Cenaze

778 59 4
                                    

Merkezden çıkıp, arabayı sahile sürdük. Yağız köşedeki marketten içecek bir şeyler almaya gitti. Arabanın kaputuna yaslanmış, denizi izliyordum. Kafamda dönen şeyler, kulağımdaki susmayan sesler, gideceğim yönü bilemeyişim.. Paketten bi dal çıkardım, dudaklarıma götürüp yaktım. Titrek bi nefes aldım. Boğazımı yakmıştı ilk duman, umursamadan dışarı verdim nefesimi. Stres, parmak boğumlarıma kadar ağrıtıyordu bedenimi. Yağız yanıma geldi, aldığı şişeyi uzattı. Bir duman daha çektim, beni rahatlatsın diye değil boğsun diyeydi.

- Kafanın çok karıştığını biliyorum. Valla bir o kadar benim de karıştı. O suç örgütünün başı kim, neden sana o zarfı gönderdi? Hiç bir cevabım yok.

+ Bir çocuk kaçakçısı. Egeyi onun alıkoyduğunu düşündüm önce. Ama eğer öyleyse neden ona ulaşmam için hedefimi hatırlatsın. Mantıksız. Bu kendini de ele vermek olur. Hem de fotoğrafta Ege bir kaçakçının elindeymiş gibi görünmüyordu. Her haliyle iyi görünümdeydi.

- Haklısın ben de böyle düşünüyorum. Peki merkezin önünde gördüğün adamdan emin misin?

+ Evet eminim, dikkatli biriyimdir bilirsin. Bana bakıldığında hissettiğim için kaldırmıştır kafamı, göz göze  geldik, size söylemek için yöneldiğimde gitmişti. Ya gizlice izliyordu yakalandı, ya da sadece bana  görünmekti amacı. Bunu da ilerleyen zamanlarda anlayacağız. Eğer ikinci seçenekse, bana tekrar görünecektir.

- Davasını kazandığın biri olabilir mi? Yani belki de bu akrep denen heriflerin bir davasını kazanmışsındır ve onlar da sana teşekkür niyetli Egeyi bulmuşlardır.

+ Egeden kimsenin haberi yok ki. Hem öyle adamların teşekkür niyetleri olmaz hem de olsa bile direkt getirip önüme koyarlardı Egeyi.

- Tamam, doğrusun. Benim işim tez çıkarmak senin işin bunları çürütmek, Avukat Sn. Çağan Efe Ak.

Gülmem için yapıyordu, kasvetim dağılsın diyeydi. Ama doğruydu da, o olasılıklar koyardı önüme, ayrıntılarını düşünüp tamamlamak da bana düşerdi. Omzuna vurdum, bu ona bir teşekkürümdü.

+ İkinci bir hamleyi beklemekten başla çaremiz yok. Hadi gidelim, Ülkü meraklenmıştır. Hem Tuanayı görsem iyi gelir.

- Alalım sizi şoför yanına Çağan Bey.

Telefonu alıp, Ülküler hala bizde mi yoksa evlerine geçtiler mi diye arayacaktım. Ama telefonumdaki cevapsız çağrılar buna engel oldu. 26 defa arayan tanımadığım numaraya geri döndüm.

+ Kimsiniz?

- Dayının ölüsünü İzmire gönderdim, annenin yanına göm.

Şakaklarımda az önce azalan ağrı, daha da şiddetlenerek baş gösterdi. Kapanan telefona baktım şaşkınca. Ne demekti bu? Yağızın söyledikleri kulağıma ulaşmıyordu, uğultular halinde yayılıyordu.  Hızla sağa çektim arabayı. Başımı kaldırıp ona bakmamı sağladı. Kendime gelmem için sarstı. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp ona baktım tekrar.

+ Dayım ölmüş, cenazesini annemin yanına gömmem için buraya göndermişler. Ama kim?

- Hay ben böyle işin..

Bir ruh gibi indim arabadan. Yağız arkamdan geliyordu. Kapıyı açtım, içeri girdim, yere çöktüm. Sırtımı duvara yaslayıp, dizlerimi kendime çektim, kafamı dizlerime yaslayıp, annem öldüğünde nasıl ağladıysam öyle ağladım. İçim çıkarcasına, hıçkırıklarla. Yağız çaprazıma merdivene oturmuştu sanırım. Müdahale etmezdi, her hangi bir terslik olmadığı sürece ağlamama izin verirdi. Yukarıdan koşar adım sesler geldi. Kim olduğunu tahmin etmem zor değildi. Soluma Tuana, sağıma Ülkü oturdu. 'Geçecek.' dedi Ülkü. ' Geçmese de biz burdayız.' diye devam etti Tuana.

Arayan kişinin dediği gibi oldu, cenaze buraya ulaştı, annemin yanındaki boş mezarlardan birine gömüldü dayım. Ben gitmedim, Yağız halletti. Gidemedim, Tuanadan bana bir sakinleştiri yapmasını istedim. Az önce vurdu iğneyi. Kapanan gözlerimin son gördüğü, Tuananın  yanıma uzanışıydı.

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin