Bazı anlar vardır, ölüme kendinizi o kadar yakın hissedersiniz ki diğer her şey bir anda anlamsızlaşır. Keşkelerinizle yüzleşirsiniz, sonra da kafaya taktığınız tüm şeyler bir anda önemini yitirir. Nasıl dibe çakılmadığımızı hâlâ anlamlandıramadığım bu gölün içerisinde bir sağa bir sola dönerken, ölüme bir nefes uzaklıkta olduğumu hissediyordum. Ne suyun içinde Barış'ı görebiliyordum ne de sudan çıkabiliyordum. Yukarı doğru yüzmeye çalışsam da bir şey beni aşağı çekiyor gibiydi...
O anda Barış'ın dediklerini hatırladım; kendimi rahat bırakıp inançlı olmamı söylemişti. Ben de yukarı çıkmaya çalışmaktan vazgeçip, bedenimi serbest bıraktım. Gözlerimi kapatıp Novun'u hayal ettim. Şu anda buradan daha sıcak olduğu kesindi. Suyun yüzeyine çıkmak yerine, daha da dibe batıyor gibi hissediyordum fakat bunu önemsemedim. Gözlerimi tekrar aralandığında suyun yüzeyinde yeni ağarmaya başlayan gün ışığını gördüm. Sonra bir anda yüzey karardı. Bir süre sonra tekrar aydınlandığında bedenim de yukarı doğru itiliyor gibiydi. Sonunda kaldırma kuvveti görevini yerine getiriyordu sanırım. Aksi halde biraz daha burada kalırsam, boğularak ölebilirdim.
Bunları düşünürken iyice yüzeye yaklaştığımı hissettim, ışık şu anda daha yakındı. Daha fazla dayanamayarak yukarı doğru yüzmeye başladım. Sonunda kafamı sudan çıkardığımda nefes nefese kalmıştım. Etrafıma baktığımda karşılaştığım manzarayla küçük bir şaşkınlık yaşadım; burası kesinlikle atladığımız yer değildi. Yani gerçekten Novun'a mı geçmiştik? Yaralı olduğu aklıma gelen Barış'ı bulmak için suyun içini aramaya başladım. Bir yandan da ona sesleniyordum ama cevap yoktu.
"Alin!"
Sesin geldiği yöne baktığımda kıyıda yatan Barış'ı gördüm. Hemen oraya doğru yüzerek gölden çıktım ve yanına ilerledim. "Barış! İyi misin?
"Asıl sen iyi misin? Sudan çıkmayınca endişelendim. Geri girecektim ama yara hareketlerimi kısıtlıyor."
"Bırak şimdi bunları. Hemen yakman gerekli, zaten çok bile oyalandık."
"Tamam. Ben şimdi yakacağım ama refleks ile elimi kaldırmaya çalışırsam izin verme tamam mı?" Onaylayarak kazağını kaldırmasına yardım ettim. Yarası kötüleşmeye başlamıştı, kenarlarındaki siyahlığı görebiliyordum. Bu iyiye işaret değildi, bunu anlamak için doktor olmaya gerek yoktu.
Elini yarasının üzerine bastırdı ve gücünü kullanmaya başladı. Eli kayar gibi olunca, elimi bileğine koyup destek verdim. Bağırmamak için dişini sıkıyor gibiydi fakat canının yandığını biliyordum. Bu durum onun kadar benim de canımı yakıyordu.
Sonra bir anda kafası geriye doğru düştü. Yarasına baktığımda siyahlıklar yoktu ve yanığı görebiliyordum. Barış'a döndüm, gözleri kapalıydı ve bilinci de kapanmak üzere gibiydi. "Barış! İyi misin? Beni duyuyor musun?"
Onu sarsarak tekrar seslendim ama tepki vermiyordu. Bir şeyler sayıklıyordu ama anlaşılmıyordu. Ateşi çıkmış gibiydi ve terlemişti. Yarasına baktığımda koluma sürdüğü krem aklıma geldi. Sırtımdaki çantayı çıkarıp kremi aramaya başladım. Diplerden çıkardığım kremi yarasına sürecekken aklıma başka bir fikir gelmişti. Şu anda ateşi de vardı, buna da bir çözüm bulmam gerekiyordu. O elementini kullanarak bizi ısıtabiliyorsa ben de onu soğutabilirdim diye düşündüm. Bu yüzden elimi yarasının üzerine koydum.
"Tamam Alin. Bunu yapabilirsin." diyerek kendimi cesaretlendirmeye çalıştım. Elimin altından hafifçe ona doğru yayılan soğuk havayı hayal ettim. İşe yaramıştı, bunu hissetmeye başlamıştım. Keşke tamamen iyileştirebilsem diye düşünmeden edemedim. Keşke elementim ona şifa olsaydı, yarası tamamen kapansaydı ya da acısı tamamen geçseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU: SON MELEZ
Fantasia"Sadece bir gecede hayatım tamamen değişmiş, doğru bildiklerim birer yalana, imkânsız dediğim şeyler ise gerçeğe dönüşmüştü. Yüzünde geçmişin acı hatırasının verdiği buruk bir gülümseme ile hakkımda ne biliyorsa anlatmıştı Çınar amca. Anlattığı şeyl...