Ufuk

1.3K 87 5
                                    

Yağızın ufuklar dediği yer. Annemin hep hayalini kurup ölmeden iki yıl önce açtığı, benim işletmeye devam ettiğim kahvaltı salonuydu. Şimdilerde işleri büyütüp akşam yemeğini de dahil etmeyi düşünüyordum. İzmirin en güzel tepelerinden birinde, şehri ayaklar altına alan bi yerdeydi.
Yolları biraz girdili çıktılıydı. Her ne kadar dikkatli gitsem de yeni oluşmuş çukuru farketmeden arabanın sarsılmasına sebep olmuştum. Ülkünün birden öne doğru uzandığı sırada Tuanaya döndüm. Eli kalbinde gözleri sımsıkı kapalı haldeydi. Korkmuştu. Şu an küçük bir kız çocuğunu andıran hali içimi yakmıştı. Kendime lanetler okudum. Hem onu kötü etkilediğim için hem de ondan bu denli etkilendiğim için.
Hemen yanımdaki suyu açıp, Ülküyü Tuanadan uzaklaştırdım. Tuananın bir elini tutup suyu kavramasını sağladığımda, gözlerini açtı ve hemen gözlerimi buldu. Sol gözünden düşen tek damla yaş yere düşmeden baş parmağımla sildim.

-İyiyiz Tuana, sorun yok. İyisin. Korkma lütfen suyundan iç ve sakinleş.

Suyu dudaklarına götürdü. Ne çabuk kurumuştu dudakları? Daha bi kaç dakika önce parlıyordu güneşin altında. Bir kaç yudumdan sonra gözlerini kırpıştırdı.

+Özür dilerim, görmedim çukuru çok özür dilerim. İyisin değil mi?

- İyiyim, iyiyim. Ben, nasıl desem..
Bir küçüklük travması diyelim. Bir an için -

Ülkü öne atılıp Tuanaya sarıldığında lafı bölündü bu sefer. Onu çok seviyordu sanırım. Ülkü çok duygusal bir kız değildir, bunu dışarıya fazla vurmaz ama az önce gözleri dolmuştu.

- İyi misin Tuana? diyerek araya girdi Yağız.
Yağız da küçük kız kardeşini bir trafik kazasında kaybetmişti. Şu an içinde yanan yangından eminim ama öyle bir perde vardı ki gözlerine tanımasam ben de göremezdim.

Aramızda duygularını gizlemeyi başaramayan kimse yoktu sanırım. Herkesin bi derdi vardı, duran içerisinde..

Tuana kendini iyi hissettiğini söylediğinde yola çok daha fazla dikkat ederek ilerledim. Sonunda ufuğa ulaşmıştık. Arabadan indiğimizde Tuananın gözlerinin parladığını gördüm. Yağız Ülküyü kolundan tutup manzaranın orada kalan tek masaya götürüyordu. Tuana bana döndü, neydi bu bakış? Mahcubiyet? Minnet?

- Ben teşekkür ederim, bizi gelip aldığın için, kahvaltıya davet ettiğiniz için ve en önemlisi sakinleşmeme yardım ettiğin için..

Masum bakışlarıyla bana bakarken kurduğu cümleler kalbimin ritmini etkiliyordu. Neydi şimdi bu his, nereden çıkıp gelmişti?

+ Hepsi için rica ederim ama yerimde kim olsa yapardı. Hem ben sebep oldum, ben özür dilerim asıl,  dikkat etmeliydim.

- Herkese böyle misin? Yani hep böyle centilmen bi adam mısın?

+ Muhattap olduğum insan sayısı 10 parmağımı geçmez muhtemel.  Yağız ve Ülkü dışında bir tek Cafe çalışanlarıyla konuşuyorum. Onun dışında müvekillerimle.  Yani onlar da iş icabı.. Sen de ola ki Ülkünün hayatında yer edinmeye devam edersen, buna sen karar ver.

- Senin hayatına da dahil olabilecek miyim yani?

Gerçekten cevabını umutla beklediğini belli eden ses tonu kafamı allak bullak etti birden. Bu sefer gamzelerimi belli edecek kadar güldüğümün farkındaydım. Bi kaç saniye yüzünü izledim ve cevap verdim.

+ Hayat bugün seni karşıma çıkardıysa vardır bi bildiği..

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin