmaya kararlıydı ve bugün Mürsel' i konuşturmak istiyordu. Mürsel' e çabuk ısınmıştı ve onun iyi olmasını gönülden istiyordu. Mürsel' in ruh hâli ve büründüğü kötü görüntüye karşın yapabileceklerinin sınırlarını zorlayarak onu, içerisinde bulunduğu dipsiz kuyudan çekip çıkarmak istiyordu. İçinde başka biri varmış gibi hisseden Mürsel ise dakikalar geçtikçe biraz daha kendisine geldiğini hissediyordu ve içindeki kişiyle ittifak hâlinde olabileceğini de hissediyordu sanki. Aynı zamanda köprüyü geçene dek içindeki kişiye ihtiyacı varmış gibi de hissediyordu. Genç doktor tam umudu kesmişken gözlerini Mürsel' e dikerek "İyi misin?" diye sordu. Biraz daha bilinci açılmış olan Mürsel ise sorulan soruyu anlamıştı ama tam cevap vermek üzereyken kesilen soluğu buna müsaade etmemişti. Aynı zamanda yaşadığı bu durum moralini de bozmuştu ve yeniden bilinci bulanmaya başlamıştı. Doktor, Mürsel' in bir yanıt veremeyeceğini düşünerek hayıflanırken bir anda tam tersi oldu ve nihayet Mürsel' in ağzından bir şeyler döküldü:


- Beni bırakın! Dünyayı kurtarmam gerekiyor! (Kimseye bahsetmemesi gereken şeyleri söylüyordu çünkü hasta olduğu için bilinçaltındaki şeyler açığa çıkıyordu. Bu durum da kendisi açısından hiç iyi bir durum değildi. Ayrıca zaman zaman duraksayarak zaman zaman da birdenbire çok hızlı konuşarak bunları söylemişti, bir türlü ortayı tutturamıyordu.)


- Neyden bahsediyorsun? Dünyayı neyden kurtarman gerekiyor ve nasıl kurtarabilirsin? (Deli olma ihtimaline karşın onu rencide etmemek için böyle bir şeyin mümkün olmadığından dem vurmamıştı ve kafasından geçirdiği şey tam olarak bu olsa da bunu deklare etmemişti. Aynı zamanda Mürsel' in kafasından geçen diğer şeyleri de öğrenebilmek için onun söylediklerini normalmiş gibi kabul ederek sohbeti devam ettirmek istiyordu. Mürsel' in devamında diyeceklerini merakla bekliyordu, kafasında bir kurgu oluşturduğuna inandığı Mürsel' in ne gibi bir kurgu tasarladığını öğrenmeyi çok istiyordu şu anda.)


- Ben seçilmiş kişiyim... Yaşamak istiyorsanız eğer beni bırakın! (Bu kez biraz öfkelenerek bunları söylemişti ve öfkenin etkisiyle bağırmak istemiş olsa da vücudunu aşağıya çeken bir rahatsızlığı olduğu için bağırmaya çalıştığı anda devamını getirememişti ve ses tonu giderek alçalmıştı. O hiddetli sesin devamı gelmemişti. Bağırmaya çalışmasına rağmen bağıramadığı için de ağzından tükürükler de saçmıştı, ağzından saçtığı tükürükler vücudunun gösterdiği reaksiyonların temsilcisi gibiydi.)


- Tamam, öncelikle sakin ol! İyileştiğin anda seni bırakacağız ve iyi olman için çabalıyoruz. Önce adınla başlayalım ve bana biraz kendinden bahset. Seni hastane bahçesinde bulduk ve üstünden hiçbir kimlik çıkmadı hatta herhangi bir nesne bile çıkmadı. Öyle sanıyorum ki baygın bir hâldeyken seni oraya atmışlar. Kıyafetlerin de tekrar giyilemeyecek şekilde yırtık ve kirliydi. Kıyafetlerini çıkarıp çöpe attık, prosedür gereği hasta önlüğünü giydirdik ve seni bu odaya aldık. İlk yaptığımız tetkiklere göre de büyük bir rahatsızlığa rastlamadık ilginç bir şekilde. Ölçülen bazı tıbbi değerler bize biraz rahatsız olduğunu söylese de sağlıklı beslenerek çözülebilecek şeylerdi. Tabii henüz detaylı bir muayeneden geçmedin. Bana kim olduğundan ve yakınlarından bahsetmeni istiyorum öncelikle...


    Doktor bunları derken Mürsel derin bir uykuya dalmıştı yine. Doktor da son cümlesini söylemeye başladığı anda Mürsel' in gözlerinin kapandığını fark etmişti. Ortama yeniden rahatsız edici bir sessizlik çökmüştü. Tüm bu olan biten doktoru epey endişelendirmişti çünkü Mürsel' in hastalığıyla ilgili çok kötü senaryolara gebe olabilecek senaryolar vardı ona göre... Bu senaryolar içinde en kötülerinden biri de Mürsel' in akli dengesini yitirmiş olabileceğiydi genç doktora göre. Rüzgârda savrularak oradan oraya uçan ağaçların yaprakları gibi benzer bir şekilde hayallerinde savrularak uçtuğu bir dünyaydı bu... Ve doktorda karşısındaki genç adamın hayallerinin bir toz bulutu gibi uçup gitmesine, karşısındaki gencin geleceğinin, ellerinin arasından kayıp gitmesine izin vermek istemiyordu. Henüz kariyer basamaklarının başında ve mesleğinin ilk günlerinde olan doktor, azminin meyvelerini toplayarak bu vakanın üstesinden gelmek istiyordu. Rapor vermek için kapıya doğru yönelen doktor; insani yanının getirdiği duygusallıkla, mesleğinin getirmiş olduğu profesyonellik arasındaki dengeyi tutturabilecek gücü arayarak odadan ayrıldı.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin