İnsan zihnini uzay boşluğuna benzeten bir yazı okumuştum; uçsuz bucaksız ve daha keşfetmediğimiz çok sırrı olan bir yer... Bu şekilde yazıyordu ve bugün yaşadıklarım bana o yazıyı anımsatmıştı. Filmlerde görebileceğim tarzda şeyler görmüş, bir de bunları deneyimlemiştim. Tıpkı şu anda olduğu gibi...
Yine o evde, o akşamdaydım. Karşımda öz annem ve annem olduğunu sandığım kişi, eşyaları çantalara koyuyorlardı. Çocuk olan ben ise yatakta yatan kardeşimin yanında oturmuş onlara bakıyordum. Olacaklardan habersiz ama aynı zamanda bir şeylerin ters gittiğini hissediyor gibiydim. Kardeşimin elini tutmuş onun da bunları hissetmemesini sağlamaya çalışıyordum.
Sonra öz annem yanıma geldi. Yanağımı okşadı, bana dolu gözlerle bakıyordu. "Alinciğim bunu bilmeni istiyorum, seni çok seviyorum ve kardeşini de öyle. Baban da sizi çok seviyor..." Gözünden yaş damlamıştı ama gülümsemeye çalışıyordu. "Ve Alinciğim, senden kardeşini korumanı, onu hiç yalnız bırakmamanı istiyorum. Bunu yapabilir misin?" Yüzüm asıktı ama kafa salladım. "Sen bizimle gelmeyecek misin? Bizi bırakacak mısın yoksa?"
"Hayır anneciğim ben sizi nasıl bırakabilirim? Ben sonradan geleceğim, siz önden Bahar teyzenizle gidecekseniz. Bana söz ver, onu asla üzmeyeceksin tamam mı?" Yine kafa sallamıştım. Annem olduğunu öğrendiğim kadın dolu gözlerle bana sarıldı. Saçlarımı okşayıp öptü, güvende hissettiren kokusunu hatırlıyordum.
Sonra kolumu açıp tıpkı Barış'ın yaptığı gibi elini mührümün üzerine koydu, ardından gözleri parladı. Fakat onun gözleri Barış'ın aksine mor renkte parlıyordu. "Şimdi benimle ve babanla ilgili bütün anıları unutacaksın, ta ki güçlerini kazanmış bir şekilde bu eve gelene kadar. O zaman tavan arasına çıkıp oradaki mor işlemeli kutuyu bul ve içine bak." Küçük ben gözlerimi ondan alamıyordum. Tıpkı Barış'ın yaptığına benziyordu.
"Seni seviyorum benim güzel kızım, sizi seviyorum..." Ağlayarak ekledi. "Şimdi uyu." Küçük ben yatağa doğru düşerken benim de etrafım karanlığa gömüldü. Yine uzay boşluğunda sürüklenmeye geri dönmüştüm.
...
Etrafımda sesler duyuyordum ama gözlerimi açamıyordum. Bu sanırım Barış'ın sesiydi. "Çok mu üzerine gittik? İlk günden her şeyi anlatmak zorunda mıydık?" Sesi endişeli geliyordu. Sonra da bütün bunları başlatan yaşlı sesi duydum. "Her şeyi anlatmasam sorgulamaz mıydı sanıyorsun, sen olsan öylece bırakır mıydın? Ben de baştan her şeyi öğrenmesinin daha iyi olacağını düşündüm ama bütün anılarının bir anda geri geleceğini tahmin edemedim. Sanırım bunun sebebi, onun çok güçlü olması. Bu yüzden merak etme, kötü bir şey olmayacak yorgun düştü sadece. Uyandığında kendini iyi hissetmezse çağır ama bence iyi olacaktır. Sonra evine kadar bırak, yalnız gönderme. Bu yaşadıklarını hazmetmesi için biraz zaman vermeliyiz, güçleriyle sonra ilgileniriz."
Ardından ayak sesleri ve kapı kapanma sesi duydum. Sanırım odadan çıkmıştı. Sandalyenin çekilme sesine benzer bir şey duydum. Barış hâlâ içeride olmalıydı. Gözümü açmaya çalışıyordum ama göz kapaklarım ağır geliyordu. "Özür dilerim... Önceden daha fazla şey söylemiş olsaydım belki böyle olmazdı." Kendini mi suçluyordu? Ne söylerse söylesin bu her türlü ağır gelirdi. Ayrıca ilk başta ona kızsam da anlıyordum. Bunları nasıl söyleyebilirdi ki? Söylese de ona inanmazdım zaten.
Güçlükle gözlerimi açtım. Burası az önceki yerden farklı bir odaydı ama hâlâ Novun'da olduğum çok belliydi. Yattığım yerin tam karşısında, yere kadar uzanan ve çerçevesinin üst kısmı oval gelen iki cam vardı. Çerçevelerinde yine sarmaşıklar vardı, duvarlar da yine bej rengiydi. Camdan dışarıda ise güzel gün ışığı ve ağaçlar gözüküyordu. Soluma döndüğümde yattığım yatağın yanında bir sandalyede oturmuş başını ovan Barış'ı gördüm.
"Senin bir suçun yok." Sonunda güçlükle de olsa konuşabilmiştim. Anında başını kaldırıp yüzüme baktı. Endişeli gözüküyordu. "Daha önce anlatsan muhtemelen inanmazdım. Gözümle görmesem ve bu anıları hissetmesem ona da inanmazdım."
"İyi misin?" Sesi de endişeli geliyordu. "Fiziken iyiyim ama manevi olarak aynı şeyi söyleyemeyeceğim galiba." Bunu söylerken yüzüme histerik bir gülümseme yerleşmişti. Yattığım yerden kalkmaya çalıştığımda hemen beni tuttu. "Hemen kalkmasan daha iyi, tekrar başın dönebilir." Dediği gibi de oldu. Başımın döndüğünü hissettiğimde kalkmaya çalışmaktan vazgeçip sırtımı yatak başlığına yasladım ve gözlerimi kapattım. Açtığımda baş dönmesi biraz olsun geçmişti. Barış ise hâlâ endişeli gözlerle bana bakıyordu. "Şöyle bakmaktan vazgeç lütfen, iyiyim ben."
"İyi değilsin ve bu çok normal. Ama yalnız değilsin, bunu bilmeni istiyorum. Kardeşine anlatırken de yanında olabilirim. Bu şeyleri yalnız yüklenmek zorunda değilsin." Söyledikleri kalbime dokunmuştu, çünkü çok samimi söylemişti bunları. Ailemizi kaybettiğimizden beri büyük olan ben olduğum için çoğu şeyin üstesinden tek başıma gelmiştim. Bu yüzden samimiyetle söylediği bu sözler benim için çok kıymetliydi. "Teşekkür ederim." Samimi bir şekilde gülümsemediğimde o da bana karşılık verdi. Bir süre sessizlik olunca bu havayı dağıtmak için başka şeyler sormaya karar verdim. "Burası neresi?"
Bir yandan da etrafımı incelemeye devam ediyordum. Sağ tarafta bir dolap ve onun solunda bir kapı vardı. Ayrıca yatağın bulunduğu duvarın hizasında da bir kapı gözüküyordu. Sol tarafıma baktığımda ise bir çalışma masası duruyordu. Masada bir de fotoğraf vardı, aile fotoğrafına benziyordu. Anne, baba ve çocuk gibiydi. Uzaktan tam seçemiyordum ama sanırım fotoğraftaki Barış'tı. "Benim odam. Kasabada da evim var ama hepimizin burada da bir odası bulunuyor." Söylediği şeyle kafamı sallayarak onayladım. İki gündür tanıdığım bir kişinin odasına kadar görmüştüm.
"Bayılmadan önce kutu dedin. Bunu neden söyledin, hatırlıyor musun?" Sorusuyla tekrar zihnimde öz annemin sesi yankılandı. "Bu bir hatıraydı. Öz annem Cansu, anılarımı silmeden önce güçlerimi kazanıp o eve geri döndüğümde tavan arasındaki kutuyu kontrol etmemi söyledi." Üzerimdeki örtüyü atıp ayağa kalkmaya çalıştım fakat hızlı kalktığım için gözüm karardı ve yatağa geri oturdum. Barış tekrar bayılacağımı zannedip refleksle kolumdan tutmuştu. "İyi misin?"
Sessizce başımı salladım, onunsa kaşları çatılmıştı. "Böyle ani hareketler yapmamalısın. Yaşadığın şeyler kolay şeyler değildi, yan etkiler göstermen çok normal."
"Barış, benim o kutuya bakmam lazım. Böylelikle delirmediğimden emin olabilirim." Önümde yere, dizlerinin üzerine çöktü. Bir süre gözlerimin içine baktı. Gözlerimde buna ihtiyacım olduğunu görmüştü sanırım. "Tamam ama bu sefer seninle gelmeme izin ver. Tekrar bayılmayacağını bilemeyiz. Kardeşin seni öyle bulursa daha çok endişelenir, değil mi?" Doğru söylüyordu. Zaten artık ev adresimi öğrenmesinde bir sakınca görmüyordum. Sonuçta ben onun odasına kadar görmüştüm.
"Kardeşim okuldan akşamüzeri dönüyor, o gelene kadar rahatça bakabiliriz."
"Tamam o zaman." Şefkatle gülümsedi. Neden bilmiyorum ama gülümsemesi beni sakinleştiriyordu. "Her şey yolunda" der gibi bir gülümsemesi vardı. Ayağa kalkıp elini uzattı. Ben de minnettar bir gülümseme ile elini tuttum ve kalkmama yardımcı olmasına izin verdim. Nedense şimdi bu şeylerin üstesinden gelebileceğimi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU: SON MELEZ
Fantasy"Sadece bir gecede hayatım tamamen değişmiş, doğru bildiklerim birer yalana, imkânsız dediğim şeyler ise gerçeğe dönüşmüştü. Yüzünde geçmişin acı hatırasının verdiği buruk bir gülümseme ile hakkımda ne biliyorsa anlatmıştı Çınar amca. Anlattığı şeyl...