32.Bölüm

4 5 0
                                    

Lancaster Kaiden ile birlikteydi sonunda bahsettiği portal kapılarına geldiğinde neden öyle dendiğini görmüştü dev kapılar vardı portal açmaya uygun görünüyorlardı ama açık bir portal görmemişti.

Lancaster: Peki şimdi ne yapacağız buraya geldik hangi portalın nereye gittiğini nereden bilebilirsin ki ?

Kaiden: Aslında pek fark etmiyor herhangi birini kullanabiliriz her zaman senin istediğin yere açılıyorlar.

Bu cevap Lancaster'a fazlasıyla açıklayıcı gelmişti ama neden hala ilerlemediklerini anlamamıştı.

Lancaster: O zaman neden hemen birini kullanıp gitmiyoruz ?

Kaiden: Onları açmak tahmininden daha zor aslında sen yapıp bizi bu kadar yürüyüşten kurtarabilirdin tabi nasıl olduğunu bilseydin.

Lancaster: O zaman nereye gidiyoruz ki ?

Kaiden derin bir nefes aldı: Çok soru soruyorsun. Zaten açık olan bir portala gidiyoruz. Lütfen başka soru sorma artık.

Lancaster yol boyunca konuşmadı da. Sonunda Kaiden'ın bahsettiği yere gelmişlerdi sanırım ileride açık bir portal vardı buradan surları görebiliyordu hem de o kadar uzak değillerdi. Lancaster portalın yanına koştu.

Lancaster: Acele etmeliyiz.

Kaiden: Arkandan yedi bin kişilik bir ordu geliyor. Eğer çok istiyorsan önden git.

Lancaster portalın içine girdiğinde açıklık bir alanda belirmişti ardından da Kaiden gözüktü onun arkasından da askerler. Surlara doğru hemen gitmek istese de tek gitmenin pek akıllıca bir fikir olmadığını biliyordu. Yolu neredeyse yarılamışlardı Lancaster'ın yüzünde ki umut ve heyecan parçalanmış surları görünce yerini endişeye bıraktı. Diğer sura doğru ilerleyen gölge askerleri ve kanatlı askerleri görebiliyordu ve de onlara doğru yaklaşan Kızıl sancakları. Bir yandan surlara doğru ilerliyorlardı bir yandan da iki ordunun arasında kalmamak için açıktan ilerliyorlardı. Lancaster kızıl ordunun onlara doğru geldiğine emindi. Kesinlikle onlara doğru yaklaşıyorlardı. Lancaster'ın zırhı üzerindeydi. Diğer iki bilekliğin de yanında olduğundan emin olmak için kolunu salladı evet hala kolundaydılar salladığı zaman onları hissedebiliyordu. Kızıl ordu onlara fazlasıyla yaklaşmıştı ama hiç bir askerleri silahlarına davranmamıştı. Onlarda neredeyse surlara yaklaşmışlardı gölge askerleri rahatça görebiliyorlardı. Kızıl ordudan silahsız bir asker onlara doğru gelmeye başladı diğerleri ise surlara doğru ilerlemeye devam etti. Askerler onun en ön sıraya kaiden ve Lancaster'ın olduğu yere gitmesine izin verdiler. Haberci eğilerek elindeki armayı Kaiden'a uzattı. Kaiden armayı almasıyla geri döndü. Lancaster armaya baktı.

Lancaster: O da neyin nesiydi ?

Kaidem: Birlik arması. Bizimle savaşmak için burada değiller.

İkisi de gölge askerlere ilerleyen orduya doğru baktı. Lancaster olabilir miydi diye düşündü. Kızıl ordu taraf mı değiştirmişti ? Etrafın yavaşça siyah bir sisle kaplanması ile Lancaster'ın tüm düşünceleri kaybolmuştu hiç bir şey göremiyordu ama bir şeylerin parçalandığına emindi çarpma sesi duyuyordu. Elinde Kaiden'ın ona verdiği gümüş renkli bir kılıç vardı. Artık kendi silahını almalıydı sürekli birilerinden almak zorunda kalıyordu. Aslında Brynn ve Wolf ta zırhının kendi silahı olduğunu söylese de kılıcı nasıl zırhla birlikte yaratabileceğini anlamamıştı. Sonunda büyük bir parçalanma sesi ile sis yok olmaya başladı. Lancaster ileride yıkılan surları gördü. Brynn ve diğerleri gölge askerlere doğru hücum etmeye başlamıştı kan şövalyeleri de aynı şekilde gölge askerlere saldırmaya başlamıştı, Lancaster bir şansları olduğunu biliyordu bu gün burada bütün her şey bitecekti. Sonunda Kaiden'ın askerleri arasında kendisi de savaşa katıldı. Kan görmekten bile rahatsız olan biriydi ama öldürmesi gerekirse bunu yapmaktan çekinmezdi. Gölge askerler ve göklerin gözü savaşın ortasında kalmıştı. Kan şövalyeleri, yüksek adacılar ve Brynnlar etraflarını sarmıştı. Lancaster'a çarpan kılıçlar zırhının üzerinde parçalanıyordu, elindeki kılıç ise tüm her şeyi parçalayıp geçiyordu. Lancaster Brynn'ı savaşın ortasında gördüğüne emindi tüm gölgelerin arasında yanına yaklaşan tüm gölge askerler anında yok oluyordu. Savaş fazla uzun sürecekmiş gibi durmuyordu. Canmore ve Windsor'u gördü Kılıçlarının etrafında mavi renkli bir ateş vardı. Etraflarında sürekli bir bariyer ile savaşıyorlardı. Savaş tahmin ettiği gibi de o kadar uzun sürmemişti gölge askerlerin çoğu yok olmuştu gök adacılar ise savaştan kaçıyorlardı. Ama bu yine de bir zafer sayılmazdı yerde yatan insanlara baktılar Brynnlardan, Kan şövalyelerinden, Gök adacılardan, Yüksek adacılara hepsi amaçları için bir sürü asker kaybetmişti.

****************

Atrium surlardaki savaşı yeterince izlemişti bir başarısızlık daha ama bu da onların düşünmesini istediği şey. Son saldırı için hazırlanmanın vakti gelmişti Atrium takipçilerden birini çağırıp onları getirmesini istedi. Atrium büyü odasında iki dizinin üstünde gözleri kapalı bekliyordu. Takipçinin geldiğini duyunca olduğu yerden kalktı suratında vahşi bir gülümseme vardı sanki çoktan kazanmış gibiydi. İçerideki muhafız Atrium'u görmesiyle herkesi diz üstüne çöktürdü. Atrium aslında gerçekten çoktan kazandığını biliyordu. Atrium bir sandalye çekip oturdu önündeki üçlüye baktı aslında bu kadar kolay olacağı aklının ucundan bile geçmemişti.

Atrium: Biliyor musunuz eğer biraz bile babanıza çekseydiniz bu durumda olmazdınız. Ne kadar zevkli olduğunu anlatamam size yapacaklarım ve yapmayı planladıklarım. Ölmek için gerçekten yalvaracaksınız tabi bunu yapardım ama sizin için çok daha iyi planlarım var özellikle senin için 'Wolf'. Lancaster'ı korumak için ölmeyi göze alman gerçekten takdire şayan hatta neredeyse seni serbest bırakmayı düşünmüştüm. Phys ve Syra ne üzücü, iki kardeş ama birbirlerinin kanını taşımıyorlar. Babanızın sizin ölümünüzü yakından görmesini sağlayacağım özellikle Syra senin ölümünü izleteceğim hem de bundan büyük bir zevk alacağım. Seni korumak için onca yaptıklarından sonra sen ondan nefret ettin. Seni korumak için kendi babasını öldürdü bunu biliyor muydun ? Sonrada ırkına yalan atıp senin kalmanı sağladı. Üzücü senle aynı ırkın kanını taşımamız bile iğrenç bir düşünce nasıl olurda senin gibi zayıf ağlak biri antik ırklardan birinin kanını taşıyabilir ki. Ahh, evet seni unutmadım, Phys. Eminim ki öldükten sonra bana güzel hizmetler vereceksin. Hiç bir zaman gerçek potansiyeline ulaşamayacak olman ne kadar üzücü üstelik şu ana kadar sezdiğim en güçlü Brynn belki de sensin. Cesursun ama aptallığından. Büyük bir lider olabilirdin. En baştan beri babanın yolunu izlemen gerekti ama merak etmeyin ölümünüz hiç yoktan benim işime yarayacak.

Atrium konuşmasını bitirdiğinde takipçiye onları savaşa kadar hazırlamasını istediğini söyledi. Syra ve Phys kaçmak için uğraşıyorlardı ama çok sıkı bağlanmışlardı ikisi de ağlıyordu, korkuyorlardı ama Wolf duruma rağmen sakin durmuştu eğer bir şansını bulursa kendini ve diğerlerini öldürmekten çekinmeyecekti bunun için hiç tereddüt etmeyecekti kullanılmaktan çok daha iyiydi.

Atrium takipçi gitmeden önce başka bir şey daha istedi.

Atrium: Wolf'u ben senden onu götürmeni isteyene kadar şimdilik burada bırak diğer ikisini alıp gidebilirsin.

Takipçi Syra ve Phys'ı alıp odadan çıktı.

Atrium: Ee, sence nasıldı ?

Wolf gözlerini devirerek Atrium'a baktı.

Wolf: Şov yapmayı bırak. Beni Lanetsiz kılıcınla yaralamışındır umarım.

Atrium: Belki. Hayır tabi ki o kadar amatör değilim bunu yüzlerce kez yaptık. Sence yaratıcı olmaya uygunlar mı ? yoksa sonrakiler ile şansını denemek ister misin ?

Wolf: Bir umut var fena değiller ama öldürmekten çekiniyorlar buna alışmaları zaman alacak gibi üstelik yeteneklerini kullanmayı uzun süre sonra öğrenecekler gibi duruyor. Bu problem olabilir biz şu anlık Auraları çekingenlik yaşamasın diye zayıfmışız gibi davransakta çok daha güçlü kişiler ortaya çıkacak korkmamız gereken şey bu.

Atrium: Herhalde o zamana kadar baş yaratıcı sembolünü kullanmayı falan öğrenirler o kadar aptal olamazlar.

Wolf: Sen her zaman yaptığını yap hayatta kalırsalar gerisini ben hallederim.

Atrium takipçiye Wolf'u alması için seslendi. Takipçi hızlıca Wolf'u diğerlerinin yanına götürdü.

Yeni Başlangıç (Serinin 1. kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin