Bölüm 29: Anahtar

459 24 4
                                    

1k okunma için teşekkürler🥹 Keyifli okumalar♡ 

.

O karanlık ormanın içinden kaçmak istercesine hızla gözlerimi açtım, istemsizce yerimde sıçramıştım. Karşımdaki bilgisayarla bakışırken zihnimde hâlâ aynı ürkütücü görüntü vardı; ağacın gövdesine yayılmış papatyalar ve Barış'ın toza dönüşen görüntüsü...

"Abla iyi misin?"

Mira'nın sesi bakışlarımı ona çevirmeme sebep oldu, endişeyle bana bakıyordu. "İyiyim. Saat kaç?"

"Saat yedi oldu, gün doğumuna az kaldı." Gerindi ve esnemeye başladı. "Kahve?"

Gülümsedim. "Olur."

O mutfağa doğru giderken ben de kulağımdan düşen kulaklığı aramaya başladım. Sırayla uyuyalım diyerek onu göndermeye çalışmıştım ama odasına gitmeyerek koltukta biraz kestirmişti. Uyandığında benim de uyumam konusunda ısrar etse de uyuyamayacağımı biliyordum, bu yüzden bilgisayarın başından kalkmadım. Kâbusumdan haberdar olduğundan sanırım, fazla ısrar etmemişti.

Sonunda kâğıdın altında kalan kulaklığımı alarak kulağıma yerleştirdim. Arabadaki son ekip Barış ve Kuzey olacaktı, bu yüzden biraz daha sakindim. Fakat kulaklığımda duyduğum sesler dikkatimi anında oraya vermemi sağladı.  "Ne işiniz var sizin burada? Bu saatte buranın insanlar için tehlikeli olduğunu bilmiyor musun?" Bu Barış'ın sesiydi ve gergin geliyordu. Bir süre sessizlik oldu. Ardından, "Tamam, onları hipnoz ettim. Hadi sen de git buradan." dedi.

Kendimi daha fazla tutamayarak, "Barış, bir sorun mu var?" dediğimde bir süre karşılık alamadım. Endişelenmeye başalarken tekrar ettim. "Barış, orada mısın?" 

"Alin buradayım, sorun yok. Polisler gelmiş onları gönderdim... Dikkat et!" Tam sakinleşecekken son anda endişeyle çıkan sesi, benim de tüm gerginliğimi geri getirdi. "Barış!" diye daha yüksek sesle çağırdım ama cevap yoktu.

O sırada Mira'da koşarak yanıma geldi. "Neler oluyor?"

"Bir sorun var ama anlamıyorum." Ekranımda Barış ve Kuzey'in konumlarını açtım. Yanlarında bir Amortus olduğu gözüküyordu ama onlar da üç kişilerdi. Bir yandan kulaklıktan seslenmeye devam ediyordum ama cevap alamıyordum. Arkadan gelen konuşmalar vardı ama net değildi. Sonra ekrandaki Amortus kayboldu. Sanırım onu yok etmişlerdi.

"Alin, benim Kuzey." Kulağımda duyduğum ses ile içimdeki korku daha da büyümeye başladı "Kuzey! Barış nerede? İyi misiniz?"

"Barış yaralandı ama endişelenecek bir durum yok, sadece bir sıyrık ve hemen yakarak zehrin yayılmasını engelledi." Daha cümlenin başında kalbim korkuyla çarpmaya başlamıştı. İşte korktuğum şey başıma geliyordu. "Şimdi oraya geliyorlar, merak etme."

"Kuzey doğruyu söyle, o iyi mi? Nasıl oldu bu?"

"Kendisi anlatır, birazdan orada olurlar." Kulaklığı fırlattığım gibi girişe doğru koşmaya başladım. Mira arkamdan seslenmişti ama onu dinleyebilecek durumda değildim. Sığınağın girişine geldiğimde içimdeki korkuyla beklemeye başladım. Kapı hareketlendiğinde duygularımı kontrol altında tutmak için savaş veriyordum. İki kişiden destek alarak içeriye giren Barış'ı gördüğümde hemen yanlarına gittim. Kazağının göğüs kısmında sağdan sola doğru bir yırtık vardı ve altında, yanık kazağa değmesin diye yerleştirilmiş bir gazlı bez duruyordu.

Anında gözlerim dolarken kontrolümü kaybetmemek için çaba sarf ederek, "Ne oldu böyle?" dedim. Başını güçlükle kaldırarak bana baktı. "İyiyim ben, merak etme."

O sırada koluna girenlerden birinin Mert olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. "Mert, senin ne işin var burada?"

Sorgular şekilde ona bakarken diğer koruyucu araya girdi. "Benim geri dönmem lazım, içeriye siz taşıyabilir misiniz?" Onaylayarak Barış'ın kolunu tuttum ve boynuma doladım. Bir kolumla belinden destek vererek Mert'in de yardımıyla odasına doğru ilerlemeye başladık. Mira, odanın önünde bizi karşıladığında gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Neler oldu böyle? Barış, iyi misin sen?"

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin