Hiç

479 44 0
                                    

Kısa bir duş alıp, üzerimi değiştirdim. Buğulu aynadan yüzüme baktım. Boğazımda duran adem elması hareketlendi. Düğümleri yutkunmaya çabaladım. Biraz sıcak sudan biraz ağlamış olmam kaynaklı kızaran gözlerim, bitince yüzümü inceleyip durdu belli bi süre. Ne yakalamaya çalışıyordum bilmiyordum. İfadesiz olmak istiyordum sadece. Egeyi uyandırıp hiçbir şey olmamış gibi yemek yemek. En önemlisi ona bu sefer belli etmemek.

Kapıyı açtığımda, karşımda Tuana vardı. Kağıda beni bekliyordu. Ben çıkınca gözlerini kapadı, bir nefes kokladı. Onu kendime çekip burnumu boynuna yasladım. Kolları sırtımı sarıldı hemen. Ondan güç alabilirdim. Biraz da olsa huzur verirdi şu an bana. Bir tek o bahşedebilirdi bunu.

- Şu an değil ama sonra. Açıklayacağım her şeyi ama sonra. Şu an kendi içimde sindirmem gerek. Anlıyorsun beni değil mi? Önce beb yutmalıyım.

+ Ne olursa olsun, yanı başındayım. Ne zaman istersen o zaman konuşacağız. Sadece bir daha bunu kendine yapma, sanki kalbimi yumruklamış gibisin..

Ellerimi tutup, öptü yaralarımı. Geçer miydi?

Egenin yanına çıktım. Saçını öpüp uyanmasını söyledim. Mırıldanarak uyandı, bana sarıldı. Şu an için her ana değerdi. Onları bulmamın bedeli ne ise öderdim.

+ Şimdi bana hiçbir şey sorma. Aşağıda bizi bekliyorlar, yemek hazır. Önemli herhangi bir şey yok, dayım seni düşündüğü için götürmek istediğini söyleyen bir kaç cümle yazmış. Benden ayırdığı için özür diliyor hepsi bu.

Gözleri yüzümü taradı, umarım belli edecek bir mimiğim yoktur. Yine de beni böyle tanıyor olmasına sevindim ve kesinlikle zekasının bana çektiğine. En iyisi konuyu dağıtıp ona ilgisini çekecek bir şey vermekti.

+ Yarın da sana bi okul bakalım. Yaz bitti bitecek.

- Ne? Gerçekten mi? Okula gidebilecek miyim?

Sevinci, bana ilaç gibi geldi. Başımı salladım gülerek. Hızla ayağa kalkıp koşarak aşağı indi. Nidalar atıyordu.

"Okula gidebilecekmişim!!!"

Öfkemi dindirmeye şu an için yetiyordu. Tüm düşünceleri silip attım kafamdan ve yüzümdeki gülümsemeyle aşağı masaya indim. Esat ve Mete de kalmışlardı. Yağız, ona illaki anlatacağımı bildiğinden üstünde durmamış, benim oyunuma ayak uyduruyordu. Esat, daha çok çözmeye çabalar gibiydi. Şu an babasının öldüğünü öğrenen birine göre fazla iyi görünüyordum ve kendi içinde bunu sorguladığına eminim. Meteyse tüm bunları Egeye çaktırmamam için olduğunu düşünüyor ve kötü niyetli olmasa da acımı yaşayamadığımı düşündüğü için bana üzülerek bakıyordu. Bir nevi öyleydi. Ama acım, babam denen adam öldüğü için değil, senelerce annemin katilini dışarıda ararken, evin içinden, kanımdan birinin çıkmasındandı. Ülkü çekimser gözlerini sık sık üzerimde gezdiriyor, dokunsam ağlayacak tavrını gizleyemiyordu. O yüzden ona, olabildiğince içten bir gülümsemeyle göz kırptım. Her şey yolunda, merak etme demekti bu. Bir nebze de olsa içine su serpmişti.

Ege, okul lafını duyduğundan beri, hiç sıkılmadan internetten okul alışverişi için bir şeyler bakıyor. Alıp alamayacağını sormak için beni dürtüyordu. Kredi kartımı uzatıp, onu onayladım. İstediği her şeyi alabilirdi.

- Abi, basketbola da gidebilir miyim?

+ Sen neyi istiyorsan o, Ege. İstediğin her şeye tamam.

Gülümseyerek önüne döndü, sepete bir basketbol topu eklediğiniz gördüm. Elimdeki kahveyi dudaklarıma götürdüm, havadan sudan bir muhabbet dönüyordu. Hatta Yağız çevre okulları araştırıp yorumda bulunuyordu Ege için. Sanki hiç bir şey olmamış gibi.

Her şey sanki bir hiçti. Koca bir hiç.

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin