BÖLÜM 96

8 2 0
                                    

   Peter görüşlerindeki ısrarını sürdürse de Nathan' ın da savunduğu argümanlardan geri dönmeye niyeti yoktu. Aralarındaki tartışma bu şekilde devam ederken genç doktor raporları görmeyi teklif etti ve birlikte Mürsel' in rapolarına ulaşmak için orayı terk ettiler. Son çıkan raporları görmemiş olan Nathan, birlikte raporları görmeyi ve bu münazaraya orada devam etmeyi teklif etmişti üstü kapalı bir şekilde Peter' a... Nathan ve Peter oradan ayrıldıktan sonra Mürsel bir kez daha kendisiyle baş başa kaldı ve kendisini iyi hissettiğine sevinmesi gerektiğini mi yoksa hakkında konuşulanlara üzülmesi gerektiğini mi bilemez bir ruh hâli içerisine girdi. Angelina' ya ve tüm yaşadıklarına ne olduğunu düşünüp durduğu için de kafası allak bullaktı. Acaba gerçekten de tüm yaşadıkları bir hayal ürünü olabilir miydi ve bir rahatsızlığın eseri olabilir miydi bunu düşünüyordu. Bir an için kendisinden şüphe edermiş gibi oluyordu ama hemen ardından da yaşadıklarının gayet gerçekçi olduğunu ve hayal ürünü olamayacağını fısıldıyordu kendi kendisine. Tüm bu olanlara akıl sır erdiremiyordu ama zaten ona verilmiş görev de bunu kapsıyordu... Başkalarının akıl sır erdiremeyeceği olaylarla karşılaşmak ve tüm bunlardan sonra da kafayı yememekti onun görevi zaten. Yani çıldırması hâlinde de görev başarısız olacaktı ve artık görev de kendi içerisinde bir tür parodokslar silsilesi yaratmıştı zaten. Mürsel ise artık bu paradokslar silsilesinin arasında kaybolduğunu ve neyin doğru olduğunu bulmanın imkânsız olduğu bir bulmacayla karşı karşıya olduğunu hissediyordu. Tüm bunların üstesinden nasıl geleceğini ve şu anda hangi adımı atarak başlaması gerektiğini bilmiyordu. Tek bildiği şey bu köşeye sıkışmışlık hissinden bir an önce kurtulması gerektiğiydi. Angelina' nın tekrar ortaya çıkıp çıkmayacağını bilmiyordu ve belki de artık Angelina' sı yoktu... Belki de artık tek başınaydı ve tüm bunların üstesinden tek başına gelmesi gerekiyordu. Hayatının dönüm noktalarından birindeydi ve yeniden hayatını kazanmak istiyordu.


    Şöyle bir etrafına bakan ve kafası çok karışık olan Mürsel, anlatılması güç buhranlar yaşıyordu şu anda. Durum buyken bir sağına bir soluna baktı ve ardından da direkt karşıya baktı... İşte tam o anda fazla düşünmenin çıldırmaya davetiye çıkardığını fark etti ve ani bir karar alarak bu hastaneden kaçma kararı aldı. Kendisini iyi hissettiğine göre şu anda hemen işe koyulma vaktiydi. Öyle şeyler söylemişti ki burada biraz daha kalması hâlinde kendisini akıl hastanesinde bulabilirdi. Doktorlara söylediği her şeyi hatırlıyordu ve söylememesi gereken şeyleri söylediğinin farkına ancak şimdi varabilmişti... Söylediği şeyler için çok pişmandı ama iş işten geçmişti ve o söylediklerinin ardından kendisine deli gözüyle bakılmasının da yüksek ihtimal olduğunu ancak şimdi anlayabilmişti.


    Mürsel bir hışımla vücuduna bağlanmış olan kabloları sökerek bir kenara attı. Bunları yaparken zincirlerinden kurtularak özgürlüğe adım atıyormuş gibi hissediyordu. Vücuduna bağlı olan tüm nesnelerden kurtulur kurtulmaz ve ayağa kalkar kalkmaz kendisini çok daha iyi hissetmeye başladı. Sanki vücudunda dolaşan kan, olması gerektiği gibi dolaşmaya başlamıştı ve kan dolaşımı hızlandıkça da gözündeki perde kalkmaya, tüm uzuvlarına güç gelmeye başlamıştı. Ruhsal olarak da kendisini daha hisseder duruma gelmişti ve nasıl olduğunu anlamasa da yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştı. Hayatıyla ilgili olan belirsizlik nedeniyle düşünceli olsa da en azından yatağa mahkûm olmaktan kurtulduğuna seviniyordu ve bu sevinç içerisinde elini kapıya doğru uzattı. Koridora çıktıktan sonra dikkat çekmemek için sakin görünmeye çalışıyordu. Yürüyüş yapmak ve hava almak için gezen bir hasta izlenimi yaratmaya çalışıyordu. Üstünde hastane önlüğü olsa da bahçeye çıkarak hava almak isteyen bir hasta da olabilirdi ve insanlar da aynen böyle düşünüyordu. Ağır bir hastalığı olmayan ve biraz hava almak isteyen birini gördüklerini düşünüyorlardı. Kalabalık sayılabilecek hastanedeki insanların arasına kolayca karışan Mürsel, hastane bahçesinden de kolayca ayrılmayı başarmıştı... Çünkü Amerika' daki hastanelerin çoğunda, bahçede güvenlik görevlisi bulunmuyordu... Güvenlik görevlileri binaların girişinde bulunuyordu. Mürsel de hastane binasından çıkmak üzereyken karşılaştığı güvenlik görevlisine hava almak için çıkacağını ve doktorun haberi olduğunu söylemişti. Bu durumu normal karşılayan güvenlik görevlisi de gerçekten de Mürsel' in öyle yapacağını düşündüğü için ses etmemişti.


    Mürsel bir kez daha küçük beyaz yalanlardan birine başvurmuştu ama yapacakları vardı ve deli olmakla da itham edildiği bir yerde daha fazla bulunmamak adına başvurmak zorunda kaldığı bir durum olarak düşünüyordu bunu. Sonuçta tüm bunlar dünyanın kurtulmasından daha önemli değildi... Yani Mürsel böyle düşünüyordu, dünyayı kurtarması gerektiğini düşünüyordu. Mürsel yola adımını attıktan sonra biraz tuhaf hissetti. Gün ışığı ve hızla geçen araçlar kendisini hırpalıyordu sanki. Son birkaç gününü hastane odasında geçirdiği için böyle hissediyordu ve ondan öncesinde de sanki bir süre boşlukta kalmıştı ve günümüz dünyasının dinamiklerini unutmuştu. Koluyla, gözünü alan güneşe karşı siper oluşturmaya çalışırken olduğu yerde biraz sendelemeye başlamıştı. Bir sarhoş gibi sağa sola yalpalıyordu ama fiziksel olarak hasta hissettiği için kaynaklanan bir durum değildi bu. Uzun süredir uzak kaldığı şehir hayatı nedeniyle ve son birkaç gündür de hastane odasında köreldiği için oluyordu tüm bunlar. Üstelik Long Island, Mürsel' in Türkiye' de yaşadığı yer olan İstanbul gibi aşırı kalabalığa ve keşmekeşe sahip bir yer de değildi ama Long Island' ın kendine has ruhu bile yetmişti. Gün ışığı, sahne ışıklarını andıran bir şekilde yoğun ve güçlüymüş gibi geliyordu Mürsel' e... Aynı zamanda sahne ışıkları gibi dört bir yandan vuruyordu sanki. Diğer insanlara gayet normal gelen taşıt sesleri ise post-apokaliptik bir filmde yer alan ilginç tasarımlı araçların çıkardığı rahatsız edici sesler gibi geliyordu onun kulağına. Üstündeki hasta önlüğüyle garip hareketlerde bulunduğu için arabayla geçerken ona dikkat kesilen insanları fark edemiyordu bile... Olumsuz bir yönde dikkat çektiğinin bile farkında değildi. Tüm o sesler, tüm o araç kalabalığı, tek bir bulutun bile olmadığı havada hakimiyetini konuşturan güneşin vurduğu ışık onu çıldırtıyordu... Herkes için son derece basit olan bu şeylere karşı tahammül edemiyordu şu anda. Dışarıya çıktığında başına bunların geleceğini düşünmemişti. Eve dönmüştü ve artık Long Island' taydı ama kendisini tam olarak evde gibi hissettiği söylenemezdi çünkü toparlanması zaman alacaktı. Karşı koymakta zorlandığı bir girdapta sürükleniyormuş gibi hissetse de az önce hastane odasında olduğu gibi bir anın geleceğini ve yine iyi hissedeceğini umuyordu.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin