Bölüm 47: Son Bir Nefes

301 20 6
                                    

"Bu bitecek!"

Yüzümün önünde iki litrelik su dolu bir şişe tutan Barış'a sorgular bir ifadeyle baktım. "Bu ne Barış?"

"Halk arasında buna su diyoruz, birçok faydası vardır. O olmadan yaşamımızı devam ettiremeyiz. Ayrıca insan vücudunda..."

Şişeyi sertçe elinden aldım. "O kadar eğitimim var sevgilim. Asıl soru, senin neden bu şişeyle gezdiğin?"

"Çünkü takip etmezsem ihmal edersin. Ece'yi iyileştirdin, vücudundaki mikropları dışarı atman gerekiyor."

Artık ne zaman birini iyileştirsem bunu yaşayacaktık, kabullenmiştim. İlçeden dönen Ece, Tolga ve Masal'a gündüz vakti birkaç Amortus'un saldırmış olması Novun'da endişeleri iki katına çıkarmışken, Masal'ın benimle nasıl iletişim kurduğu konusu da hâlâ gizemini koruyordu. Sanırım o haberciye, yani bana, ya da benzeri yeteneği olan koruyuculara bir şekilde işaretler gönderebiliyordu. İlk defa uyanıkken bir işaret görmüştüm ve bunu yapan Masal'dı. Daha şimdiden çok güçlü bir koruyucu olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyordu.

Bakışlarıyla elimdeki su dolu şişeyi gösterip duran Barış'a gözlerimi devirdim ve sabrımı koruyabilmek adına derin bir nefes alıp verdim. "Ben de kendimi düşünüyorum. Buraya neden geldim sanıyorsun? Doğanın beni iyileştirmesi için kendimi onun ellerine bırakmaya geldim..."

Kaşları çatıldı. "Hazan? Çabuk çık sevgilimin içinden!"

Küçük bir kahkaha attım. "Öyle söyleme, çıkmasın. Benim en başta bu elementi açığa çıkarmam gerekiyormuş Barış, sürekli yorgun düşen zihnime çok iyi geliyor."

Gülümsedi. "Tamam öyle olsun ama yine de o suyu içeceksin."

Vazgeçmeyeceğini bildiğim için birazını içtim ve yanıma koydum. O sırada hâlâ başımda dikiliyordu. "Bir dikişte iki litre içmeyeceğim herhalde Barış! Hadi sen de otur, dikilme başımda."

O karşıma otururken, ben de sabahki öğrendiklerimi uygulamaya başladım. Doğayla iç içe olmak beni sakinleştiriyordu. Barış'a da göstermek istediğim için avucumu toprağa koyarak gezdirdim ve bileğimi döndürerek elimi yukarı doğru kaldırdım. Bakışları elimin altında gezinen sarmaşığı bulduğunda gülümsüyordu. O sarmaşık yine elime ve koluma dolanmış ardından yavaşça geri çekilerek kaybolmuştu. "Kesinlikle favori elementim."

Barış bu halime gülümsedikten sonra ayağa kalktı ve ayakkabılarını çıkartmaya başladı. "Madem öyle, doğa yürüyüşüne ne dersin? Hem bir klişeyi daha gerçekleştirmiş oluruz."

"Klişeler listesini tamamlamak gibi bir hedefimiz mi vardı? Kaçırmışım da pardon." Gülümsemesi genişlerken elini bana uzatmıştı. Benim yüzüme de bir gülümseme yayıldı ve elini tutarak ayağa kalktım. Yerdeki ayakkabılarımı da diğer elime aldım ve yürümeye başladık. El ele ormanın içerisinde yürüyorduk ve bu gerçekten iyi gelmişti.

"Ah ama burada fıskiyeler yok!"

Yapmacık yüz ifadesine karşın kahkahayı bastım. Birden durdu ve yanığımı öptü. "Bu kadar sevimli olman haksızlık!"

Etkilenmemiş gibi davranmaya çalışarak, "Neyim ben, yavru kedi falan mı? Sevimli nedir ya!" dedim. Gülümsemesi tamamen genişlemiş, aklımı kaybetmeme sebep olan gamzeleri gün yüzüne çıkmıştı. "Olmadığını söyleyemezsin. Pati desenli..." Elimle ağzını kapatarak devam etmesine izin vermedim. "Yeterli!"

Elimi öpüp dudaklarından çektiği sırada hâlâ gülümsüyordu. O esnada arkasındaki çalıların arasına gizlenmiş olan demir bir kapı dikkatimi çekti. "O nedir?"

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin