Sabah, kapımızın yumruklanmasıyla yataktan sıçrayarak uyandık ikimiz de. Koşarak kapıyı açtım, Ege karşımda gayet sağlam duruyordu.
- Özür dilerim, özür dilerim korkuttuğum için. Ama aklıma bir şey geldi.
Hızlı hızlı konuşuyordu ve nefes nefeseydi. Tuana gidip bir bardak su doldurdu.
+ Tamam önce bir sakin ol. Ne geldi aklına bu kadar acil?
- Günlük. Dayımın günlüğü.
+ Ne günlüğü?
- Bir keresinde, annemin evinde ona ait bir dolap olduğunu söyledi. Eğer bir gün ona bir şey olursa o dolabı açmamızı ve günlüğü okumamızı istemişti. Ne kadar ısrar da etsem ne yazdığını asla anlatmadı. Belki orada bir şey vardır.
Düşündüm, ne yazıyor olabilirdi? Neden o öldükten sonra okumamız gerekti? Başımla onaylayıp annemin evinin anahtarını almak için dolabımdaki kilitli kasayı açtım. Oraya gitmek beni etkileyecekti. Derinden.
+ Tamam ben gider, alır gelirim hemen. Siz evden ayrılmayın.
- Abi, ben çok korkuyorum tekrar senden ayrılmaktan. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı hep senden öğrendim ben. Küçükken geceleri babam için odanda deli gibi ağlar, sabah harika bir güne uyanmış gibi uyanırdın. Bir kere bile üzüntünü okumadım yüzünden. Ben de silmeye çalışıyorum tüm korkumu ama engel olamıyorum. Belki o günlük her şeyi açığa kavuşturur da ben bir şeyleri silmek zorunda kalmam. Bunun heycanıyla geldim sabah sabah böyle telaşla. Ama senin o eve hiç gitmemiş olabileceğini düşünmedim. Beni de yanında götür lütfen, yanında olmak istiyorum.
Kurduğu cümlelerden sonra arkamı dönemedim. Anlamıştı ama görmesi gerekmezdi. Tuana yanıma geldi elini omuzuma koydu. Kendime gelip, dolaptan gömleğimi ve bir kot alıp banyoya yöneldim.
Evet hislerim kapalı kapılar ardında dururdu hep. Ama artık yansıtmamakta zorlanıyordum. Güçlü kalabilmek için de az konuşmalıydım sanırım. Ve yine de o eve gitmek hakkıydı, onun da eviydi belki annesine özlemi bir nebze geçerdi. Dışarıya seslenerek, giyinmesini söyledim.
Tuana da bizimle gelmek istediğinde reddedemedim. Sessiz bir yolculuk yapmıştık. Arabayı evin önüne çekip parkettim. Bi süre eve baktım içeriden. Gözlerimin önünden geçenleri anlatacak gücüm yoktu. Katlanamıyordum da, ne gülerek yaşadığım zamanlara ne de o son güne. Kapıyı açıp ilk inen Ege oldu.
- Her şey hala aynı. Çiçekleri bile solmamış annemin.
+ Düzenli olarak gelip ilgilenen biri var.
- Ben bahçede kalabilir miyim abi, eve girmek istemiyorum.
Saçlarından öpüp onu ardımda bıraktım. Tuana benimle geliyordu. Kapıyı açtım, gözümden bir damla yaş düştü. İçeri adımladım, bir yaş daha. Hep annem gibi koksun diye temizliğe gelen ablaya sıktırdığım parfüm kokusu burnumu sızlattı. Bir kaç damla yaş daha. Tuana farkındaydı ama ses etmiyordu. Misafir odasına çıktım. Dayım geldiğinde burada kalırdı, dolabı buradaydı. Durumdan Meteye de haber vermiştim. Dışarıdaki araba sesiyle geldiklerini anladım. Dayımın kasası kilitliydi hep, biz açamazdık. Metenin bir meslektaş arkadaşı gelip kilitli hızla çözdü.
+ Senden bir şey saklamam ama bu ne olursa olsun dayımın özeli, günlüğü ben okuyacağım.
Mete başını salladı anlayışla.
- Tabancaları alıp incelememi ister misin?
+ Her şeyi al, paralar da dahil. Hazineye mi gider bağış mı yapılır bilmiyorum. Nerden geldiğini bilmediğim parayı alamam ben. O akrep denen herifle iş birliği yapıp çocuk kaçakçılığından kazanmış da olabilir parayı. Güvenemem.
Metenin yanındaki adam dikkatle bana baktı. Elini uzattı.
- Ben Esat. O akrep denen adam benim kardeşimi kaçırdı. Sırf onu bulmak ve ona bir ceza verebilmek adına polis oldum.
Şaşırdım, kaşlarım havalandı. Elini sıktım.
+ Memnun oldum, Mete güvenmediği adamı benim yanıma getirmezdi zaten. Demek hedefimiz aynı.
Günlüğü alıp eve döndük. Ege kötü olmuştu biraz, eve gelip uyuyacağını söyleyerek odasına çıktı. Tuana da aşağıda Ülküyle yemek hazırlıyordu.
Bahçeye çıkıp salıncağa oturdum. Dayım küçükken severdi beni. Sonra noldu da kaçırdı kardeşimi benden bilmiyordum. Burada bunlar yazıyorsa, kaldırabilir miyim emin değildim.
Defteri açtığımda ilk sayfada, dayımın kucağında Ege, dizinde benim olduğum bir fotoğrafımız vardı. Gülümsedim.
Sadece üç sayfa yazılıydı. Gerisi bomboştu. Muhtemelen günlük değildi, sadece anlatamadığı bir şeyi yazmıştı ve öldükten sonra öğrenmemizi istemişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluk
ChickLitYağmurluydu tüm yaşamım, o gün güneş doğana kadar. Tüm tablolar soluktu, O paletime renk katana kadar.