Ege

743 60 0
                                    

Merdivenlerden inerken çalan zil, adımlarımı hızlandırdı. Önden Ülkü, arkasından Yağız ve Mete ellerinde dosyalarla içeri geçtiler. Ülkü geri dönüp bana sarıldı. Sonra Tuanayı mutfağa çekti. Sanırım araştırılacak bir şeyler vardı ve kafein gerekliydi.

- Sen sormadan ben söyleyeyim, akrep denen tiplerin dosyalarını getirdim merkezden, belki gözümüze seninle, ailenle alakalı bir şey, bir bağlantı bulabiliriz diye. Bu adamların muhakkak seninle bi bağlantısı var.

+ Ya da Egeyle?' dedi Yağız.

Salondaki üçlü koltuğu Yağızla ben yanımdaki tekli koltuğa da Mete oturdu. Kaçırdığını düşündükleri çocukların kimlik, adres bilgilerinin olduğu bir liste vardı. Ege ya da değil tanıdık bir isim var mı diye dikkatle inceledim. Göktürk Tiryaki. Tiryaki. Tuanayla bir bağlantısı olabilir miydi? Yağıza baktım o da baktığım yere bakıyordu. Bakışlarım içerken kahveleri getiren Tuanaya döndü. Nasıl sorabilirdim, hiç bahsetmemişti ki. Bilmiyor bile olabilirdi. Çünkü Ülkünün dediğine göre çocuk esirgemede büyümüştü. Meteye işaret edip bu isim hakkında detaylı bi bilgi almasını istedim.

Kapı çaldı. Gelebilecek başka kimse yoktu. Mete bana baktı, kaşlarım çatıktı, anlayıp silahını çıkardı. Tuana silahı görünce köşeye sindi. Tırnaklarını ellerine geçiriyordu. Korku. Korkmuştu, yanına gittim. Ellerini tutup, çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. O sırada Meteler kapıya ilerliyordu.

+ Korkma güzelim, bir şey yok. Mete polis, tamam mı bir şey yok? Ne korkuttu seni, silah mı?

Balını salladı, gözleri doldu. Göğsüme sindi hemen, sardım onu. Saçlarını öpüp, koltuğa geri oturttum. ' Burada Ülküyle bekle, biz kapıya bakıp geleceğiz tamam mı?' dedim dizlerini okşarken. Kafasını salladı. Onu Ülküyle bırakıp kapıya adımladım.

Meteler kapıyı açmıştı, silahını beline geri takıyordu. Yağız bembeyazdı. Kapıdakini göremiyordum ama stres sarmıştı her yanımı. Kapıya vardığımda karşımda gördüğüm O'ydu. Fotoğraftaki. Ege. Kalbimdeki sancı arttı. Bana baktı, şu an ikimiz de birbirimizi inceliyorduk. Koşup sarılmamız gerekmez miydi? Sanki olduğum yere mıhlanmıştım. Parmak uçlarımdan kan çekildi. Buz tuttum.
' Abi.' dedi karşımdaki. ' Abi beni bırakma. ' dedi kulağımdan hiç eksilmeyen sesiyle küçük Ege. Tuanayla Ülkünün şaşkın nidaları duyuldu ardından. Gözümden bir damla yaş aktı, aynı zamanda Egenin de yanağından süzüldü bir kaç damla. Hızlı bi kaç adımla buluşup sarıldık birbirimize. Kemiklerim kırılabilirdi,  kemiklerini kırabilirdim. Öyle kenetledim, öyle kenetlendik. Bi hıçkırık koptu Egenin dudağından. Mete kapıyı kapattı. Daha sıkı sarılabilirmişim gibi biraz daha sardım Egeyi. O'ydu. Ensesindeki bene kadar O'ydu. Kanlı canlı karşımdaydı 5 sene sonra. Bu mutluluk beni delirtebilirdi.
Bir süre öylece kaldık, bir süre de kendimize gelmeyi bekledik.

Sorulacak cevaplanacak bir sürü soru vardı ama nerden başlanırdı bilmiyordum. Ama anlamış gibi Ege anlatmaya başladı.

+ Burdan beni götürdükleri gece, bir adam aldı bizi. Benim gözlerimi kapadılar. Bir yolculuk yaptık iki saat kadar. Sonrasında bir iğne yediğimi hatırlıyorum. Muhtemelen uyutmuşlardı. Uyandığımda korkudan gözlerimi açamamıştım.  Dayımla o adam konuşuyordu. Çağanın bizi bulmasına engel olacaksın, Ege artık benim oğlum olacak. Sana verdiğim kadına karşılık bunu bana borçlusun diyordu. Daha çok korkmuştum ama belli etmedim. Günler günleri kovaladı, dayım bana iyi bakıyordu, yengemin aksine. Dayım öldüğünde yengem eve o adamla geldi. Adam cenazeyi İzmire gönderiyorum, annenin yanına göm dediğinde seni aradığını anladım. Telefonu kapadıktan sonra adam yengeme bu salak da hala kardeşini arıyor dedi. Yaşıyordun ve beni arıyordun. Bunu öğrendiğimde yengemin bana vitamin diye verdiğini ve benim içtiğimi sandığı uyku haplarından onlara içirdim. Hemen bi miktar para alıp dayımın cenazesinin geleceği uçağa bindim gizlice. Cenaze sana gelecek diye takip ettim ama sen yoktun. Bu adamları takip ettim ben de. Geceden beri de şu sokağın başında bekliyorum evin içini görebilmek için ama her yer kapalı. Onlar da tekrar eve gelince sonunda ne olacaksa olsun diyip kapıyı çaldım.

Söyledikleri, yaşadıkları, yaptıkları bir bir boğazıma oturdu. 12 yaşındaki kardeşimin yaptığını ben yapamamıştım. Çekip tekrar sarıldım. Arka arkaya özür dileyerek.  'Affet sana ulaşamadığım için Ege. Senden önce sana varamadığım için, böyle şeyler yaşamak zorunda kaldığın için affet beni.'

Soluk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin