İhtimal

638 49 25
                                    

"En ufak bir ihtimali dahi yok mu?"

Ülkü gözlerime baktı, hala dolu doluydu gözleri. Yağızın kolu onun omuzundaydı, okşuyordu sakinleşmesi için.

"B-bilmiyorum. Doktorun raporları bu işte. O gün söylediği de b-bu. Maalesef çocuk sahibi olamayacak."

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim, derin bir soluk verirken.

"Her zaman bir umut vardır."

Yağızın söylediklerine inanmak istedim hemen. Gözlerimi kapadım, en kısa zamanda doktora gidecektim.

"Sen ne hissediyorsun?"

Ülküye çevirdim bakışlarımı.

"Senin onu bırakacağını düşünüyordur, eminim."

Devam ettiğinde başımı salladım.

"Öyle düşünüyor evet ama asla. İlk baba olamayacak adam ben değilim. Benim tek derdim Tuana."

Önümdeki suyu alıp içtim. Ciğer yangını dedikleri şey gerçekten vardı.

"Kendini yetersiz görecek."

Yağız, yine doğru tespitini yaptığında gözlerimi yumdum yeniden. Düşüncesi bile beni mahvediyordu.

"Sana hiçbir şey veremeyeceğini düşünecek."

Eminim, şu an bile düşündüğüne. Sinirlerimi yıpratmıştı bu durum. Ne yapacağımı şaşırırken merdivenlerde hızla Ege indi.

"Abi, abi!"

Soluk soluğa yanıma geldiğinde elimi tutup beni kaldırdı.

"Ege noluyor? Tuana uyuyor, sakin olur musun?"

Başını hızla yana sallayıp, beni de peşinde sürüklüyordu.

"Uyumuyor, uyumuyor. Çok ağlıyor. Ben hiçbir şey yapamadım."

Duyduğumla, Egenin elini bırakıp koşarak yukarı çıktım. Oda darmadağındı, biz girerken yere bir şey fırlatıp kırmıştı. Deli gibi ağlıyor, eşyaları savuruyordu. Aklım başımdan gitti.

Yanına yaklaştığımda, sarılmama izin vermeyip, göğsüme vurmaya başladı. Sert olduğunu düşünüyordu ama asla güçlü değildi vuruşları.

"Bıraaak!"

Daha sıkı sarmaya çalıştım. Arkamdakilere döndüm.

"Su."

Ülkü hızla aşağı inerken, Tuana bana vurmaya çalışıyordu hala. Yağızın, Egeyi odadan çıkardığını duydum o sıra.

"Güzelim, sakinleş hadi."

Başını iki yana salladı hala hıçkırarak ağlarken. İçimi nasıl yaktığını bilsen, bir daha ağlar mıydın acaba böyle?

"Anne olamayacağım."

Kendi kendine konulur gibiydi. İzin verdim. Yüzleşmeyse bu, yüzleşmeliydi.

"Sana bir çocuk veremeyeceğim."

Yutkundum. Asla gözlerime bakmıyordu. Elleri hala çırpınıyordu kollarım arasında.

"Sen bana harika bir hayat sunmuşken."

Başını yine iki yana salladı.

"Ben, ben seni haketmiyorum."

Yüzünü ellerim arasına alıp dudaklarına uzandım. Elleri aramızdan kayıp gitti. Gözlerini kapadı, karşılık vermedi. Ben de bir baskı uygulamadım. Sadece öptüğüm yerde kaldım. Ülkü bardağı masaya bırakıp çıktı.

Hala dudaklarının üzerindeyken konuştum.

"Sen verdin bana o harika hayatı."

Öptüm.

"Sen bana renk verdin."

Öptüm, ben de ağlarken.

"Sen bana, beni verdin."

Gözyaşlarımız dudaklarımızın üzerinde buluşurken, iç çektim dudaklarından.

"Ben seni çok seviyorum, her şeyden herkesten çok."

Bu sefer o öptü.

"Bırak gideyim. Başka bir ihtimalin olsun Çağan. Birini sev, sana çocuk-"

Dudaklarımı bastırıp susturdum.

"Sakın."

Başımı iki yana salladım, burnumu burnuna sürttüm.

"Senden hariç tek bir ihtimal daha var, o da ölmek."

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin