Bölüm 6: Geçmişin Şafağı

1K 57 3
                                    

Evrenimiz tahmin dahi edemeyeceğimiz sırları barındırıyor, zihnimiz de öyle... Sahip olmadığım bir anı nasıl bu kadar gerçek hissettirebilir, anlayamıyordum. Bir yanılsama ya da bir tür akıl oyunun içerisinde olmalıydım, başka bir açıklaması olmazdı bu gördüklerimin. Peki ya hissettiklerim? Bir yerde okumuştum, anıları hatırlamamızda duygularımızın büyük bir etken olduğu yazıyordu. Mesela okuduğumuz bir kitabı baştan sona hatırlayamasak bile onun bizde hissettirdiği hüznü ya da mutluluğu unutmazdık. Gittiğimiz bir mekânda yaşadığımız güzel veya kötü anlardı, onu anımsamamıza sebep olan asıl şey... Benim şu anda bu evde hissettiğim duygu ise üzüntüydü. Sebebini henüz bilmediğim bir üzüntü. 

Bu kız çocuğu bendim. Çocukluk fotoğraflarımı görmüştüm, ben olduğuma emindim ama bu anı çok yabancı geliyordu. Eğer o kız bensem beşikte yatan da Mira olmalıydı. Peki ama bu kadın kimdi? Annemiz değildi. Yüzünü incelemek için hareket edecektim ki kapı açıldı. Beşiği sallayan kadın korkuyla oraya dönmüştü fakat gelen kişiyi görünce biraz olsun rahatladı. İçeri giren kadına baktığımda bu kişinin annem olduğunu gördüm. Gözlerimin dolmasına engel olamadım çünkü şu an gerçekten karşımda gibiydi. Sadece biraz daha genç haliydi. Birbirlerine sarıldılar. 

"Bahar, geldiğin için teşekkür ederim. Senden başkasına güvenemezdim." Beşiği sallayan kadındı bunları söyleyen. Anlayamıyordum, çocukları burada tabii gelecekti. Neden bu kadar minnettar olmuştu ki?

"Tabii ki geleceğim Cansu, sen benim kardeşim gibisin." Cansu... Bu isim kalbimde acı dolu sızılar ortaya çıkarmıştı. Bütün bunları anlamlandıramıyordum. 

Tekrar sarıldılar. Sonra isminin Cansu olduğunu öğrendiğim kadın konuşmaya başladı. "Bize yardım etmen lazım, Alin'in peşindeler. Onlara zarar vermelerine izin veremem." Annem hüzünle çocuk olan bana baktı. Neler döndüğünü anlayamıyordum. Ağlamak istiyordum ama nedenini de çözemiyordum. "Onları buradan götür. Okan'la beraber çocukları da alıp burayı terk edin, izinizi kaybettirin." 

Duyduklarım karşısında kalbim deli gibi atmaya başladı. Annem de dolu gözlerle ona bakmıştı. "Bu kadarını yapmak zorunda mıyız? Çocuklar sizi soracaktır, özellikle de Alin. Ne diyeceğiz onlara? Ne zaman dönebileceğimiz bile belli değil!"

"İkisinden de Poyraz ve bana ait olan anıları sileceğim. Onları kendi çocukların gibi büyüt. Amortuslar benim peşimi bırakmazlar. Alin ile Mira daha güçlerini kazanmadıkları için ve siz de Koruyucu olmadığınız için takip edemeyeceklerdir. Sadece gelişimlerini tamamladıkları zaman bunları hatırlayabilmeleri için buraya geri getirirsiniz." Ağlamamak için kendimi sıktım, duyduklarıma inanmak istemiyordum. 

"Hepimizden nefret edecekler, onları kandırmış olacağız!" Bunları söyleyen annemdi ya da annem diye bildiğim kadın...

"Onların iyiliği her şeyden önemli. Onların da zarar görmesine izin veremem. Poyraz'ı kaybettim, çocuklarımın babası öldü Bahar! Bir de onları kaybedemem..." Artık bu şey son bulsun istiyordum. İnanmak istemediğim bu şeyler canımı çok yakıyordu. 

"Bahar, lütfen. Sadece size güvenebilirim. Çocuklarımı koruyun, lütfen."

"Gidersek seni de sağ bırakmazlar, iyice kontrolden çıktılar Cansu."

"Lütfen." Çaresizce söylemişti bunu. Gerçekten ikisi de çaresiz gözüküyordu. Annem olumlu anlamda kafa salladı. Sarılıp ağlamaya başladılar.

Buradan çıkmak istiyordum. Daha fazla burada kalamazdım. "Lütfen buna son ver!" diye aklımdan geçirdim. Geri geri giderken, "Lütfen, dur artık!" diye bağırdım. 

Arkamı döndüğümde tekrar Novun'daydım. "Ne yaptınız bana! Aklımı mı kaçırmamı istiyorsunuz?!" Gözlerim dolu bir şekilde bağırarak söylemiştim bunları. Çünkü artık bu akıl oyunlarının sonu gelmeliydi, bu kadarı çok fazlaydı.

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin