41.bölüm

47 11 2
                                    

Atrium ormana geri dönmüştü yaralarının çoğu şimdiden iyileşmişti yanında mavi örücü vardı gözleri kapalı duvara yaslanmış Atrium'un büyüsünün bitirmesini bekliyordu. Atrium işini kısa bir sürede bitirdi.

Mavi örücü: Sanırım surlara saldırma vakti geldi.

Yerden kalkarak odadan dışarı çıktı Atrium da peşinden gitti.

Atrium: Evet, Aiden ile konuştum saldırabilmemiz için savunmanın zayıf yönlerini söyledi, orada benim kalemde delireceğini tahmin etmiştim. Şimdi tek yapmamız gereken Altın lejyonu sonsuza dek yok etmek, gücü geri aldığım zaman Ecore bile benim için bir oyuncak  olacak.

Mavi örücü ağacın üzerinde ki evin dışına çıkmıştı ileri baktı Brynnların yok olmuş surlarına doğru. Derin bir nefes aldı. 

Mavi Örücü: Atrium amacım seni sorgulamak değil ama bu yaptığından emin misin? takipçilerin sayısı otuzdan daha az onlar ölürse başka örücü olmayacak, İnsanlar bizden nefret ediyor cidden bunu değiştirebileceğini düşünüyor musun ?

Atrium onun yanına geçerek surlara baktı. 

Atrium: İlk örücü de insanlar tarafından sevilmemişti oysa yaptığı her şey insanlık içindi. Antik şafak ören, Babam hiç bir zaman savaşmak istemedi belki de örücülerin ilk kez insanlarla barış içinde yaşadığı bir dönem olacaktı ama Brynnlar onu öldürdü, artık antik çağ geride kaldı. Artık onlara iyi olduğumuzu kanıtlayamayız onlar bu savaşı başlattı ve ben de bitireceğim, insanlar kendilerinde olan büyü  gücünün kaynağının kötülükten geldiğinden bile haberdar değil. Amacıma ulaştığım zaman artık büyü bu evrende var olmayacak, üstelik ne zaman söylediğim bir şeyi yapmadığımı gördün biliyorsun benim zamanla aram iyidir.

mavi örücü biraz gülümsedi: Evet dediğin her şeyi gerçekten yaptın. Her zaman arkanda olduğum bil ama belki de vazgeçmeliyiz belki sende babanın yolunu takip etmelisin.

Atrium tuttuğu demirliği eliyle sıkarak parçaladı.

Atrium: Bizi öldürmelerini beklemek için mi, Hayır ! diğerlerine haber ver bu gün Altın lejyonun sonu olacak.

***************************************************

Kal'ter esnedi Ecore'un geri dönmesini uzun süredir bekliyordu bir sonraki planı bilmeden hareket etmek veya görünmek istemiyordu. Ona doğru yaklaşan ayak seslerini duyunca bir an odanın karanlık bir köşesinde gizlendi içeri giren kişi daha ne olduğunu anlamadan kılıcı boğazına dayamıştı. Ecore kılıcı yavaşça iki parmağıyla aşağı doğru ittirdi, 

Ecore: İyi ve kötü haberlerim var.

Kal'ter derin bir nefes aldı Ecore ona söyleyeceği şeyleri merak ediyordu.

Kal'ter: İlk önce kötü haberi ver.

Ecore: Kötü haber Atrium'un bir sonraki hamlesi başarılı olursa hepimiz biteriz.

Kal'ter: Peki iyi haber ?

Ecore: İyi haber sonraki planını biliyorum. Atrium kendi kalesini yeniden ele geçirmeye çalışacak kalenin içinde ona büyük bir ölçüde güç sağlayacak bir güç kaynağı var.

Kal'ter: Anladım. Fakat orayı koruyan lejyonu geçmesi çok zor gölge orduyu dakikalar içinde yok ederler.

Ecore: Evet yapabilirler ama artık Atrium'un yanında başka örücülerde var. Yaptığımız anlaşmayı unutma bana daha fazlası lazım özellikle güçlüleri öldürmeye devam etmeni istiyorum.

Kal'ter: Eğer söyleyecek başka bir şeyin yoksa ?

Ecore başını sallayarak söyleyeceği başka bir şey olmadığı belirtti Kal'ter oyalanmadan yanından ayrıldı.

*******************************

Sanctum portal kapılarına kaçmaya çalışan insanları korumak için tereddüt etmeden gölge askerlerin arasına dalmıştı. Yanında daha önce birlikte savaştığı efsaneler ve tanrılar vardı ama yine de Turuncu örücü gücünü gölge askerlerle paylaştığı için onları öldürmekte zorlanıyorlardı. Örücü durdurulamazsa burası mezarları olabilirdi. Zırhına çarpan kılıçların çoğu parçalara ayrılıyordu ama kılıçlar artık zırhı parçalamaya başlamıştı, vücudunun kanadığını hissedebiliyordu ne kadar hızlı hareket etseler de ne kadar tüm gölge askerleri etkileyecek saldırılar yapsalar da sayıları onlara göre daha azdı ve gölge askerler sürekli olarak gelmeye devam ediyorlardı. 

Yarattıkları bariyerler saniyeler içinde parçalanıyordu geriye çekilmek zorunda kalmıştılar, bu tek şanslarıydı ama tüm bir dünyanın öylece yok olmasına izin veremezdiler. Beş saate yakın süredir burada savaşıyorlardı hiç tanımadığı kişiler yanında bu süre boyunca öldü, biraz daha dayanmalıydılar. Sanctum kendine doğru gelen devasa bir ateş alanı görünce geriye çekildi uzun bir çizgi boyunca ateşin içinde kalan gölge askerlerin zırhları bile ateşte yok olmuştu. Ateş üzerinde gerçek kontrole sahip bir tanrı, herkes için tehlikeli bir rakip. Sanctum'a doğru yaklaşıyordu portalların sağ kısmını kaybetmişlerdi gölge askerler o kısımda ki herkesin işini bitirmişti, Sanctum bir yandan savaşırken yanına gelen savaşçıya seslendi. 

Sanctum: Nisar! geri çekilmeliyiz sanırım bu dünyadan vazgeçmek zorundayız.

Nisar Sanctum'a doğru yaklaşırken etrafındaki her şeyi hem yakıyor hem parçalıyordu tabi gölge askerler karanlık bir sise dönüşüp yok oluyordu. Nisar sonunda Sanctum'un yanına gelmişti artık yan yana savaşıyorlardı. 

Nisar: Ben gücümün sınırındayım yine de kazanabiliriz, eğer senin için yolu açarsam örücüyü durdurabilir misin ?

Sanctum onun neyden bahsettiğini anlamıştı Nisar intihar girişiminde bulunacaktı. 

Sanctum: Bunu yapmak zorunda değilsin eğer bunu yaparsak sonunda ikimizde öleceğiz.

Nisar: Biliyorum bu benim göze alabileceğim bir fedakarlık peki senin ?

Sanctum başını sallayarak onayladı. Nisar'ın vücudu büyük bir ateş topuna dönmüştü elindeki iki kılıçta alevler içindeydi. Kılıçlarından birini gölge ordunun arasına fırlattığı kılıç yere çarpıp toprağa saplanınca kılıcın yanında belirdi. Nisar gölge ordunun etrafında çıkamayacakları ateşten bir daire oluşturdu. Gölge askerler onun üzerine doğru koşarken son bir kez gülümsedi üzerindeki ateşin etrafa saçılmasıyla dairenin içinde büyük bir patlama oluştu. Saniyeler sonra dairenin içinde yanan bitkilerden başka bir şey kalmamıştı. Ama fedakarlığı boşa gitmeyecekti Sanctum eğilip yere dokunduğunda yer sarsılmaya başladı üzerindeki zırhı ve kullandığı kılıç kapalı mor ve Altın sarısı zırh ve kılıçlara yerini bırakmıştı, kaskın içinden gözlerinin mor parıltısı görülüyordu. 

Altlarında ki toprak çatlayarak yarıklar açıldı, dışarı doğru mor bir ışık saçıyordu aynı zamanda etraflarında ki ışığı içine çekiyordu. Sanctum'un boyu neredeyse iki katıydı bu formda uzun süre kalamazdı, bu formu enerjisini çok hızlı bir şekilde tüketiyordu yani sadece tek bir şansı vardı. Örücü gücünü hala onlara doğru ilerlemekte olan gölgelerle paylaştığına göre örücünün zayıf olduğunu biliyordu. İleri doğru atıldı hiç kimse sanctum'un hareketlerini göremiyordu o kadar hızlı hareket ediyordu ki sanki arkasından bir tane daha kopyası gidiyormuş gibi duruyordu. O örücüye yaklaştıkça çatlaklardan dışarı saçılan ışık gölgelerin ve örücünün onu görmesini engelledi, örücüye doğru koşarken kılıcını ona doğru salladı önündeki her şeye çarpan bir ışık dalgası gönderdi dalga örücüye çarpınca geriye doğru savrulup düştü. 

Sanctum avantajı kullanarak örücünün üzerine müthiş bir hızla tırmandı saniyeler sonrada kafasının üzerinde duruyordu kılıç son bir kez kör edici mor bir ışıkla parladı kılıcı örücüye sapladığında. Örücü tekrar insan formuna geri dönmüştü bitkin ve yaralıydı gölge askerlerin de zayıflamasıyla Arkada kalanların işi kolaylaşmış oldu. Örücü Sanctum'un bir kaç metre arkasında belirmişti, Sanctum ona doğru bakan başka birini gördü açık mavi gözler ona doğru bakıyordu. Onu daha önce görmediğine emindi hatta bir örücü olduğuna emindi. Hiç beklemeden yerde yatan örücünün işini bitirmek için ona doğru koştu hala şansı varken bunu yapabilirdi, Sanctum örücüye yetişemeden küçük bir sis bulutunun içinde kayboldu, geriye baktığında diğer örücüyü de görememişti. 




Yeni Başlangıç (Serinin 1. kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin