Zarf

858 56 0
                                    

Masaya geri döndüğümüzde bizimkiler kahkahalarla gülüyorlardı. Tuanayla yerlerimize oturduk. Ülkünün bakışları bize döndüğü sırada titreyen telefonumu çıkardım. Ülküdendi. Açıklamasında sobe yazan bir fotoğraf göndermişti. Açtım. Sırıtarak fotoğrafa baktım, az önceye dair bir fotoğraftı. Kırmızıya bulanırken çekilen. Hoştu, fazlasıyla hoştu. Soluma baktım, Tuanaya atıp atmadığını görmek için. Ülkü yazdı o esnada ' Ona elbette göndermedim, onu burda utandırmam.' Ülküye baktım, gözlerinin içi gülüyordu. Yağızı dürterek söze girdi.

- Sence de buraya kırmızı güller yakışmaz mı?

+ Ufuk'a mı?

- Evet, bende parmaklıkların diplerine ekilmeli.

Tuana düşündüğünü belli eden bi mırıltı çıkardı. Bize gönderme yaptıklarının farkında değildi bu haline gülümsedim.

+ Ben papatya severim ama tabi güller yakışır. Siyah saksılara ekilebilir, güzel bi peyzaj yaratır.

- Yakışır bencede.' diye atıldı Yağız, bana dönüp göz kırptı.

En kısa zamanda değerlendirecektim,  Tuana beğenecekse olurdu.

Gece sonu gelmişti. Ülküyle Yağız bir kulübe gitmeyi teklif etmişlerdi ama Tuana sıcak bakmamıştı. Onlardan ayrılıp bana geçmeye karar verdik. Tuana yolda uyuyakalmıştı. Onu dikkatle kucağıma alıp eve girdim. Odama çıkarıp yatağa yatırdım. Çarşafı yeni değiştirmiştim ve onun kokusu sinecekti. Ayakkabılarını çıkarıp üzerine pike örttüm. Saçlarından öpüp odadan çıktım. Aşağı indim, atolyeyi açtım. Elime aldığım fırça önce Tuananın saçlarını çizdi. Sonra bakışlarını, uzun kirpiklerini..
Tuvale bakarken Tuananın sesiyle irkildim.

+ Napıyosun sen burada beni uyutup?

Yaklaştı ve bakışları tuvalledeki bakışlarıyla kesildi. Şaşırdı, inceledi. Bana döndü. ' Bu, bu çok güzel. '  Sol omzuna dökülen saçlarını elime doladım, ' Çünkü, sen çok güzelsin. Ve o eksik. ' Ne eksik acaba diye döndü tekrar tuvale baktı. Elime fırçayı aldım arkadaki rafa ilerledim. Ülkünün her sene hediye ettiği ama hiç kullanmadığım boya kutularının birinin içinden kırmızı boyaya batırdım fırçamı. Dikkatle beni izliyordu, tuvale dönüp dudaklarını renklendirdim. Onun beni renklendirdiği gibi. Fırçayı bırakıp ona döndüm, belinden tutup kendime çektim, kolları hemen boynuma dolandı. Burnum saçlarına gömüldü. ' Teşekkür ederim' dedi fısıldayarak, ' Bana verdiğin değer için, var ettiğin kelebekler için teşekkür ederim.' Dudakları boynuma değiyordu, nefesi ruhumu okşuyordu. Hiçbir yere bu kadar ait olmamıştım belki. Başımı kaldırıp yüzünü ellerimin arasına aldım, burnunu öptüm. Gözlerinden uyku akıyordu. Elini tutup odaya çıkardım. Ülkü evden kaçmayı çok sevdiğinden Yağızda da bende de bi kaç parça eşyası hep bardı. Onlardan üzerine rahat bir şeyler verip giyinmesini bekledim. Banyoya girip çıktı. Elimi tutup yatağa götürdü. Pikeyi açıp kendi yattı, yanını işaret edip beni çağırdı. Hay hay diyerek yanına uzandım. Onu göğsüme çekip, saçlarına bi öpücük bıraktım.

' İyi geceler badem.'

' İyi geceler güzelim.'

Sabah uyandığımda, Tuana yoktu. Aşağıdan gelen seslere göre kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Mutfağa indim. Kendi kendine şarkı mırıldanarak domates dilimliyordu. Kapıya yaslanıp onu seyrettim. Saçları topluydu,  boynu açıktaydı. Yaklaştım ve kokusunu derince içime çekerek öptüm. ' Günaydııııın' dedi çok içten.
' Günüm bir seninle aydın güzelim.'
Masayı hazırlayıp kahvaltımızı yaptık. Tuana kalkıp fortmantoya ilerledi, elinde bi zarfla geri döndü.

+ Sabah sen uyurken geldi, unutuyordum.

Zarfı elime aldım. O esnada kapı çaldı, Tuana kapıyı açtı. Yağızla Ülkü içeri geçti. Zarfı açtım. Bir fotoğrafa benziyordu. Ama önce arkasındaki nota baktım.
' Hedefini şaşmaman için bunun bi yardımı olur umarım.'

Yağız yanımdaydı, o da okumuştu. ' Ne demek şimdi bu?'

Fotoğrafı çevirdim. Gördüğümle vücudum kasıldı, gözlerim seyirdi. Boğazıma oturan yumru nefesimi tıkadı.

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin