BÖLÜM 83

6 2 0
                                    

   İstemsizce dudağını büzen ve hem kendisi için hem de Angelina için endişeli olan Mürsel bir cevap veremedi ama surat ifadesi her şeyi anlatıyordu. Angelina ihtiyatlı hareket ederek son bir bakış fırlattı ve kapıyı açtıktan sonra odadan ayrıldı. Uykusu iyice kaçmış olan Mürsel de artık uyuyamayacağını hissediyordu ve bu ufak odada öylece durursa eğer ruhunun iyice sıkılacağını düşündü... Ayağa kalkıp biraz kendisine gelmeye çalıştıktan sonra da soluğu salonda aldı. Salonun camından öylece dışarıyı seyrediyordu ve başlarına gelen şeylere nasıl karşı koyabileceklerini düşünüp duruyordu.


    Bir süre sonra salondaki sandalyelerden birini çekerek camın önüne çeken Mürsel' in düşünceli hâli yüzünden okunuyordu. Birlikte çıktıkları yolculuk boyunca Angelina' yla pek ayrı kalmamıştı hatta bu, üçüncü kez birbirlerinden ayrılmalarıydı. Angelina' nın yanında olmadığı anlarda bir yanı eksikmiş gibi hisseden Mürsel' in ruh hâli de depresif bir hâl alıyordu. Angelina' nın geri dönmeyeceğinden ya da hiç bilmediği diyarlarda ve farklı boyutlarda kendisini yalnız bırakacağından endişelenmiyordu kesinlikle ve depresifliği bundan kaynaklı değildi. Angelina hayatına girdiğinden beri kendisini bulduğunu hissediyordu, hayatının amacını bulduğunu hissediyordu. Daha önce de normal bir vatandaş açısından bakılırsa eğer uğruna savaşılabilecek amaçları vardı ama hep birilerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Amaçları uğruna, günlerini bir şekilde geçirirken sisteme boyun eğmek zorunda kaldığının ve istese de istemese de sindirildiğinin farkına varamıyordu. Angelina hayatına girdikten sonra başta zorbalık yapan patronlarına resti çekerek kendisini baskı altına almaya çalışan, vücuda yerleşen bir virüs gibi hayatına yerleşerek onu kemirmeye çalışan virüslerden kurtulmuştu. Çıktıkları kutsal görevin başlarında da hâlen bu sindirilmişliğin etkilerini hissettiği için aciz kaldığı anlar olmuştu... Ama zaman geçtikçe kendisini bulmuştu ve kişiliğinin evrildiği yönü çok severek benimsemişti. Yaşam tehlikesiyle burun buruna bir hayata geçiş yapmış olsa bile önceki gibi sindirilmiş bir şekilde yaşamaktan daha iyi olduğunu düşünüyordu. Kendisine bu özellikleri ve akabinde de bu karakteri kazandıran Angelina' yı her dakika yanında istiyordu bu yüzden. Aynı zamanda alışmışlığın da etkisiyle onu yanında istediği söylenebilirdi... Angelina' nın her an yanında olmasına öyle bir alışmıştı ki bu görev bittikten sonra Long Island' taki yaşamına devam ettiğinde ne yapacağını düşününce de içerliyordu. Tüm bu badireleri atlatmak ve veda edecekse de güzel bir şekilde Angelina' ya veda etmek isterdi.


    Mürsel bir süre daha kendisiyle baş başa kalırken ve bir anlamda ruhuna terapi uygulamaya çalışırken beklenmedik bir anda Alice salonda belirdi. Alice' in bir süre daha uykudan kalkmayacağını düşünmüş olan Mürsel, "Günaydın Alice... Doğrusu seni bu saatte ayakta görmeyi düşünmüyordum." dedi. "Aynı şeyi ben de senin için düşünmüştüm, sabahın bu saatinde seni salonda görmeyi beklemiyordum." diyen Alice de ikisinin de düşüncelerinin benzer olduğunu vurguladı. Angelina' yla ilgili bilgi verip vermeme konusunda kararsız kalan Mürsel; onu evde göremeyen Alice' in bunu sorabileceğini düşünerek, bu konu hakkında konuşmasının bir sakıncası olmayacağını, zaten konuşması gerekebileceğini düşünerek "Eşim biraz rahatsızlandı da o yüzden erken kalktım ve sonrasında da uyku tutmadı." dedi. Bu sözler karşısında oldukça kaygılanan Alice ise çok şaşırdı ve Mürsel' in sözünü keserek "Aman tanrım! Hürrem' in durumu nasıl peki? Hâlâ aynı durumda mı yoksa iyileşti mi? Ayrıca nerede o?" dedi yüksek ve endişeli bir ses tonuyla. Mürsel ise onu yatıştırmak istercesine sakin bir ses tonuyla konuştu ve "Hürrem şu anda dışarıda dolaşıyor... Biraz hava almak ve yürümek istedi. Aynı zamanda yalnız kalmak da istedi. İlk andaki durumu epey kötüydü ama iyi olacağını düşünüyorum. Muhtemelen birazdan gelecektir ve daha iyi olduğundan bahsedecektir." diyerek çok fazla endişeye kapılmamasını istedi adeta.


    Her şeyin düzelmesini istediğini ve bunun için dua ettiğini belirten Alice, "Ben de seninle birlikte dışarıyı izlemek istiyorum. Orada oturup her ne yapıyorsan eğer ben de onu yapmak istiyorum ve biraz kafamı toparlamak istiyorum. Biraz diğer tarafa ilerleyebilir misin?" dedi huzur bulmak istercesine. "Tabii ki..." diye yanıtlayan Mürsel de hemen ayağa kalktı ve sandalyesini biraz daha sağa çekti. O arada Alice de başka bir sandalyeye yönelmişti ve şimdi de elinde sandalyeyle birlikte Mürsel' in yanına doğru ilerliyordu. Alice, Mürsel' in yanında yerini aldıktan sonra gözlerini dışarıya dikti. Alice' in evi tek katlı, müstakil bir yapıydı ve çok sessiz, sakin bir yerdeydi. Camdan bakıldığında yeşil ve huzurlu bir manzara insanı karşılıyordu... İnsan burada hiç kimse tarafından rahatsız edilmeyecekmiş ya da edilemezmiş hissine kapılıyordu. Bu küçük ama şirin evin insana verdiği huzur gerçekten de bir tür tedavi niteliğindeydi... Kişinin eve taşıdığı, ruhunu daraltan ve kene gibi yapışmış olan karamsarlık dolu kötü enerjiyi, durgun bir suyun verdiği huzura dönüştürebiliyordu biraz olsun. Şu an için Mürsel de Alice de birbirlerinin yaydığı enerjiden hoşnuttu ve kafalarını hiç çevirmeden aynı yöne doğru bakıyorlardı. İkisi de bu aralar; yalnız kalınca iyi hisseden bir ruhiyata bürünmüş olsa da şu anda da en az, yalnızken oldukları kadar huzurlulardı... Çünkü birbirlerinden güç alıyorlardı ve henüz pek farkında olmasalar da birbirlerine çok uyumlulardı ve birbirlerini tamamlayan türden insanlardı. Mürsel' in iyi anlaşabileceği hatta bir yuva kurabileceği tarzda kadınlardan biri de Alice' ti. Tabii şu anda ikisinin de dertleri büyük olduğu için böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemişlerdi... Zaten Mürsel' in de kendi döneminden bir kadınla evlenmesi gerekiyordu ve başka bir dönemde yaşamayı, bir yaşam kurmayı seçme şansı da yoktu.


    Yaklaşık beş dakika bu şekilde geçtikten sonra Alice sessizliği bozdu ve kafasını Mürsel' e çevirdi. Sessiz terapinin ardından sıra içini dökmeye hatta biraz felsefe yapmaya gelmişti. Alice bu hisler eşliğinde konuşmaya başladı:


    "Bazen kendimle baş başa kalarak dışarıya baktığımda, dünyanın ne kadar güzel olduğunu ama bir o kadar da acımasız olduğunu düşünürüm. İyi bir Hristiyan olsam da bazen bir şeylerin yanlış ve ters gittiğini düşündüğüm anlar da olur. Sanki insanlar dünyanın gidişatına büyük müdahalelerde bulunabilirmiş gibi hissediyorum bazen... Sanki ilimin ve bilimin çok daha ilerleyeceğini ama insanların da kontrol manyağı olacağını hissediyorum... Hatta hâlihazırda beni kontrol edebildiklerini ve bu kasabadaki herkesi de kontrol edebildiklerini düşünüyorum.


    Söylediklerim sana sıra dışı ve çılgınca gelebilir... Belki benim bir kaçık olduğumu da düşünebilirsin ama ileride insanların tanrıcılık oynama girişimlerinin olacağını düşünüyorum. Tanrıcılık oynamak derken ve bu tabiri kullanırken Tanrı' ya hakaret ettiğimi düşünme, asıl hakaret edenler onlar çünkü. Ben sürekli ileriki yılları da düşünen ve hayal eden biriyim... Yani ben bu dünyadan göçtükten sonra hatta ondan da çok çok uzun zaman sonradan bahsediyorum... Bence insanlar çok fazla güçlenecek ve bu gücü çoğu zaman kötüye kullanacaklar. Bundan beş yüz yıl önce ya da bin yıl önce insanlar bizim şu anda yaşadığımız dönemi hayal edemiyordu. Elbette nadir de olsa hayal edebilenler vardı ama neredeyse tamamına yakını, dünyanın hep aynı ya da benzer düzende devam edeceğini düşünüyordu... Fakat dünyanın şu anda geldiği durum ortada... Kıtalar keşfediyoruz, gemiler inşa ediyoruz, hayatımızı kolaylaştıracak şeyler icat etmeye çalışıyoruz. Bizler bu kasabada sadece günü geçirmek için yaşıyor olsak da ben insanoğlunun yaptıklarının ve yapabileceklerinin farkındayım... Hatta öyle şeyler hissediyorum ki şu anda bile çok daha büyük ve fazla teknolojiler var... Ve tüm bunlar bizden gizleniyor olabilir... Yani dünya sadece bizim gibi sürünen insanlardan oluşan kasabalardan ibaret değil ve dünya üstünde çok çılgınca şeyler oluyor bence."


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin