Bölüm 39: Kırgınlıklar

369 21 3
                                    

"Şimdi tekrar odaklanalım. Şömineden gelen odun çıtırtılarını düşün... İnsana ne kadar huzur verir değil mi? Dinginleştirir, rahatlatır... Odunların tek bir kıvılcımla alev aldığını zihninde canlandır... "

Bıkkınlıkla elimi indirdim. Yaklaşık iki saattir Novun'un bahçesindeki güvenli bir yerde ateş elementimi açığa çıkarmaya çalışıyorduk. Daha bir mumu bile yakamamışken önüme odun dolu bir teneke kutu getirmişti ve sakinleşip odaklanarak onları alev aldırmamı bekliyordu... Beni kızdıracak bir şey yapsa belki daha çabuk ilerleyebilirdik. Fakat o, benim bu elementi sadece öfkeye bağlı kılmamam konusunda ısrarcıydı. Tamam belki söyledikleri doğru olabilirdi, ama işe yaramıyordu işte. İşe yaramamasına rağmen saatlerdir bununla uğraşıyorduk. Planı beni yavaş yavaş sinirlendirmekse, başarmak üzereydi. "Olmuyor işte, ateş elementimi nasıl sakinlikle çıkartabilirim? Ben hava elementimi bile olaylı bir şekilde açığa çıkardım, ateş elementimi meditasyon yaparak mı çıkarmamı bekliyorsun cidden?"

Gözlerini devirdi. "Olması için yeterince çaba gösteriyor musun sence? Daha çok baştan pes etmiş gibisin."

Şaşkınlıkla ona baktım. "Çabalamadığımı nasıl söyleyebilirsin? İki saattir burada her dediğini uyguluyorum ama bende meditasyon işe yaramıyor işte ne yaparsın! Sanki sana çok faydası olmuş gibi boşa vakit kaybettiriyorsun burada!" Kelimeler ağzımdan dökülür dökülmez pişman oldum. Annesiyle yaşadığı olayı yüzüne vurmuş gibi olmuştum ve o da bu şekilde anlamış gibiydi. Gerilmeye başladığı yüzünden okunurken, "Ben öyle yapmadığım için senin öyle yapmanı istiyorumdur belki! Senin de bu berbat hissi yaşayıp elindeki güce küsmemen için çabalıyor olabilir miyim? Boşa vakit demeden önce bunları hiç düşündün mü?" dedi, sert bir ses tonuyla.

Çoktan pişman olmuş bir halde yanına giderek elinden tuttum. "Barış özür dilerim, biliyorum beni düşündüğünü. Sadece, sürekli başarısız olmak beni biraz gerdi sanırım, düşünmeden konuştum özür dilerim."

"Ben sadece öfkelenmeden de bu elementi kullanabileceğini bilmeni istiyorum. Bu konuda sana kötü örnek olmak ya da seni korkutmak istemiyorum. Benim yaşadıklarımı bilirken, hatta bazı anları zihnindeyken, bu elemente karşı nasıl nötr bakabilirsin ki? Sadece bunu düzeltmeye çalışıyordum..."

"Biliyorum sevgilim, özür dilerim. Ama ben bu elemente düşündüğün kadar korkuyla bakmıyorum. Zor ama güçlü bir element ve çoğu yaratığı yok etmekte önemli bir yeri var. Ayrıca sıcacık olmanı da seviyorum." dedim gülümseyerek. Bakışları yumuşamıştı. Bir elini saçlarımda gezdirerek gözümün önüne düşenleri kulağımın arkasına doğru itti ve gülümsedi. "Sevgilim mi dedin sen?"

Bir adım geri atarak ona ifadesiz bir suratla baktım. "Bir ton laf ettim, sadece onu mu duydun?"

Birleşik olan ellerimiz sayesinde beni kendine çekti ve diğer elini belime dolayarak olası kaçış yolumu da engelledi. Yüzünü yüzüme daha da yaklaştırırken, "O kelimeyi en son söylemeliydin, başta söylediğin için geri kalan hiçbir şeye odaklanamadım." dedi. Gülümsememe engel olamadım. "Sanki ilk defa söylüyorum, ayrıca sevgilim değil misin?" dediğimde, yüzünü sanki mümkünmüş gibi daha da yaklaştırdı. "Farkında değilsin ama ilk defa söylüyorsun. Heyecanlanmam normal değil mi?"

"İlk defa söylemiyorum..." dediğimde kaşlarını çattı. Bir süre düşündüm, sanırım gerçekten ilk defa söylüyordum. Nedense bu tarz kelimeler kullanmakta iyi değildim, bende absürt duruyor gibi hissediyordum. Ayrıca adını söylemek hoşuma gidiyordu, güvende hissettiriyordu. "Tamam, ilk defa olabilir." dedim gülümseyerek. "Daha fazla söylemeye özen gösteririm."

Gülümsemesi gözlerine ulaştı ve aklımı başımdan alan gamzeleri de gün yüzüne çıktı. "Kelimeler önemli değil, sen Barış derken öyle bir vurgu yapıyorsun ki onun altındakini duyabiliyorum."

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin