Gece

1.1K 66 1
                                    

Manzaraya karşı yaptığımız kahvaltıdan sonra Ülkü dinlenmek istediklerini söylediği için onları eve, Yağızı da spor salonuna bırakıp mezarlığa gelmiştim. Hep kapısına kadar gelip geri döndüğüm mezarlığa. Annemin adını beyaz bir mermerden okumak istemiyordum.  Bu yüzden hep reddetmiştim mezarının yanına gitmeyi. Benim annem benim için hep Ufuk'taydı. O mekanın resimlerle dolu duvarlarında, manzaraya karşı köşede duran o öldüğünden beri rezerve diyerek kimseyi oturtmadığım o masadaydı. Ölümü kabullenecek yaştaydım evet ama söz konusu annemken bunu başaramıyordum.

Eve dönerken iki sokak aşağıda köşedeki marketten çıkan Tuanayı gördüm. Arabayı sağa çektim. Elindeki poşetlere yardım etmek için karşıya geçmek için yola çıktım. O da karşı yoldan bana doğru geliyordu ama düşünceliydi. Birden yolun ortasında durdu.  Şeritten gelen arabayı farketmedi, yola fırlayıp Tuanayı çektim. Şaşan dengesiyle bana tutundu. Dudakları aralandı, durumun kavradığında geri çekilip toparlandı. Ve teşekkür etti. Ama ben gerilmiştim ya da korku muydu bu? Ya burada olmasaydım?

+ Neye dalmıştın öyle? Ya sana bir şey olsaydı, ben burdan geçiyor olmasaydım? Neden dikkat etmiyorsun ki?

- B-ben dalmışım öyle, bilmiyorum. Yol yorgunluğundan sanırım. Özür dilerim, sen de tehlikeye atladın böyle.

+ Derdim atıldığım tehlike değil, yetişemeyebilirdim.. Ya sen de..
Neyse iyi misin?

Ya o da ufukta kalmış olsaydı. Ya ona da yetişemeseydim. Bir gün bile bitmeden neler yapıyordu bu kız bana. Neden kalbim sancıdan kasılıyordu ki?

- İyiyim, iyiyim Çağan. Eve gitsem ve yatsam  bir an önce iyi olacak.

+ Seni bırakayım, gel hadi.

Eve vardık. Ülküye bugün dinlenmelerini, Tuanayı evden çıkarmamasını ve dikkat etmesini gerektiğini yazdığım bi mesaj gönderdim. Kapının kulpuna uzanan eli durdu tereddütteydi. Bir şeyi söyleyip söylememek kararsızdı. Bana doğru döndü. Gözlerinde ne vardı? Neydi beni bu derece çeken, aklıma sığmıyordu. Kalbim ilk defa ağrıdan değil hissetiği bu garip şeyden çarpıyordu.

- Hayatın bildiği ve yaptığı her neyse, bende kelebekler var ediyor' dedi ve hızlıca indi.
Arkasından öylece baktım. Kapıdan dönüp gülümsedi tekrar. Kelebek, kelebekler şu an benim midemi kasan şeyler miydi?

Eve dönüp duşa attım kendimi. Çıktığımda telefonumda Ülküden bir teşekkür mesajı vardı. Tuana anlatmıştı sanırım. Yağızdan da bir kaç Ülküye ithafen yazdığı aşk mesajları. Dönmemesi için ikna etmek istiyordu ve benden yardım bekliyordu. Napabilirdim ki? Bugüne kadar bunu hiç düşünmemiştim. Tuana da kalmak ister miydi acaba? Onu buraya bağlayan bir şey bulunabilir miydi?

Gece lambasını yakıp uzandım. İlk gözümün önüne gelen onu gördüğüm andı. Kendinden emin birine benziyordu ama vardı onda onu böyle derinlere iten bir şeyler. Gözlerindeki duygular, ona dokununca hissettiğim o karıncalanma, bana kurduğu cümleden sonra karnımda hissettiğim onun tabiriyle bu kelebeklenme. Hatta hala süren bu kelebeklenme.
Dün gece ve ondan önceki geceler beni uyutmayan kabuslarken şu an Tuanayı düşünmekti.

Kahvemi alıp sehpaya koydum, tuvalde fırçamı gezdirirken zihnim susuyordu. Annene neden yetişemedin diyen teyzem susuyordu. Ona sen bakamazsın, annene de bakamadın diyen dayım susuyordu. Abi beni bırakma diyen ege susuyordu. Bırakmamıştım ama almışlardı egeyi benden. Dayım alıp Almanyaya götürmüştü. İzlerini bulamadım, hala bulamıyorum.  Babamdan çok kardeşimi arıyorum ama ona dair en ufak şey bulamıyordum. Ve kafamda onu hiçbir zaman bulamayacaksın diyen sesler susuyordu, ben de mutlu aile tablolarımızı çiziyordum senelerdir.
Ondan önce annemle beraber çizdiğimiz renkli vazolar, çiçekli dağlar, gökkuşakları deponun tozlu raflarına hapsoldu.  Onlardan sonrası hep siyahtı. Benim hayatımın 20ekim 2018den sonrası hep soluktu.
Bugüne kadar.

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin