Kafamın içinde binbir ses, gece zifiri. Ölüm müydü bu? Yolun sonuna varmış mıydım? Çoban yıldızı?
Sen benle kal la la la la
Çoban yıldızı
Hep benle kal la la la la
Çoban yıldızıBu ses, Tuana? Her yer karanlıktı, göremiyordum.
+ Tuana!!
Sesim çıkıyor muydu? Beni duysa cevap vermez miydi. O da gelmiş miydi benimle? Burası neresiydi? Öldükten sonra ikinci bir hayatımız var mıydı gerçekten?
- Hadi uyan sevgilim, çık uyumadın mı sence de? Doktor gece uyanabileceğini söyledi ama hala açmadın bana gözlerini. Hasret kaldım elalarına, karanlıkta kalmış hissediyorum.
Tuanaydı. Ölmemiştim o da benim yanımdaydı. Neden onu göremiyordum? Gözlerimi neden açamıyordum. Onun ışığına ihtiyacım vardı, onun da bana ihtiyacı vardı.
+ Uyanmadı mı hala?
Ülküydü.
- Uyanmadı, Yağız bi sorsak mı doktora. Gece 2 yi geçiyor.
+ Tamam ben bi konuşup geleyim.
Yağız. Ne zor olmuştur onun için beklemek, bu üçüncü.
- Abim uyandığında, ona çok ağladığımı söylemek yok anlaştık kesin değil mi? Ülkü bak sen hemen her şeyi söyleyiveriyorsun. Sana güvenmiyorum.
Canım kardeşim. Ağladığını biliyorum ama sana belli etmeyeceğim yine. Ben içten içe şımarırım merak etme.
+ Bana bak bücür, düş önüme çabuk, birer kahve alalım yine.
Kapıdan çıktıklarında, dudağımda bis baskı hissettim. Burnuma Tuanamın kokusu dolmuştu. Beni öpmüştü. İçim ısındı. Bir tane daha öptü. Sonra bir kaç kez daha.
- Doyamıyorsun dimi?
Gözlerimi açtım, şokla bana bakıyordu. Boynuma dolandı direkt.
+ Uyandın, uyandın. Sonunda, sonunda uyandın. Çağannn, Allahım şükürler olsun, uyandı.
Tekrar tekrar öpüyor, öpücüklerinin arasından konuşuyordu. Başucumdaki monitörden gelen ses hızlandı. O benim öptükçe ritmi artan kalbimin sesi yankılanıyordu. Yutkundum.
- Ellerimi kaldırıp çekemiyorum seni, öp beni, çok susadım.
Derince gülümseyip, yaklaştı ve dudaklarıma gömüldü. Hasretle harmanlanıp öyle derin öpüyorduk ki birbirimizi. Kalbim bu heyecanı kaldıramayacak, duracak gibi hissettim. Kuruyan dudakların, onunla nemlendi. Nefesim ona karıştı. Sonra birden geri çekildi. Anlamazca yüzüne baktım. Elleri dudaklarına gitti. Alt dudağını yalayıp, gülümsedi.
+ Yorulmaman lazım, kalbin ağrır.
- Kalbim seni öpmezsem, ağrır.
Kapı açıldı içeri bizimkiler girdi. Efe uyandığımı görür görmez üstüme atlıyordu ki, kelimenin tam anlamıyla Yağız onu havada yakaladı.
+ Lan adamın yarası var göğsünde, çullanma üstüne.
Ege omuz silkti.
- Özledim, napayım, uzaktan elini mi sıkıcam?
Buna güldüm, güldüğümde yaram acıdı. Bir ufak acıyla inledim. Tuana hemen elimi tuttu.
+ Bir şey yok, gülünce hafif acıdı.
Yağızın çökmüş gözaltları, hiç uyumadığını göstergesiydi.
- İyi yattın ha, sen uyucan diye biz kafein komasına girdik.
Güldüm, acıdan kıvrandığını biliyordum.
+ Yağız, her gözyaşına bir maç yenileceğim kardeşim söz.
Saçlarımı karıştırıp, güldü o da. Ülkünün şu zamana kadar sabrettiğine emindim ama şu an büzülmüş dudakları ağlayacağını söylüyordu.
- Eğer uyanmasaydın, seni kör kuyulara atardım.
Ve hıçkırık 1. Sağ tarafıma gelip, başını omzuma eğdi ve yarı sarılır vaziyette ağlamaya başladı. Kafamı ona doğru çevirip saçlarını öptüm. Geri çekildi, yüzünü sildi, saçını düzeltti ve koltuğa geçip oturdu.
Onlara doymadan ölmediğim için, şanslıydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluk
ChickLitYağmurluydu tüm yaşamım, o gün güneş doğana kadar. Tüm tablolar soluktu, O paletime renk katana kadar.