"Küçük civcivim, güzel kızım, dünyam benim!"
"Bunun adı aşksa eğer, bu aşk yalnızca sana değer."
Hayatımın en güzel kahvaltısını hazırlıyordum. Dilime doladığım şarkı öyle güzel yansıyordu ki duvarlara. Bugün evlilik yıldönümümüzdü. Dört yılı devirmiştik ve sıkı sıkıya sarıldığımız hayalimiz gerçekleşmişti. Bir mucize olmuştu ve gökte kayan yıldız, dileğimizi gerçekleştirmişti.
Benim güzeller güzeli karım, güzeller güzeli olacak kızımıza hamileydi.
"Demek yalnızca ona değer. Öyle mi?"
Mutfağın kapısına yaslanıp beni izleyen huysuz mırıltısına güldüm. Elimdeki peynir tabağını Yanına yaklaştım. Ellerimi yanaklarına çıkarıp okşadım.
"Sen benim ay tenli kadınım."
Gülümsedi, gözleri parlarken. Bir elini elimin üzerine koydu.
"Sen benim en güzel şansımsın. Dünya üzerinde böyle güzel seven başka bir adam yok."
Çıkan gamzelerime daldı gözleri önce. Parmaklarını oraya çıkardı.
"Sana benzesin, böyle gamzeleri olsun."
Başımı salladım hafifçe.
"Hayır. Aksine her hali sana benzesin. Her şeyi."
Dudaklarına uzanıp öptüm sakince. Hayatıma girdiğinden beri öyle anlamlanmıştı ki yaşamım. Hala heyecanla atan bir kalbim vardı. Renklerim vardı tablolarda. Siyah beyaz hiçbir çizimim kalmamıştı. Ufuk artık kıpkırmızı güllerle çevriliydi. Onun dokunduğu her yer, olabildiğine güzeldi. Bebeğimiz de öyle olacaktı emindim. Ve onu ölesiye sevecektik. Tüm yaşadıklarımıza rağmen.
Dudağımı ısırdığında inledim. Belindeki elim sıklaştı, yavaşta kalçasına indirip okaşadım.
"Biraz daha öpersem, kahvaltıyı ertelemek zorunda kalacağız."
Elimi karnına doğru götürdüm. Hafifçe şişen karnına gülümsedim, okşarken.
"Ama bebeğim aç kalır diye, şimdilik öpmeyi erteliyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluk
Chick-LitYağmurluydu tüm yaşamım, o gün güneş doğana kadar. Tüm tablolar soluktu, O paletime renk katana kadar.