BÖLÜM 24

128 4 0
                                    

   Günler aynı şekilde geçmeye devam ederken Angelina ve Mürsel' in gladyatör okulundaki tutsaklığı da bir haftayı bulmuştu. Bir hafta boyunca dağılmış bir psikoloji ve bitkin düşmüş bir organizma eşliğinde kurtuluş muhasebesi yapan Angelina ve Mürsel, birden Gregorios' u karşısında buldu ve büyük günün gelip çattığını öğrendi;


    "Siz ikinize müjdeli haberi vermeye geldim. Yarın büyük gün ve ilk kez arenada olacaksınız. Tabii aynı zamanda son kez de arenada olacağınızı düşünüyoruz. Yine de ben kölelerime her zaman şans dilemişimdir. Bu yüzden size de bol şans diliyorum, tanrılar sizinle olsun!" (Konuşmasını bitirdikten sonra yüksek sesle bir kahkaha patlattı. Bu kahkaha, yarın ikisinin ölümünü izlemekten keyif duyacağını haykırır nitelikte bir duygu yansımasıydı.)


    Gregorios kendi dilinde bunları söylerken Mürsel ise her şeyi anlamıştı... Latince bildiği için değil de içine doğduğu için anlamıştı. Gregorios' un boşuna gelmediğini ve artık son düzlüğe girdiklerini hissetmişti. Gregorios' un tavrına öfkelenen Angelina ise Mürsel' e tercüme yapmadan önce Gregorios' a cevap vermeyi tercih etti;


    "Yarın neler olacağını bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da seni iyi günlerin beklemiyor oluşu... Yaptıklarının hesabını vereceksin! Hayat sana güzel günler sunmayacak artık!"


    Gregorios bu sert sözleri büyüyle tehdit olarak gördü ve ciddiye almayarak alaycı bir kahkaha eşliğinde arkasını döndü, orayı terk etti. Angelina ve Mürsel' in büyü yapamayacak kadar zayıfladığını düşünüyordu ve onları kaale almıyordu. Angelina' nın kastettiği şey ise ilahi adaletti ama Gregorios yaşam tarzı gereği bunu anlayamıyordu, büyü aracılığıyla tehdit olarak görüyordu. Çok geçmeden Angelina her şeyi Mürsel' e anlattı ve Mürsel de yanılmadığını, hissettiği şeyin doğru olduğunu gördü. Yarın büyük gündü ve en azından uykularını iyi almaları gerekiyordu... Sıfır eğitim ve çok az yemeğe katlanmak zorundaydılar fakat istedikleri kadar uyumak kendi ellerindeydi. Yarına biraz olsun dinç başlamak için istedikleri kadar uyuyabilecekleri zaman vardı... Ancak gece yarısı gelip çattığında dahi uykuya dalamadılar. Bu ruh hâliyle ve kafa yoğunluğuyla uyumaları mümkün olmuyordu. Mürsel kendisini, tutsak edilmiş yabani hayvanlar gibi hissediyordu ama tutsak hayvanlardan bir farkı vardı ki o da başına gelecekleri biliyor olmasıydı...


    Ertesi gün her şey çok daha farklıydı, havada süzülen negatif enerji hüzmesi depresif bir atmosfere neden oluyor, göğün kızıllığı sanki birazdan kan döküleceğinin sinyallerini veriyordu. Mürsel ve Angelina yaka paça bulundukları kafesten çıkarılmıştı. Bu bir kafes dövüşü değildi, gladyatör dövüşüydü ama günlerdir gördükleri tek şey iki kişinin ancak sığabildiği bir kafes olmuştu. Şike yapılması durumu gladyatör müsabakalarında bir ilk değildi. Bazı imparatorlar bu yola başvurmayı kendisine hak olarak görmüştü. Tarih boyunca arenaya çıkarak gladyatörlerle bizzat dövüşen imparatorlar bile vardı. Ancak gladyatörlerlerin imparatora bilerek yenilmesi durumu ise şikeyle bağdaşan bir başka hareketti. Maalesef Mürsel ve Angelina' da hileye ve şikeye sahne olacak olan bir arenada hayatta kalma mücadelesi verecekti.


    Mürsel ve Angelina, arenaya açılan kapının arkasında bekletiliyordu. Sırası gelen gladyatörlerin bekletildiği bu alan oldukça dar, havasız ve sıcaktı. Birazdan kapılar açılacak ve atılacak birkaç adım sonrasında da büyük bir gürültünün kopmasına vesile olan seyircilerle çevrelenmiş bir ablukanın ortasında kalınacaktı. Bu ablukanın ortasında saldırmak için bekleyen başka gladyatörler, quadriga adı verilen ve gladyatörler tarafından sürülen at arabaları hatta dövüşten kaçan gladyatörleri parçalaması için bekletilen kaplanlar da olabilirdi. Mürsel ve Angelina' ya miğfer giydirilmişti ve miğfere bağlı olan bir tür metal maskeyi de yüzlerine çekmeleri istenmişti. Aynı zamanda bu miğfer ve maske kırmızıya boyanmıştı. O gün arenaya çıkacak olan başka hiçbir gladyatörün miğferinde ve maskesinde boya yoktu. Bu kırmızı boyanın iki anlamı ve amacı vardı: Angelina ve Mürsel' in kana bulanacağına kesin gözüyle bakıldığını ve miğferlerindeki kırmızı rengin de bu ikilinin arenada bulanacağı rengi temsil ediyor oluşuna atıfta bulunulması için konulmuş olması ilk anlamdı... Diğer anlamı ise müsabakayı izleyecek olan İmparator II. Theodosius, Gregorios, Tiberius ve bazı senatörlerin Mürsel ile Angelina' yı diğer gladyatörlerden kolayca ayırt edebilmesi içindi. Beklenen an ya da Mürsel ve Angelina açısından söylenirse beklenmeyen an gelmek üzereydi ve çok farklı duygular hisseden Mürsel, Angelina' ya döndü:


- Ne diyorsun Angelina? Başarabilecek miyiz?


- İyiler bu dünyada her zaman kazanamaz ama dünya için son umut olduğumuza göre bir yolunu bulmamız gerekecek.


- Beni gerçekten gladyatör yapacaklarını bilseydim adıma Maximus demezdim.


    Alaycı bir şekilde söylenen bu ironik cümle ikisini de güldürmeye yetti fakat hemen arkalarında bulunan ve cehennem zebânisi gibi bekleyen nöbetçi tarafından, sessiz olmaları yönünde azarlanmalarına da neden oldu. Hâlâ espri yapabiliyor ve gülebiliyor olmaları durumu ise takdire şayandı ve ölümden korkmadıklarını gösteriyordu. Birlikte çıktıkları bu yolda doğru olduğuna inandıkları şeyi yaptıkları için mutluydular. Belki beş dakika içinde arenaya çıktıklarında Mürsel' in bacakları tutmayacaktı, belki de yağmurda ıslanan yavru serçeler gibi tir tir titreyecekti... Ama bu son derece insani durum, yaptığı işten duyduğu gururun önüne geçmeyecekti. Mürsel, Angelina' yla karşılaştığına pişman olmadığı gibi, son derece de memnundu. Artık hayatının dönüm noktalarından birine yaklaşırken Angelina' yla yan yana olacağı için müteşekkirdi.


    Son beş dakika da su gibi akıp geçtikten sonra o an geldi ve kapılar ardına kadar açıldı. Angelina' yla birlikte yan yana arenanın kumlarına ayak basan Mürsel, gördüklerine inanamıyordu... Sanki bir film setinin içindeymiş gibi hissediyordu ama bu aktörler tarihin aktörleriydi ve her şey gerçekti. Arenanın dört bir tarafını sarmış, kana susamış seyirciler dışında iki gladyatör daha Mürsel' in dikkatini çekti. Görünen o ki; Angelina ve Mürsel bir takım oluşturmuştu ve karşılarındaki iki gladyatör de rakipleri olan diğer takıma mensuptu... Önce ikiye iki çarpışma hemen ardından da sağ kalanlar arasında bir çarpışma olması isteniyordu. Bu işi yıllardır yaptığı duruşlarından bile belli olan iki gladyatör gayet korkunç duruyorken bir korkutucu gelişme daha yaşandı... Mürsel ve Angelina' nın sağ çaprazındaki kapılar açıldı ve zincirlerle bağlanmış olan iki kaplan arenanın kumlarında koşmaya başladı. Kaplanların zincirleri onların tamamen serbest bir şekilde arenada dolaşmasını engelliyordu ama Mürsel ve Angelina' nın gladyatörlerle kaplanlar arasında kalmasına neden olmuşlardı. Sürekli hareket hâlinde olan ateşli seyircilerin çıkardığı sesler neticesinde agresifleşen her iki kaplan da ancak bir yerlere saldırarak rahatlayacakmış izlenimi veriyordu.


    Arenaya çıkar çıkmaz bir kaos deryasının içerisinde kalan kaplanlar kızgınlıkla kendilerine en yakın kişilere koşmaya başladı... Bu kişiler Angelina ve Mürsel' den başkası değildi. Kaplanların üstüne geldiğini gören Angelina, "Mürsel kılıcını çek ve geriye doğru kaçmaya başla." diye bağırdı. Angelina' nın verdiği talimatla ve o anki adrenalinin getirmiş olduğu ani parlamayla birlikte bağıran Mürsel de kılıcını bir hışımla çekti ve geri geri kaçmaya başladı. Hiçbir eğitim görmemiş ve hayatında eline kılıç almamış olan Mürsel' in bu hamleyi yapabilmesi şaşırtıcıydı ve ancak o anki duygu patlamasıyla açıklanabilirdi. Mürsel bir elinde kalkanı diğer elinde de kılıcıyla birlikte kaplandan kaçarken gerçek bir gladyatör gibi duruyordu. Kaplanla aralarında bir metrelik bir mesafe kaldığında ise artık korkulacak bir şey kalmamıştı... Zincirleri daha fazla uzamayan kaplan, atlamasına rağmen boynundaki tasmanın kendisini çekiştirmesiyle olduğu yere düşmüştü.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin