Bölüm 4: Gizemli Leke

1.2K 64 2
                                    


"Pekâlâ, siz tam olarak nesiniz?"

Kitabevindeki masada oturmuş konuşuyorduk. Çınar amca erken çıktığı için burada konuşmayı teklif etmiştim. En azından benim bölgemde olduğumuzu bilmek biraz daha rahatlamamı sağlayabilirdi. Bunu yaptığım için kafayı yemiş olmalıydım. Ancak neden bilmiyorum, kendime engel olamıyordum. İçimde bir his vardı ve bu his beni içten içe kemirip duruyordu. Ayrıca bunların bu doğum lekesiyle bir ilgisi varsa kardeşim de tehlikede demekti.

"Kendimize 'Koruyucu' deriz. Aslında bu nesiller önce normal insanlar tarafından bize verilmiş bir isim. Çünkü yeryüzünde doğaüstü varlıklar da var ve hepsi de iyi niyetli değiller. Biz kötü varlıklardan insanları koruruz, bunun için bu yeteneğin bize verildiğine inanırız."

"Ne tür yetenekler?"

"Güçlerimiz dört elemente dayanır." dediğinde etkilenmekten kendimi alamamıştım. "Ateş, su, toprak ve hava. Benimki, senin de gördüğün gibi ateş. Seninkinin de hava olduğunu düşünüyorum ama emin de değilim." Yutkundum. Ne gördüğümü bilsem de inanması çok zor geliyordu insana. 

"Ama nasıl oluyor da o kötü varlıkları bugüne kadar kimse görmedi. Bu şekilde söylentiler olurdu etrafta değil mi? Ama ben o akşama kadar bununla ilgili bir şey duymadım kimseden." Buraya geleli neredeyse iki yıl olacaktı ama hayvan saldırıları dışında bir şey duymamıştım. O da çok nadir oluyordu.

"Hayvan saldırılarıyla ilgili bir şey duymuşsundur." dediğinde, aklımı da okuyabiliyor mu acaba diye düşünmekten kendimi alamadım. "Onlar aslında hayvan saldırısı değil, izleri benzediği için ve adli tabipler bunu tanımlayacak başka bir şey bulamadıkları için kayıtlara öyle geçiyor."

"Bunu duymuştum ama arada bir oluyor diye söylenmişti. Orman tarafına geceleri yaklaşmamam için uyarmışlardı komşular. Fakat siz kasabanın merkezine yakındınız, bu normal mi?"

"Aslında onları ormanda tutan da biziz. Bulabildiklerimizi yok ediyoruz bu yüzden iyi saklanıyorlar. Ormandan öteye geçmemeleri için yaptığımız şeyler oluyor. Fakat o akşam dikkatimizi dağıttıklarında bir tanesi kaçtı ben de peşine düştüm. Yakınlarda insan olmadığına emindim bu sebeple o sokağa yönlendirmiştim onu. Ama şaşkın bir ifadeyle gözlerimin içine bakan seni gördüğümde, ben de bayağı afalladım." Değil mi ama! Ne diye girdiysem o sokağa sanki...

"O an yanlış kontrol ettiğimi sanmıştım ama her şey çok tuhaftı. İlk karşılaştığımızda kesinlikle beni görmüyor olman gerekirdi. Neler döndüğünden emin olmadan gözünün önünde elementimi kullanmak istemedim, bu yüzden o çıkmaz sokakta direkt o yaratığı yok etmedim. Fakat onun bu kadar erken ayağa kalkacağını kestirememişim. Sonrasında beni kurtardığını görünce şüphelenmeye başladım ve şimdi de bu mühür... Kesinlikle bizden birisin."

"Mühür mü?"

"Doğum lekesi olarak gördüğün şey aslında bir mühür. Koruyucu olarak gelişimini tamamlamadığın için şu an onu bir leke olarak görüyorsun." Nereden bakarsam bakayım kırmızı bir doğum lekesinden başka bir şey görmüyordum. O anda aklıma Mira geldi, onda da aynı şekilde leke vardı. "Mira, kardeşim. Onun da aynı yerde doğum lekesi var ve bizimkinin aynısı. Ne yani o da mı bu şeyin bir parçası?" 

Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bunu beklemiyor gibi biraz düşündü. Anlamıyordum bu kadar şaşıracak ne vardı sanki? "Senin kardeşin mi var? Öz kardeşin yani?"

"Evet."

"Peki ya annenle baban?" Bu soru kalbimde bir sızı hissetmeme sebep oluyordu. Onları çok özlüyordum. Özellikle bu olanlardan sonra daha da özlemeye başlamıştım. Fakat bugün bunları dinleyince, ailemin buradan dönerken kaza geçirmesi nedense bir tesadüf gibi gelmemişti. Bu şeylerle bir bağlantısı olabilir miydi?

"Alin?"

"Efendim."

"Aileni sormuştum ama...?"

"Anne ve babamız üç yıl kadar önce, burayı ziyaretten dönerken trafik kazasında vefat ettiler. Şu anda düşününce, bunlarla bir bağlantısı olabilir mi gerçekten?" Gözlerini kaçırdı. Bu konuyla ilgili bir şey biliyormuş gibi hissettim. "Sen bu konuyla ilgili bir şey biliyor musun?"

Bir süre sessizce gözlerime baktı, kararsız gibi gözüküyordu. Israrcı gözlerle ona bakmaya devam edince nihayet konuşmaya başladı. "Yıllar önce burada çok güçlü bir koruyucu yaşıyormuş ve onun kendisi gibi güçlü yetenekleri olan bir de çocuğu varmış. İkinci çocuğu yeni doğduğu sıralarda saldırıya uğrayınca buradan gitmek zorunda kaldıklarına dair bir hikâye duymuştum. Fakat bu hikâyenin seninle ilgisi var mı, emin değilim." 

Söyledikleri içimde tuhaf hisler oluşturdu. Ailemin başına ne geldiğini ve bizim gerçekte ne olduğumuzu öğrenmek istiyordum. "Bunu öğrenmemizin bir yolu yok mu?"

"Aslında var. Seni daha bilge koruyucuların yanına götürebilirim. Hem gerçekten bizden biri olup olmadığından da emin oluruz. Gerçi ben eminim ama senin de görmen gerekli sanırım." Bu konuda kararsız kalmıştım. Sonuçta daha dün tanıştığım ve ne olduğundan bile emin olmadığım birisiydi. İçimden bir ses ona güvenmemi söylese de mantığım temkinli davranıyordu.

"Biliyorum daha dün tanıştık hem de tuhaf bir şekilde, bu yüzden bana güvenmek konusunda çekimser olabilirsin. Ama gerçekten bizden biriyseniz, ki ben senin için buna eminim, o zaman o şeyleri görmeye devam edeceksiniz demektir. Onlardan korunmanız için gücünüzü kontrol etmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Önce sen gel istersen, gördüklerinden sonra bana inanacağına eminim. Sonrasında kardeşinle de konuşuruz. Ne dersin?" Başka çarem yok gibiydi. Dedikleri doğruysa kardeşim de tehlikede demekti. "Tamam, seninle geleceğim ama şimdi olmaz. Yarın öğleden sonra izin alırım öyle gideriz, olur mu?"

"Tamam, anlaştık." Gülümsedi. Gülümseyince dudaklarının hemen kenarında minik gamzeleri ortaya çıkmıştı. Bu gamzelere, biraz uzun olan hafif dalgalı kumral saçları eklendiğinde hem sevimli hem de karizmatik bir izlenim oluşturuyordu. Ayrıca karanlıkta tam çözemediğim gözlerinin şu anda tamamen zeytin yeşili olduğunu fark etmiştim ve bu göz rengi kesinlikle ona çok yakışıyordu. İstemsizce gülümsemesine karşılık verirken buldum kendimi. 

"Seni eve bırakmama izin verir misin? Şu anda kasabanın içi temiz ama yine de böyle içim daha rahat eder." Ona güvenmek istiyordum ama korumam gereken bir kardeşim vardı. Bu yüzden şu an ev adresimi öğrenmesini istemiyordum. "Ben tek gitsem daha iyi olacak. Hem geçen seferki gibi saat geç değil, sokaklarda insanlar var hâlâ."

Biraz bozulur gibi oldu ama belli etmemeye çalıştı. Kötü hissetmiştim ama elimde değildi, korumam gereken birisi vardı. "Anladım...Tamam o zaman ben kalkayım, sen de kendine dikkat et." Ayağa kalkınca ben de kalktım. Birden elini uzattı. "Ben Barış bu arada, ismimi söylemeye fırsat bulamadım sanırım." 

Gülümsedim. Daha adını bile yeni öğreniyor olmam komik gelmişti. Elini sıktım. "Memnun oldum demek istiyorum ama bunu yarın anlayacağım sanırım. Yine de dün yardım ettiğin için teşekkür ederim." 

Yine sevimli gamzeleri ortaya çıkmıştı. Gerçekten gülümseyince ayrı bir havası oluyordu. "Bunu benim söylemem gerekirdi. O zaman yarın görüşürüz. Seni sokağın başından alırım."

"Görüşürüz."

Veda edip dükkândan çıktığında içimi tuhaf bir his kapladı. Anlattıkları bazı şeyleri açıklıyor olsa da bana tam olarak anlatmadığı şeyler olduğunu hissetmiştim. Belki de onun açıklayamayacağı türden şeylerdi. Her ne olursa olsun risk alıp onunla gidecektim, çünkü hayatımdaki karanlık şeylerin artık ışığa kavuşmasını istiyordum.

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin