Soğuk

532 40 7
                                    

Morgdaki, bedenine bakıyordum. Sevdiğim adamın, bir taşın üzerinde yatan bedenine. Soğuk, içime işlemiş, beni hayatımın en korkunç karanlığında yapayalnız bırakmış gibiydi. Bedenim ağırlaşmış, kalbim taşlaşmış, nefesim kesikti. Ona kadardı benim yaşamım. Hatta sadece onun var olduğu süre boyu yaşamıştım. Öncesi ve sonrası yoktu. Hatta gerçekten sonrası olmayacaktı, onun kollarında kurtulduğum ölüme, ona kavuşmak adına atlayacaktım.

Teni buz gibiydi, yüzüne değen parmaklarım titriyordu. Kapanan gözlerine baktım uzunca, dudaklarını öpen dudaklarım yandı. Ve o an tüm ruhum alevlere daldı.

Bana dokunan ellerle kendime geldim, yataktan sıçrayarak uyandım. Uyandım. Kabus. Çağan. Bana bakan Yağıza döndüm, doktor çıktığında gözlerim kararmış yere düşmüştüm. Söylediklerini işitmedim, Yağıza baktım başımı salladım iki yana.

+ Yağız, bana az önce bir kabus gördüğümü söyle, Çağana bir şey olmadığını söyle.

- Olmadı.

Ayağa kalktım, hala iyi hissetmiyordum ve onu görene kadar hissetmeyecektim. Zaten bir şey olmadığına inanmamıştım çünkü Yağız iyi görünmüyordu. Gözlerine baktım, şişmişti.

- Henüz olmadı. Kurşunu çıkarmışlar evet ama sevinmek için erkenmiş. Her şeye hazırlıklı-

+ Olmayacağız Yağız. Henüz olmadıysa sonra da olmayacak. Sevineceğim çünkü Çağan beni bırakmayacak. Beni bıraksa, Egeyi bırakmaz, onu yeni buldu tamam mı?

- Tuana benim ondan başka hiç kimsem yok.

Biliyordum, küçük yaştan beri beraberlerdi. Ve hiç ayrılmamışlardı. İkisinin de başka arkadaşı yoktu. Başını omzuma yaslayıp ona sarıldım. Sakin ağlaması derinleşti, bir kaç hıçkırık firar etti aramızdan. Hepimizin acısı başka yerdendi. Çağan onların en yakınıydı, abisiydi. Benimse, hayatımdı.

Bir kaç dakika öylece ağladıktan sonra, odadan çıktık. Ülkü yanıma gelip sarıldı, Ege elinde kahvelerle yanımıza geldi. O çocuktu ve onun umudu hep vardı. Neler yaşamıştı ve bitmişti, bunun da geçeceğine inanıyordu. O yüzden ilk geldiğimiz andan sonra bir daha hiç ağlamadı. Abisi kalkana kadar da tek bir damla yaş akıtmayacağına emindim. En az Çağan kadar güçlüydü.

Bir geceyi devirmiştik. Sabah 9 sularında onlar uyurken doktordan, yalvar yakar Çağanı görmek için izin aldım. Üzerime verdikleri hastane önlükleriyle hazırlanmış hemşireyi bekliyordum.

İçeri girdiğimde, yatakta uzanan bedeni, tıpkı gördüğüm kabustaki gibi üşüttü beni. Ben onu hiç bu kadar savunmasız görmemiştim ki. En zayıf anında bile hep güçlü dururdu. Yüzünde perdeler arkasına gizlediği acıları, açığa çıkmış gibiydi. Hüzün, üzerine çökmüş. Rengi solmuştu. İçim bu denli yanarken nasıl bu kadar üşüyebilirdim bilmiyorum. Parmaklarım parmaklarına dokunduğunda, tenimin bile onu bir gün içinde nasıl özlediğini farkettim. Parmak uçlarımdaki karıncalanma hissiyle, gözlerimden ardı ardına yaşlar döküldü. Kıvırcık kumral saçları, cansızdı. Dudakları kurumuş, bedeni üşümüştü. Aramızdaki tek fark onun bilinci kapalıydı, bense her şeyi an be an yaşıyor hissediyordum.

+ Daha çok ana ihtiyacımız var Çağan. Sadece bir kere dans ettik, daha çok şarkımız olmayacak mı?

Yüzüm kireç, solgundum
Sen öptün de kurtuldum..

Aklıma düşen şarkı, burnumun direğini sızlattı. Yüzün kireç, solgunsun, şimdi ben seni öpeceğim ve sen de kurtulacaksın. Üzerine eğildim, hafif mora çalan dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Dudaklarım bu hisle yandı, gözümden bir damla yaş onun yanağına düştü. Sonra bir şey oldu, Çağan derince bir nefesle gözlerini açtı. Tüm bedeni titriyordu. Kendine değildi, korkuyla kapıya koştum. Doktorlar İçeri girerken, beni dışarı çıkardılar. Bacaklarım titriyordu. Kalbim uyuştu, korkuyla kapıda bekledim.

" Hastanın kalbi durdu, şok cihazını hazırlayın hemen."

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin