Çizemediğim tablonun karşısında uyuyakalmıştım. Tutulan boynumu ovalayarak kalktım. Atölyenin kapısını kilitleyip yukarı çıktım. Üzerimdeki boya bulaşmış tişörtü çıkarıp duşa yöneleceğim sırada çalan kapıyla kapıya döndüm. Yağızdan başkası olmazdı zaten. Ama kapıyı açınca üzerine geçirdiği asker yeşili hırkasıyla belli ki üşümüş, elinde iki kahvesiyle bana mahcubiyetle bakan Tuanayı görünce şaşırdım tabiki. Rüyada mıydım yoksa şu an karşımda mıydı anlamadım.
+ Günaydın Çağan, ben dün için teşekkür etmek istedim. Ülkü de senin sabah kahvelerin çok sevdiğini söyleyince, aldım geldim böyle pat diye. Yani şu an düşündüm de iyi bi fikir değildi sanırım sabahın köründe kapına kahveyle dayanmak ama dün sana çok borçlandım. Sormadan etmeden de geldim buraya kadar, müsait olamayabileceğini tahmin etmeliydim. Üzgünüm..
Sabah kahvelerin severdim evet. Ama şu an farkettim ki senin bana kahve getirmiş olmanı daha çok sevdim. Bunlar içimden geçenlerdi tabi.
- Günaydın, hep böyle hızlı mı konuşursun sen?
+ Ben kahveleri bırakıp gideyim.
Yüzündeki hayal kırıklığı nedendi ki? Onu kırmış mıydım?
- 2 kahveyi de ben mi içeceğim?
+ Kız arkadaşın yok mu evde, onunla içersiniz.
Kız arkadaşım mı? Ne yani bunu nerden çıkardı ki şimdi?
Üzerimde tişört yok, hay aksi. Burdan bunu mu anladı gerçekten.- Tuana evde yalnızım, gel lütfen. Kahveleri beraber içelim zaten üşümüşsün, burnun kıpkırmızı gel.
Belli belirsiz gülümsedi yine, başıyla onaylayıp içeri geçti. Kapıyı kapatıp ardından cam kenarındaki berjerleri işaret ettim. Evde gözlerini gezdirdi, o evi ve duvardaki yine siyah beyaz tabloları hayranlıkla inceliyordu, ben de onu. Berjere oturdu, kahveyi ortadaki sehpaya bırakıp çantasının içinden bir kutu çıkardı. Kurabiye miydi o?
+ Ülkü neli kurabiye sevdiğini bilmiyor, hatta kurabiye sevip sevmediğinden de emin olamadı. Ama ben bademli kurabiyeleri çok severim senin de sevebileceğini düşünüp yaptım. Eğer sevmiyorsan yemeyebilirsin, alınmam.
Bademli kurabiye. Badem. Annem, annemin bademli kurabiyeleri.
- Tuana, teşekkür ederim. Kahve yeterdi neden uğraştın ki?
Ben zaten senin bi teşekkürüne tav olmuştum dün.
+ Üzerine bir şey giy istersen. Üşütme yani.
- Hemen geliyorum.
Senden gözlerimi alamadım ki aklıma bile gelmedi üzerim. Salak mısın oğlum sen? Kıza boy gösterisi yapar gibi geziyorsun ortada.
Üzerime hızlıca bi tişört geçirip içeri döndüm. Tabloları inceliyordu sanırım ve şu an tam da iki gün önce yaptığım portrede durmuştu. Kaşları çatıktı. Beğenmemiş miydi? Sağ elini kaldırıp resimde gezdirdi. Detaylarını görmek ister gibiydi.+ Beğenmedin mi?
- H-hayır beğendim çok fazla beğendim hem de. Sadece bi an kendime benzettim ama değilim tabi.
Dün bende düşünmüştüm anneme benzediğini.
+ Annemin gençliği. Dün fotoğrafı düşürdüğünde ben de biraz onu andırdığını düşünmüştüm.
- Neden siyah beyaz hepsi?
Kelimeleri seçemedim bi süre. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ben kendimi kimseye açmıyordum ki. Neden şu an karşımda duran kıza içimde ne varsa konuşmak istiyordum saatlerce.
+ Tuana ben nasıl desem, bu çok uzun çok yoğun bi konu. Ve şu an buna -
- Tamam tamam ben özür dilerim sabah sabah çok sıktım seni. Kahvemizi içelim, ben gideyim.
Sıkmamıştı, sadece şu an içimdeki kasvetten eser yoktu ve anlatıp bulanmak istemiyordum tekrar.
+ Eğer hayat bizi bir arada tutmaya devam ederse, bir gün sana anlatacağımdan şüphem yok Tuana.
Gülümsedi, yine belli belirsizdi. Neden gizliyor gibiydi ki gülümsemesini? Halbuki gülümsese güneş onun yüzünde açacakmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluk
ChickLitYağmurluydu tüm yaşamım, o gün güneş doğana kadar. Tüm tablolar soluktu, O paletime renk katana kadar.