Güç

692 52 2
                                    

Eve döndüğümüzde kucağımda Tuanayı gören Ege, bana sarılamadığı için koşarak Yağıza sarılmıştı. "İşte benim abim." dediğini duydum. Kucağımda bir melekten farksız uyuyan kadını yukarı çıkardım. Bir duş almam, kendimi toparlamam in gerekliydi. Egeye seslenip Tuananın yanından ayrılmamasını istedim. Tekrar gidebileceği korkusu kalbimi sıkıştırıyordu.
Duştan çıktığımda onun baş ucunda uyuyakalan Egeye gülümsedim. Kaldırıp odasına gönderdim, uyumalıydı o da yorgundu. Ne kadar güçlü bi çocuk olsa da çocuktu ve yaşadıkları koşay şeyler değildi. Tuananın yanına oturdum. Huzursuz uyuyordu, kaşları çatık, dudakları büzülmüştü. Büzülen dudağının üzerine minik bir öpücük bıraktım. Bu ufak temas bile içimi ısıtmaya yetmişti. Bir daha onu hissedemeyecek olmanın düşüncesi bile berbattı.

+ Özür dilerim.

Dudaklarının hareketini görmesem sesini duymam imkansızdı. Bir elim yanağına ulaştı. Gözlerini açıp bana baktı, aşkının önünde acısı vardı bu sefer. Hüzne boğuldum. Yattığı yerde dikleşip oturdu, onun önüne geçip oturdum. Konuşmalıydım.

- Yurtdışına geri dönme ihtimalin, senden ayrılmak düşüncesi bile beni kor ateşlere atarken sen, sen benim soluğumu kesmeyi düşündün.

Yutkundu.

- Yaşadıkların, yaşadıklarım, ayrı birer bireyken olanlardı. Şimdi beraberiz. Tüm her şeyi tek başına üstlenip öylece gidemezsin. Benim tüm umutlarım yitmek üzereyken geldin sen. Şurada kurduğun cumhuriyetten haberin var mı senin?

Elini alıp kalbime götürdüm. Onun varlığına atan kalbim, avcunun içindeydi.

- Beni solumdan, soluğumdan etme Tuana. Tükenen gücünü, burdan al. Nolur bırakma beni, bizi.

Birbirimizin gözlerinde ağlıyorduk. Dudaklarıma uzandı. İyileştirme gücü olduğunu söylemiş miydim daha önce? Tüm ruhum onunla yenileniyordu. Belinden tutup kucağıma çektim, dudaklarından ayrılmadan. Öleceksem, son nefesim onun dudaklarından olsundu. Gözyaşlarını sildim. Giderek derinleşen bu tükeniş, ikimize de yeniden doğuş sunuyordu. İçimdeki dürtüler beni kasıp kavururken, bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.

Çalan kapı, yaşam kaynağımı kesti. Tuana dudaklarımdan ayrılıp göğsüme gizlendi. İçeri Ülkü girdi, arkadaşına ihtiyacı vardı. Onları başbaşa bırakmak içim odadan ayrıldım.

Egenin yanına ilerledim. Elindeki fotoğraf karesine bakıyordu. Bizim fotoğrafımıza.

+ Abi, aynısından tekrar çekilelim mı?

- Çekilelim Egem, sen iste yeterki.

+ Tuana da olsun ama. Hatta herkes olsun, ben Mete abiyi de çok sevdim o da gelsin.

- Olur, hatta bugün akşam yemekte Ufuk'a gidelim. Orda çekilelim olur mu?

+ Ufuk mu? Orası duruyor mu gerçekten.

- Durmaz olur mu hiç, orası bizim annemizin yadigarı Ege ve tıpkı benim gibi o mekan da hep senin gelişini bekledi.

Öyle sarıldık ki birbirimize. Sanırım bu hasretten kaynaklıydı. Çünkü her ne kadar beni çok sevdiğini bilsem de biz hep dalaşırdık. Böyle romantik anlar bizlik değildi. Hele ki Egelik, hiç.

+ Abi bu akrep dediğiniz adam -

- Ege bu konular senlik değil. Karışmıyorsun o yüzden.

+ Ama abi-

- Aması yok Ege. Seni korumama yardım et ve uzak dur bu meseleden olur mu?

+ Yengemle beraber gelen adamın bileğinde akrep dövmesi vardı.

- Hay ben böyle lanetin.

Neler oluyordu, kim bu akrep. Bize nerden bulaştı ki. Kimle bağlantısı vardı ki bizden. Demekki sadece Tuana yanımda olduğu için değildi. Meteyi akşamdan önce görmeliydim.

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin