Bölüm 15: Av Zamanı

577 30 2
                                    

"Bu senin kulaklığın, iletişimde kalmamız için önemli. Saati de taktın değil mi?" Barış'ın sorusuna karşılık sessizce onaylamakla yetindim. Şu anda onların deyimiyle ava çıkmak için hazırlanıyorduk fakat benim aklım başka bir yerdeydi. 

Birkaç gündür aynı rüyayı görüp duruyordum ama ne gördüğümü tam olarak hatırlamıyordum. Fakat dün gece daha net görmüştüm. O zamandan beri de içimde bir huzursuzluk vardı. Barış'ın kendisini bir uçurumdan aşağıya doğru bıraktığını görmüştüm. Bunu yaparken de yüzünde en güzel gülümsemelerinden birisi vardı. Fakat bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum. O atlarken bunu hissetmiştim ve uyandığımda da bu his devam etmişti. Bu sadece bir rüyaydı, biliyordum ama garip bir şekilde çok gerçekçi hissettirmişti.

"Endişelenme, bu gece hep yanında olacağım." Kafam sürekli bu rüyaya takıldığı için endişeli gözüküyordum sanırım. Ama endişelendiğim şey ava çıkıyor oluşumuz değildi. Kuruntularımla onu da germemek için rüyamdan bahsetmeyecektim. "Amortuslar için endişeli değilim. Dün geceden beri içimde tuhaf bir his var. Belki de düzgün uyuyamadığım içindir."

"Düşünmemeye çalış, dikkatini buna vermeni istiyorum. Sen gücünü kullanarak onları yaralayacaksın, bende işlerini bitireceğim. Planı anladın değil mi?"

"Evet, otuz kez falan söyledin çünkü." Endişeliydi ama bana güvenmesi gerekiyordu. Sonuçta bende çocuk değildim.

"Tamam, affedersin. Bu ilk ava çıkışın olduğu için biraz abarttım sanırım. Sana güveniyorum, gücünün kontrolü sende." Akşamdan beri sayısız kez kurduğu bu cümleye karşın gülümsemeden edemedim.

O sırada Mira da yanımıza gelmişti. "Çok havalı gözüküyorsun." Hazan kıyafet olarak rahat ve genelde koyu renk tercih ettiklerini söylediği için ben de ona göre giyinmiştim. Siyah, dar bir pantolon ve üzerime oturan bir kazak, onun üzerine de yine siyah renkli ve rahat hareket etmemi sağlayacak kısa montumu giymiştim. Rahatça koşabilmek için ve soğuk olmasına rağmen kar da olmadığı için siyah spor ayakkabılar tercih etmiştim. Bir aksiyon filminden fırlamış gibi göründüğümü inkâr edemezdim. "Teşekkürler."

"Dikkatli olun."

"Merak etme." Onu rahatlatmak için sıkıca sarıldım ve gülümsedim. Sonrasında Hazan, Barış ve ben geçide doğru yürümeye başladık. Kuzey bilgisayarların başında kalmıştı. Bir ekip daha bize eşlik edecekti. Onlar da üç kişi olduğu için ikili gruplara ayrılacaktık. 

Sığınağa geçtikten sonra, Hazan diğer ekibe yetişeceğini söyleyerek hızlandı. Barış ise beni sığınaktan çıkmadan durdurmuştu. Başka bir tekrar daha yaptıracağını zannedip bıkkın bir ifadeyle ona döndüm. "Şimdi görünmez olacağız. Sana anlatmıştım, hatırlıyorsun değil mi?" Doğru ya, bir de görünmezlik vardı. Onaylayarak mühür olan kolumu yukarı sıyırdım, artık bunu kendim yapabiliyordum. Sağ elimi mührümün üzerine koyup, zihnimde o alanda yok olduğumu hayal ettim. Her şey inanmakla başlıyor demişti Barış ve haklıydı. Gözlerimi açtığımda mührüm mor renkte parlıyordu. Bu, işe yaradığı anlamına geliyordu.

Sığınaktan çıkıp orman yoluna doğru yürümeye başladık. Barış işleri biraz anlatmıştı. Dediğine göre ormanda tuzaklar da vardı. Tuzakların yanındaki ağaçlara, Amortusların anlamayacağı şekilde işaretler yerleştirilmişti. Her gece değiştiriyorduk ki yerlerini ezberleyip ona göre hareket etmesinler. Sabaha karşı da kaldırıyorduk, çünkü insanlar girerse zarar görebilirlerdi. Yola yakın kısımlara özellikle yerleştiriliyordu. Yine de bir yolunu bulup kaçanlar olabilir diye kasaba merkezine gidebilecekleri yolda bir ekip bekliyordu. Tuzakları hava kararmasına yakın o arkadaşlar yerleştirmişti ve sabah Hazan'lar toplayacaktı. Her şeyi sırayla ve dönüşümlü yapıyorlardı. Birbirlerine takılsalar da koruyucular arasında ciddi anlamda bir rekabet, kıskançlık yoktu. Birbirlerine saygılılardı ve bu hoşuma gidiyordu.

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin